*

  • 7
    dünyan'in en idiot insanı olarak görülen kimse. zira kendileri hem futbol oynayıp hem yaşamlarını doğru düzgün idame ettirmeyecekleri ön görüsü ile mümkün mertebe kontrol edilir ve duruma göre cezalandırılırlar.

    medya mesupları önünde hep belli kalıplar ve sınırlar içerisinde yorum yapmak zorunda bırakılırlar. biz de zannederiz ki bu adamlar hep ''önümüzdeki maçlara bakacağız'' dan başka bir şey bilmiyor. haa bilmeyenler de vardır elbet illaki aralarında hakikaten futboldan başka bir şeyden anlamayan embesiller güruhu vardır. misal mehmet topuz adamla normal bir iletişim kurmanın ne kadar imkansız olduğunu anlatmama gerek yok sanırım. ormanda ki ağaçla, yerdeki taşla iletişirsin mehmetle kasar.
  • 8
    en önemli özelliği; teknik direktör'ün kendisine verdiği görevi yeteneklerini ve mevkisine göre özelliklerini kullanarak yerine getirmektir. malesef yeşil sahadaki futbol, arsada veya ps oyunlarındaki gibi değildir.

    profesyonel olarak top oynarken, yetenek ve mevkinize göre taşıdığınız özellikleri teknik direktörünüzün istekleri ile birleştirerek oynamazsanız, hele bir de maçı kaybetmişseniz, maçtan sonra teknik direktörünüz soyunma odasında "kan alır".

    bu yetenek ve özellikler şunlardır;

    (bkz: kaleci)
    -yan topları iyi olmalı,
    -sezgileri ve refleksleri iyi olmalı,
    -degaj yapabilmeli veya topu oyuna eliyle sokabilmelidir.

    (bkz: libero)
    -teknik açıdan iyi olmalı,
    -gereksiz riskleri üzerine almamalı,
    -stoperleri oyundan düştüğünde oyuna müdahale edecek pozisyonu almalı, oyundan düşenin kademesine girebilmeli,
    -derin pasları kesecek kademede bulunmalı,
    -stoperlerden çok kopuk oynamamalı,
    -ne zaman oyuncunun ne zaman alanın kademesinde olacağını iyi bilmeli, oyuncu kademesi yakın, alan kademesi uzak olmalı,
    -stoperlerle asla yan yana oynamamalı,
    -topla gelecek adamın üzerine çıkacak olan oyuncuyla iyi anlaşmalı,
    -gerektiğinde ataklara katılmalı,
    -çok iyi pas verebilmeli, özellikle uzun pasları iyi olmalıdır.

    (bkz: stoper)
    -alan ve adam markajını iyi yapabilmeli,
    -bütün açılardan gelen toplara müdahale edebilmeli, hava hakimiyeti iyi olmalı,
    -fizik, kondisyon olarak iyi olmalı,
    -tek ayakla sıçrayabilmeli,
    -rakip forvetten önce topa müdahale edebilmeli, sezgileri iyi olmalı,
    -her iki ayağını iyi kullanabilmeli,
    -rakibe yakın oynamalı, etkili olmasına mani olmalıdır.

    (bkz: ön libero)
    -kişisel becerisi (teknik kapesitesi) yüksek olmalı
    -fizik kondisyon olarak üstün olmalı,
    -oyun bilgisi iyi olmalı,
    -hem defansif hem de ofansif özellikleri olmalı,
    -arkadaşlarıyla iyi iletişim kuran, onları yönlendiren, lider vasıflara sahip olmalı,
    -her iki ayağın iyi kullanmalıdır.

    (bkz: dış oyuncular)
    -dayanıklı ve devamlılığı olmalı,
    -süratli, çabuk ve fizik kondisyon olarak üst seviyede olmalı,
    -top kontrolü iyi olmalı, rakibi geçebilecek özelliklere sahip olmalı,
    -orta yapabilmeli,
    -kademe bilgisi iyi olmalı, gerektiğinde defansın kademesine girebilmeli,
    -hücuma katılıp forvet oyuncularına pozisyon hazırlayabilmelidir.

    (bkz: iç oyuncular)
    -bireysel yetenekleri gelişmiş olmalı,
    -oyuna dayanıklılığı üst seviyede olmalı,
    -hem hücumda hem de defansta arkadaşlarına yardım edebilmeli,
    -fizik kuvvet olarak üst seviyede olmalı,
    -oyun bilgisi olmalı, topsuz oyunu iyi olmalı,
    -boş koşular yapabilmeli, yaratıcılıkları üst seviyede olmalıdır.
    -pas yüzdeleri yüksek olmalıdır.

