*

  • 1
    kendi öz evlatlarımızı yetiştirmek yerine gidip hazıra konup elin yabancılarını türk yapıp müsabakalara sokmaya karşı olmaktır. naim süleymanoğlu ile başlayan devşirme sporcularla uluslar arası arenada başarı kazanma furyası bugün başta atletizm olmak üzere bir çok spor dalına sıçradı. ya kendi sporcunu yetiştir ya da o dalda yarışma arkadaş. masa tenisinde melek hu ile madalya kazansan ne kazanmasan ne. alemitu bekele degfa 3000 metrede altın madalya kazanmış, zerre sevinmedim. kendi öz evladını yetiştirip başarı elde edebiliyorsan ne ala, yoksa devşirme işi bana ters..
  • 3
    15 yaşında (çocuk denilebilecek bir yaşta) türkiye ye gelip; hazıra konmadan, hiçbir uluslararası başarısı olmadan önce yani; türk hocalarla çalışarak; türkiye'de yaşayıp senin benimle aynı oksijeni tüketerek, bu memleketin ekmeğini yiyip suyunu içerek yarışmalara katılıp bayrağı göndere çektiriyorsa ve üstüne devşirme denilerek ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyorsa; osmanlı tarihini açıp (türkleştirme) devşirme sistemini okumalarını; osmanlı tarihindeki büyük komutanların, devlet adamlarının, vezirlerin pek çoğunun devşirme sisteminden gelmiş olduğunu; atatürk ün babası ali rıza efendinin osmanlı nın türkleştirme politikası çerçevesinde makedonya dan selanik'e göç etmiş yörük kavimlerinden olduğunu bir kez daha düşünmeleri; vesselam türkleştirme yani devşirme sisteminin çok keskin ve ince bir çizgiden ibaret olduğunun bilinmesi gerekmekte ve bu ülke için hizmet eden her vatandaş gibi , ülkenin başarısı için terini akıtan tüm sporcular da karşı olmayı değil takdir edilmeyi haketmektedir. (bkz: ne mutlu türküm diyene)

    (bkz: elvan abeylegesse)
  • 4
    --- alıntı ---

    uzun süre tartışıldı, gündemden hiç düşmedi, mehmet aurelio türk nüfus cüzdanını alarak (a) milli takım forması giydiği zaman.
    nobre, mert oldu. vederson’a gökçek dedik. ve daha niceleri…
    “milli takım’da ‘devşirme’ olur mu?” diye yazıldı, çizildi. kimileri karşı çıktı kimisi de destek verdi. ulusal takımında devşirme sporculara yer veren tek ülke olmadığımız gibi son da olmayacağız, bu bilinen bir gerçek.

    zayıf olduğumuz mevkiler için bu fikre karşı çıkmıyorum, bir şartla; sporcularımız birbirini yakalama çabasına girer ve bu sayede çıta yükselmeye başlarsa.
    konu futbol olunca gündemden inmiyor, diğer spor dallarında olunca nedense fazla dikkate alınmıyor.

    oysa türk sporu, son yıllarda yeni bir federasyonla tanışmak üzere: türkiye devşirme federasyonu. gerçek değil ama doğru bir tanımlama!

    dünya atletizm şampiyonası’nın sona erdiği şu günlerde atletizm milli takımımıza bir bakalım. 9 kişilik sporcu kafilesiyle gittiğimiz berlin’de 3 sporcumuz devşirmeydi;
    almitu bekele degfaetiyopya (5 bin metre)
    karin melis mey - güney afrika (uzun atlama)
    elvan abeylegesse - etiyopya (5 bin ve 10 bin metre)

    bu isimler arasında elvan’ın ayrı bir yeri var. zira o hiçbir başarısı yokken türkiye’ye geldi ve ay-yıldızlı formayı taşırken göğsümüzü kabartarak avrupa ile türkiye rekorlarını kırdı. karin melis mey de berlin’de uzun atlamada kazandığı bronz madalyayla türk atletizm tarihine geçerken göğsümüzü kabartmadı mı?

    ancak şunu çok merak ediyorum; 70 milyonu aşan nüfusumuzla koşamıyoruz, onu anladık. peki atlayamıyoruz da mı?

