düşünüyorum da çok zaman geçmiş üstünden. o zamanlar gençlik var tabii, yerinde duramıyorsun. işin gücün eğlence, macera, heyecan ve tabii ki
galatasaray. henüz bünyeye yerleşmemiş olan sorumluluk bilinci aile büyükleri tarafından baskı ile zorla da olsa öğretilmeye çalışılıyor ama okul, ders, iş, güç filan hepsi yalan oluyor galatasaray maçı olduğu zaman. öyle ki, futbol maçları ile fırsat buldukça hafta içi izlemeye gittiğimiz idmanlar da yetmiyor. kafadaki tek düşünce; "galatasaray'ın maçı mı var, ben de orada olmalıyım". neyse ki baba senden de daha hasta
galatasaraylı olunca maç kaçamakları sorun olmuyor. en azından
galatasaray kazandığı sürece.
* basketboldan pek anlayan biri olduğumu söyleyemem. temel kurallarını vs. bilirim ama öyle derinlemesine teknik analizler filan da yap(a)mam. artık pek izlemesem de, ortalama hatta biraz zorlarsak iyi bir izleyici olduğum bile söylenebilirdi belki. hatta bir dönem oynamışlığım da vardır arkadaşlarla beraber okul sahasında.
en iyi dostlarımdan biri hatta en iyisi diyebileceğim dostum ise tam bir basketbol hastası. ben amatör kümede futbol oynarken o da ciddi ciddi basketbol oynardı. kendisi beşiktaş taraftarı ama öyle fanatik biri değil. gayet mantıklı, yorumlarında her zaman tarafsız, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilecek kadar bilinç sahibidir kendisi. öyle ki; galatasaray beşiktaş maçı olsa ve biz kazansak telefon açıp tebrik eder. benim hiç yapmadığım ve nedense pek samimi bulmadığım bir eylem olsa da dostum aradığı zaman hiçbir şekilde samimiyetimden şüphem olmaz ve beşiktaş kazanmışsa ben de onu hiç gocunmadan tebrik ederim. sanırım hayatta bu gibi durumlarda tek tebrik ettiğim kişi de o.
neyse fazla uzatmayayım. gençlik zamanları olunca, arkadaş grubu olarak toplanılan ortak bir mekan oluyor haliyle. mahallenin spor kulübünün lokali, alt kattaki bilardo salonu veya yine bir arkadaşın işlettiği kafe (kahvehane), bilardo, langırt vs. salonu. galatasaray'ın basketbol maçı var ve yanılmıyorsam ülker ile oynuyoruz. kahvede boş boş otururken, "ben maça gidiyorum olm, basket maçı var ülker'le, yürüyün la maça gidelim" diyerek fitili ateşliyorum. iki galatasaraylı arkadaş ve basketbol hastası beşiktaşlı dostum da bizimle maça gelmeye karar veriyor. hemen yola koyulup kısa sürede
abdi ipekçi'de tribünün göbeğinde yerimizi alıyoruz.
önemli bir maçtı sanırım, tribünler dolu, ortam hafiften gergin zira taraftarı pek olmayan ülker'i destekleyenlerin büyük kısmı da fenerli. atkı filan gösteriyorlar, küfürler havalarda uçuşuyor, meşale yanıyor (salonda) arkadaşın montu komple yanıyor, deli gibi tezahüratlar filan aman sabahlar olmasın tadındayız tribünde. maç ne oldu, nasıl oldu filan hatırlamıyorum şimdi ama o maçta
gaily nickerson'ın topu alıp, gidip sayı yaptığı bir sahne var ki, anlatılacak gibi değildi. topu aldı, sürdü, önüne ülkerli oyuncular filan çıktı geçti devam etti, bi'dünya adam onu durdurmaya çalışırken bi'şeyler yaptı ve sayı oldu ama ne yaptığını algılayamadık adamın. sayı olduktan sonra ben mala bağlamış şekilde ağzım açık "ne yaptı olm bu adam" diye boş boş gözlerim sahanın bir noktasına takılıp resmen dalıp gitmişim. beşiktaşlı dostumun iki yakamdan tutup, kendinden geçmiş şekilde "ne yaptı lan bu adam, ne yaptı lan gördün mü ....." diye beni deli gibi darp etmeye başlaması ile kendime geldim ve ciddi derecede şiddete maruz kaldım. adam basketbol hastası zaten,
gaily nickerson da öyle bir hareket yaptı ki, ben çok ilgili olmayan biri olarak öylece kaldım. bu arada duygularını hiçbir zaman saklamayan bir adamdan bahsediyorum. çıldırmış gibiydi resmen. "ne yaptı olm, gördün mü lan, ne yaptı herif vay...... ....... .......?" hala kulaklarımda. tabi arada ne küfürler. genelde hepsi "vay" ile başlayan, "vay ...... ...... ...... nasıl yaptı olm o hareketi?", "vay .... ...... ne yaptı olm öyle?", vay ... ... ... gördün mü olm?" vay. vay. vay.
maçın devre arasında arkadaşlar ile koridora çıktık. çay, kahve vs. derken ülker görünümlü fener taraftarının olduğu tarafta bir hareketlenme olduğunu farkettik ve koşarak direk olay yerine intikal ettik, zira kavga çıktığından emindik. tahmin ettiğimiz ve beklediğimiz gibi ortalık karışmıştı ve direk daldık ortama. ortalık hengame uçan tekme atan mı dersin, bodoslama dalan mı dersin, kıyasıya çarpışma. ulan n'oluyoruz filan derken, baktım bizim beşiktaşlı birader en önden dalmış, yatırmış birini, vuruyor köteği. aldı beni bi'gülme, dedim "n'apıyon olm sen", bana diyor "n'apim a...k.... herkes dalmıştı, ben de daldım. fenerli olm bunlar zaten" filan derken polisler geliyor. zaten devre arası da bitiyor tribüne dönüyoruz.
maç bitti, mekana geri döndüğümüz de herkesin keyfi yerinde tabii. dedim ya gençlik işte, tribünde hoplanmış, zıplanmış, devre arası atraksiyonu filan derken bütün enerji boşalmış ve tabii
gaily nickerson'ın o hareketi. bi'kaç saniyelik, sporun sanata dönüştüğü o efsanevi ana tanık olmak.
büyük oyuncuydu
gaily nickerson ve nedense ne zaman aklıma gelse veya bir yerde adını görsem aklıma hemen
roman kosecki gelir. ne alaka diyeceksiniz belki ama
galatasaray tarihine bakınca en azından ben kendi hatırladıklarıma bakınca
galatasaray'da bu kadar kısa süre forma giymesine rağmen bu kadar büyük iz bırakan ender sporculardan biri de o.
gaily nickerson gibi.
adettendir. bu da böyle bir anımdır.