    (bkz: hücumcular)
    -her iki ayağıyla şut çekebilmeli,
    -topa iyi kafa vurmak için cesaretli ve kabiliyetli olmalı,
    -daima şutu düşünüp hedefe şut atabilmeli,
    -arkadaşlarına pozisyon hazırlayabilmeli,
    -kaleye akası dönükken topu koruyabilmeli, gerektiğinde arkadaşlarına duvar olmalı,
    -gol vuruşları iyi olmalı,
    -rakip savuma ile mücadele gücü gelişmiş hava topu üstünlüğü yüksek olmalıdır.

    bu kadar şeyi niye yazdığımız meselesine gelince;
    maçta kaleci hemen hemen tüm topları degaj yaparak yolluyor ise veya bir kanat oyuncusu topu paslaşarak kullanmak yerine sürekli onsekize şut çekerek postalıyorsa bunu yeteneğini ve özelliklerini kullandığı için değil, yetenek ve özelliklerinin üzerine, teknik direktörü onu soyunma odasında öyle görevlendirdiği için yapar. yoksa o da bilmektedir o topu en yakınındaki oyuncuya pas olarak vermeyi. kanat oyuncusunun veya kalecinin bu görevlendirme nedeniyle yolladığı ortaları alma görevi kendi takım arkadaşlarınındır.

    kalecinin yaptığı degajlar veya kanat oyuncularının açtığı ortalar konusunda futbolcuları eleştirmek abesle iştigaldir. buradan teknik direktör eleştrilsin demek istediğim anlaşılmamalıdır. teknik direktör maç öncesinde yaptığı araştırmalar sonucunda böyle bir karar verip, bu yöntemle maçı kazanabileceğini düşünmüştür. teknik direktörün bu karar konusunda hata yapıp yapmadığı başka bir tartışmanın konusudur.

    bir de; teknik direktör böyle bir karara varıp bunu sahada uygulamaya koydurduğunda, isabetsiz ortalar ve degajlar konusunda aynı takımın diğer futbolcularının da sorumluluğu gözden kaçırılmamalıdır. ortanın ve degajın yapılması kadar, bunların karşılanabilmesi de çok önemlidir. takımın diğer futbolcularından birinin, bu degaj veya ortayı almayı becerebilmesi gerekir. tanju çolak bu konuda çok önemli bir örnektir.

    bu mevzu pek bilinmediğinden, genellikle kaleci veya oyuncu taraftar tarafından kolayca boy hedefi haline gelebilmekte, hatta (gbkz. sabri sarıoğlu) mevzusunda olduğu gibi taraftarın taşak oğlanı haline gelebilmektedir.

    adama "sabricim, sen topu onsekize yolla hemen defansa dön" diye talimat verdikten sonra takımın diğer futbolcuları, sabri'nin yolladığı toplara bön bön bakarlarsa, sabri ne yapsın. 6 subat 2010 kayserispor galatasaray macinda bu olay bu sefer de, caner'in başına gelmiştir ne yazık ki.
  • 9
    eğer bu işi yapsaydım hep fark yaratan bir oyuncu olmak isterdim. bunun için de çalışırdım. ama her maçtan sonra manşetlere çıkmak için yapmazdım bunu. cana gibi olmak isterdim. gerekirse 50 tane var onun gibilerden desinler kaymak tabakadakiler. ben benden beklentileri olan insanların beklentilerini boşa çıkarmak istemezdim. cana gibi olmak isterdim işte.
  • 10
    çok stresli meslek. hatta belki de streslisi. izleyen yerinde duramazken, tekrar yayınlanan maçlara bile heyecandan oturamezken sen futbolcu olarak soğukkanlı olmalı ve heyecanını bastırabilmeyi bilmelisin. saha içinde yaşanan bu gerilimin saha dışına yansıması da cabası. seni destekleyen bilmem kaç milyon insanı sevindirmekte üzmekte kızdırmakta senin elinde. insanlara bu kadar karmaşık duygular yaşatabilen, dün sövülüp ertesi gün övülen başka kaç meslek daha vardır.
  • 12
    sevgimizi sömüren kimselerin adı.