    dünya şampiyonası’nda yer almayan birkaç sporcumuz daha var dikkat çekebileceğimiz.
    mesela, pekin’deki olimpiyat oyunları’nda ay-yıldız için mücadele veren selim bayrak. 5 bin metrede zeki öztürk’ün 15 yıldan daha yaşlı olan türkiye rekorunu kırmıştı ve 10 bin metrede de türkiye rekorunun sahibi. pekin kafilemizden sultan haydar var. o da etiyopyalı. selim’in ülkesindeki adı shimelis girma legese iken, sultan’ın adı chaltu girma mesmesha idi.
    belaruslu svetlana sudak da var çekiç atmada. 70.74 ile türkiye rekorunun sahibi kendisi. pekin’de ülkemizi temsil etti.
    en enteresan olanı ise berlin’deki dünya şampiyonası’nda mücadele eden rus milli takımı’ndan tatyana polnova. tatyana’nın 1998-2002 yıllarındaki adı tuna köstem. tuna 13 mayıs 2000’de sırıkla atlamada 4.20 ile türkiye rekorunun sahibi oldu ve 4 metre o günden beri hayallerimizde yaşıyor.
    rusya’ya geri dönen tuna, ‘tatyana’ adıyla rus milli takımı’nın formasını giymeye devam ediyor. tuna yani tatyana, geçen hafta berlin’de 4.56’da kaldı ama 2004’te 4.78 ile en iyi derecesine imza atmıştı. 2004’te de ülkemiz için yarışsaydı, kim bilir o derece bizim için nasıl bir yüksekliği temsil edecekti!
    enteresan bir detay daha; 1999’a kadar ülkesi bulgaristan’ı svetla mitkova olarak temsil eden ve türk vatandaşı olduktan sonra svetla sınırtaş adını alan eski milli sporcumuzun, 1999’da bayanlar gülle atmada 17.76 ile kırdığı türkiye rekoru hala ‘gülle’ misali geçerliliğini koruyor. sınırtaş’ın sofya’da 20 metreyi geçen atışları da vardı.
    1998’de türk vatandaşı olan rus asıllı oksana mert’in de 99’da 64.25 ile disk atmada kırdığı rekor sapasağlam.

    medyamızda olimpik ruh ve atletizme verilen destek arada bir saman alevi gibi büyüyor. tabi bunda kısa süre önce bolt’un dünyayı şaşkına çevirerek kırdığı rekorlar, semenya’nın “erkek mi, kadın mı” olduğu tartışmaları gibi konuların büyük payı var.
    peki ya dünya atletizm şampiyonası’nda bizim sporcularımız ne yaptılar?
    bir madalya ile tamamladık, o da güney afrika asıllı sporcumuz melis mey’den geldi.
    büyük umutlar beslediğimiz elvan yoğun tempoyu daha fazla kaldıramadı, sakatlandı.
    son gün aldığımız madalya ile nazarlığımızı kazandık ve şampiyona bizim için böyle sona erdi. bu arada şampiyon sporcularımızın hocaları da “benden buraya kadar, daha tecrübeli isimlere emanet edelim” diyerek madalya umutlarımızdan ayrılmaya devam ediyor ve bizler bunun sebebini tam anlamıyla öğrenemiyoruz.
    karin melis mey’in uzun atlamada 6.80 metreyle üçüncü olarak kazandığı bronz madalya, bir daha elde edemeyeceğimiz bir derece gibi gözüküyor. birinci olan amerikalı brittney reese’in 7.10’una bakacak olursak, rahatlıkla 6.80’in ilk üç için hele ki dünya şampiyonası seviyesinde bir derece olmadığı açık.

    dünya atletizm şampiyonası’nda bir madalya kazanmanız yeterlidir, “bu madalya nasıl kazanıldı” diye kimse umursamaz, ilerde de bu hatırlanmaz. önemli olan mücadele etmek, böylesine önemli organizasyonlarda var olmaktır. ancak ülkemize kazandırdığımız bu sporcuların kırdıkları türkiye rekorlarına bizim yetiştirdiğimiz atletlerimiz ne kadar yaklaşabiliyor. görünen o ki yerimizde saymaya devam ediyoruz.
    gelişimimiz için aynaya bakmak zorundayız. atina’daki olimpiyat oyunları’ndan önce yunanistan’ın yaptığı gibi bir soysal projeye uygulanmadığı sürece -derecelere bakıldığında ortaya çıkıyor- şans eseri bir madalya ile eve dönmeye devam edeceğiz.
    yunanistan’ın yurt dışından ithal ettiği hocaların uyguladığı beslenme sistemleri, birkaç çürük yumurta çıkarttı. bu, komşu’nun yaptığı hatalardan kaçmamız için de iyi bir örnek aslında.
    her konuda en iyi olduğunu iddia etmekten çekinmeyen 70 milyonluk bizlerin arasında, herhalde bir iki koşan-bir iki de sıçrayan vardır, eminim aransa bulunur, istense eğitilir.

    --- alıntı ---

    can birsay - haber türk
App Store'dan indirin Google Play'den alın