    top teperek milyon eurolar alabilen ve bir o kadar da duygusuz ve taraftarına aşağılar gözle bakan lümpen kitledir. geneli eğitimsiz ve ahlaktan bihaber kimselerden oluşur.

    buna rağmen biz de stadyuma gideriz bu adamları destekleriz hatta isimlerini bağırırız, takımımızı seviyoruz gönülden destekliyoruz kisvesi altında. bu kadar boş beleş para kazanıp da trip sahibi insan olamaz. şükredin lan itler. taraftarınızla bütün olun tribününüz çağırdığında götünüzü kaldırın ve gelin. taraftar olmadan bir hiç olduğunuzu bilin saygı duyun.

    sözün özü, demek istediğim şey bu top tepmekten başka bir işlevi olmayan adamların götünü kaldırmamamız gerekiyor. it gibi bizim için çırpınsınlar. aldıkları haksız paranın bir kısmı gerçekten hak edilmiş olur belki.

    tabii ki, bu kendini geliştirememiş adamların arasında cevherler olabilir. onlara her zaman saygım sonsuzdur zaten.
  • 13
    makine değil insan olduğu gerçeği nedense her zaman göz ardı edilen, türkiye'de -her ne kadar aldıkları paralar ve lüks yaşantıları ile gündeme gelseler de- aslında mesleki açıdan çok zorluklar yaşayan insanlar bütünü. gerçi aldıkları yüksek ücretlere karşılık bir bedel olarak yaşadıkları zorluklar herkes için -kabul edilebilir- olarak görünse de aldıkları sorumluluk da o oranda büyüktür. karambol bir pozisyonda topa saçma da olsa yapacağı bir dokunuş belki de milyonlarca insanın yüzüne manasız ama uzun süreli bir gülümseme/somurtma koyacaktır. binlerce insanın ekran başında bakmaya cesaret edemediği pozisyonların içinde sakinliğini koruyup gerekli müdaheleyi yapmak durumundadır. milyonlarca lira almaktadır belki ama bu parayı -en hafif tabirle- birazcık yediği zaman bile toplumun her kesiminden alakalı alakasız bir ton laf yemektedir. gerçi bu sorumluluğu hissetme/taşıma olgusu kişinin kendi içindeki ahlakla ilgili bir durumdur ya, o da ayrı bir yazı konusudur. futbolculara dair özelikle türk insanındaki en yaygın yaklaşım tarzı -adamlardaki şansa bak-dır. belki o yeteneğe sahip olmak bir şanstır ama, bütün o imkanları bir anda kaybetmek de mümkün ve şans eseri bir olaydır.
  • 18
    türkiye'de gereğinden fazla abarttığımız sporcu modeli. sadece ekonomik veya sportif anlamda değil, diğer alanlarda da.

    gezi olaylarından beri twitter'dan vs. olaylarla ilgili yorumda bulunmadılar diye futbolcularımız tepki görüyor.

    iyi de niye? gram anlamıyorum.

    neden bu konular hakkında konuşmaları gerekiyor? neden onlardan gelecek mesajlara ihtiyacımız var? evet, büyük kitleler tarafından çok seviliyorlar tamam da en nihayetinde futbolcu bu insanlar. asla onları küçük görmek anlamında söylemiyorum ama futbolcular okumayan insanlar. bunun için de suçlanamazlar. en başta zamanları yok, diğer sporcular gibi. tüm gelişmeleri sıkı sıkıya takip etme; edebi, felsefi veya güncel anlamda kendilerini okuyarak geliştirme şansları ise çok az. toplumsal olaylar karşısında sporun birleştirici moral arttırıcı vs. gibi unsurlarını kullanmalarına tabii ki lafım yok, ama az önce saydığım sebeplerden dolayı açıkcası sporcuların toplumsal olaylar hakkında bireysel görüş bildirmesinden çekinirim. son zamanlar için çekinme nedenime en net sporcu örneği rıza kayaalp.

    sırf ülkenin hatrı sayılır kesimleri onları seviyor diye kanaat önderliği yapmalarını bekliyoruz, yanlış. olması gereken futbolcuları saha içinde yapıp yapmadıklarıyla eleştirmek, saha dışı ekstraya girmeli.
  • 19
    aynı zamanda siyasi yönden inanılmaz donanımlı, dini olarak bizim istedigimiz dine mensup, görüntü itibari ile inanılmaz yakısıklı olması gereken, huy yönü ile birebir bizim gibi olması gereken ( herkesin huyu farklı ama olsun futbolcu ise milyar tane insanın huylarını da taşımak zorunda !!1111! ) kişidir. tüm toplum değerleri üst düzey olmalı ve ülkede hatta dünyada herhangi bir olay varsa anında tepki vermelidir. *
  • 20
    lisanslı olarak futbol oynayan insan kişisi. erkek ya da kadın olması fark etmiyor. güzel, çirkin, uzun, kısa, yakışıklı olması da fark etmiyor.

    günümüzde bazıları tarafından, kısa, tıknaz, manav gibi tarzı eleştirilen adam da lisanslı futbol oynuyor, yani o eleştiren kişiler gibi götü göbeği yayıp "abi bu x çok tipsiz yea" demektense, ekmeğini sporundan çıkarıyor.

    sahada futbolcuya baktığımız zaman yakışıklı kimseleri arıyorsak, kimse kusura bakmasın ancak birtakım sorunlarımız var demektir. artık hormonaldir, tercihseldir orası ayrı mesele tabii. not: eşcinsellere bir şey demiyoruz, orası ayrı.

    jose mourinho bir röportaj sırasında sürekli "nasıl bir defans arıyorsunuz?" sorusunu soran kişiye "gaymişim gibi soruyorsun. sarışın, uzun boylu ve dürüst birini arıyorum." minvalinde bir şeyler söylemişti. sanırım bizim taraftarlarımız da futbolcu transferlerini aynı kriterlere göre değerlendiriyorlar.

    başladığı gibi bitsin notu: lisanslı olarak futbol oynayan insan kişisi. erkek ya da kadın olması fark etmiyor. güzel, çirkin, uzun, kısa, yakışıklı olması da fark etmiyor.
  • 21
    futbolcu diyince herkesin aklına öncelikle fiziksel olarak belirli bir özelliğe sahip insanlar gelir. * fakat zihinsel olarak belirli bir donanımı olmayan adam en iyi fiziksel potansiyele de sahip olsa iyi bir futbolcu olamaz. buna az çok hepiniz katılıyorsunuzdur.

    pek tabi fiziksel gelişim gibi zihinsel gelişim de emek ister.

    futbolcunun fiziken kendini geliştirmesi antremanlarda koşması, top sürmesi, şut çekmesi ise zihinsel olarak gelişmesi de hayatının her anında futbolu düşünmesinden geçer.

    düşünmekten kasıt nedir?

    kendi yaptıklarını veya başkalarında gördüklerini sorgulamasıdır. kendi içinde bunun üzerine kafa patlatmasıdır. hatta başka arkadaşlarıyla sık sık bu konu üzerine derin konuşmalar yapmasıdır.

    bir örnekle açıklayayım; bir maçta 90 dakika koşacak seviyede bir futbolcu düşünün. bu futbolcu bu açığını kapatmak istiyor. düz mantıkla aklına ilk gelen şey;

    ''fiziğimi geliştirmeliyim, kondisyon çalışmalarını ağırlaştırmalıyım''.

    daha sonra bu düz insan kendini kulübün kondisyonerlerine emanet edip işin kalanını onlara bırakır. inanın bana futbolcuların, hatta diğer disiplinlerden insanların yüzde 90'ı böyledir.

    halbuki biraz olsun aklını bu işe veren bir insan zihninin derinliklerinde farklı düşüncelerle karşılaşıp sorununa bambaşka çözümler üretebilir. mesela;

    öncelikle kendini 90 dakikayı rahatlıkla çıkaran arkadaşlarıyla karşılaştırır ve maçta onları takip eder. bunun sonucunda arkadaşlarının maç içinde kendinden daha doğru koşular yaptığını, kendisinin ise zaman zaman boş koşular yapıp daha fazla yorulduğunu farkedebilir. bu ezber bozan mantıkla düşünen futbolcu sorununu daha kolay çözer.

    futbolcu kişisinin kendi futbolculuğunu sorgulaması sonucunda bunun gibi birçok farklı problem kolayca çözülebilir. hatta belki yeni problemlerle karşılaşılır ve bunlar aşama aşama çözülerek futbolcunun kendini geliştirmesi denilen olay gerçekleşmiş olur.

    neyse efendim çok uzatmayayım. nasıl ki popüler futbol kültürü koşmayan mücadele etmeyen oyuncuya saygı duymaz. çünkü o adam antremanlarda gerekeni yapmamış ve iyi çalışmamıştır.

    ben de zihinsel olarak kendini geliştirmeyen adama saygı duymam. çünkü bu adam sadece kalıplarla hareket eder. kafasını asla zorlamaz. gerekirse her maç 3 km fazla koşar ama 3 dakika fazladan düşünmez.
  • 22
    türkiye'de farklı, avrupa'da farklı. mesela türkiye'de cahildir,eğitimsizdir,avrupa'da öyle değil adam en azından " bir diploma alayim düşüncesinde " türkiye'de ise " ya şu spor araba güzelmiş, parada var ohoo karılar kızlar "

    birde şu moda var, cr7 = ronaldo. ne bileyim by17 = burak yılmaz, lan bruma bile b11 felan diye markalaştırıyor kendisini, s55 = sabri, neyse y7=yasin öztekin gibi gibi.

    taraftar söver ama sever, futbolcu cebini doldurur, futbolcu iyi para kazanırsa, emekli gibi yaşar bir ömür boyu, taraftar ise 3 kuruş para için sabahtan akşama çalışır. futbolcuyu sevmiyorum, daha doğrusu milyonlar kazananlara alerjim var.
  • 24
    %95'nin beyni olduğundan şüphelendiğim meslek grubu mensupları. genel kültür 0, pratik zeka 0, yaratıcılık 0, sorun çözme kabiliyeti 0, iletişim 0, imaj ve izlenim 0, dünya görüşü 0 oğlu 0, yetenek soru işareti. hadi oradan demeyin. isterseniz sebebini açıklayayım. özellikle ülkemizde futbolcu olmanın ilk şartı yetenek ve azim değil; torpil ve şanstır. hatta her daim birilerine yalakalık yapman lazım. seçmelerde bencil oynaman lazım. tanıdıkların olması lazım. şans lazım. yani yetenek ve azim hariç her şey lazım. e durum böyle olunca, futbolcu olma ihtimalin yetenekli bile olsan %1. e hangi aklı başında insan hayatıyla kumar oynar ki, hemen ilk fırsatta daha sıradan, daha olur bir iş seçip, geçinmeyi tercih eder. hayatın zorluklarını maalesef bunu gerektirir. e hal böyle olunca futbolculuk kumarı oynayıp o kumarı kazanan azınlığı, diğerleri ekranlarda tribünlerde izlemek zorunda kalır. halbuki ne yetenekler yok oldu ve yok olmaya devam ediyor.
  • 25
    şımarık bir güruh.

    arkadaş 5 milyon 10 milyon verip adam alıyorsun. 2 yıl sonra çıkıp "ben gitmek istiyorum" diyor. transfer için görüştügü takımlar da "bonservisini al gel" diyor. bu adamlara 5-10 milyon veren kulüpler alemin kerizi mi anasını satayım.

    futbolculara dayalı bir sektör oldu artık. paşaların canları ne isterse o oluyor. özel sektörde kıçı kırık bir yerde dahi çalışmaya başladıgınızda 1-2 yıl içinde çıkarsanız işten tazminat ödemeniz gerekiyor. ama futbolda "ben antremanlara çıkmak istemiyorum, ayrılacagım" diye çamura yatarak yapılan milyonlarca liralık yatırımın anasını sikebiliyorlar. son bruma, dzemali, van persie, jose sosa hadiseleri yüzünden iyice rahatsız olmaya başladım arkadaş durumdan. sadece bize degil, tüm kulüplerde benzer oyuncular var.

    tamam ülke boktan, tamam kulüpler kötü durumda. ama bu sözleşmelerinde futbolcular için cezai bir yaptırımı olmalı. adamlar canları sıkıldıkça "gönderin beni" diye olay çıkarıyor. böyle olunca da ya beleşe gidiyorlar ya da "sorunlu oyuncuyu ucuza kapatma" hadisesi yüzünden ölü fiyata gidiyorlar. olan kulüplere oluyor. evet kulüpler gerçekten kötü yönetiliyor olabilir, biz zaten rezil bir durumdayız. ama bunlardan tamamen bagımsız olarak bu futbolcu 5 yıllık sözleşmeye mi imza attı? arkadaş kulüp küme düşse bile sike sike oynayacak demektir bu.

    "ülke iyi olursa, kulüp iyi olursa oynarım, yoksa 5 yıllık sözleşme de imzalasam basar giderim"

    siktirin gidin efendim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın