*

  • 1
    atletizmde, futbolda, masa tenisinde, güreşte gördüğümüz bir olaydır. diğer branşlarda da var mı bilmiyorum. 2008 pekin olimpiyatlarında bazı branşlarda devşirme sporcularla yarıştık. bu kimine göre iyi kimine göre kötü bir durum. türkiye en çok genç nüfusa sahip ülkelerden birisidir. eğer sen bu genç nüfusu değerlendiremiyorsan ayıptır, yazıktır, günahtır. dışarıdan sporcuyu türkleştirerek başarı sağlamakla, kendi öz vatan evladının başarı arasında dağlar kadar fark vardır bana göre. benim kanıma dokunan maksimum 10 milyonluk bir ülkeden çoğu branşta sporcu yetişmektedir. biz, ata sporumuz olan güreşte bile devşirme sporcuyla mücadele ediyoruz. aferin devam edelim böyle.
  • 11
    aşırı milliyetçi biri olmama rağmen hiç hazetmediğim durumdur. ne işe yaradığına bir türlü çözemediğimdir. isterse olimpiyatlarda 1. olsun hiçbir zaman bir türk sporcunun elde ettiği başarıdaki gururu vermez insana. aksine bir tane sporcu kardeşimin yerini kapladığını ve onun tecrübe kazanacağı yerde bir başkasının kazandığını düşünürüm.

    sonuç olarak milli takımlar federasyonlar tarafından kulüp gibi yönetilmemeli. eğitmen ya da antrenör olarak yabancılar getirilebilir tabi ki ama oyuncu olarak gelmesine şahsen karşıyım.
  • 12
    osmanli devleti'nin sevmediğim bir huyu vardi. lisede tarih derslerini az biraz hatirlayanlar bilir. yazilidan önce savaşin sonuçlarini ezberletirdi ya hocalar hani, neredeyse kazandiğimiz tüm savaşlarin ortak bir sonuç maddesi vardi; her yil düzenli bir şekilde ödenmesi mecburi olan haraç işi...

    hani ikide bir yakina yakina söyleniriz ya, çok büyük bir marifetmiş gibi: (gbkz: "biz türkler hazira çok alişiğiz, bir şeylerle pek uğraşmayi sevmeyiz.") diye. bunun temelinin hep o dönemlerden kalma bir alişkanlik olduğuna inanirim. son bir kaç yüzyilda tarihin neredeyse hiçbir döneminde sadece halkin iradesi ve isteği sonucu bir şeyler yapip başarma girişimimiz olmadi. hep birilerinin çikip ilk adimi atmasini bekledik. ama yukarda allah var ne zaman birisi çiksa ortaya, halk olarak müthiş işler başardik. neyse konu sapmasin. soydan gelen bir alişkanlik olarak hep hazira aliştik. bir şey üretme çabamiz hiç olmadi. bu da aslinda bu sorunumuzun gün yüzüne çikmiş sonuçlarindan birisi.

    artik günümüzde bu olayin rahatça uygulanmasini normal bir şeymiş gibi aksettiriyorlar ya garip geliyor gerçekten. hani sinavdan önce 1 kere bile eline kağit kalem almayip sinav zamani haril haril kopya çekme girişiminde bulunan öğrenci modeli var ya, tam da bunun bire bir karşiliği. yaşadiğin ülke, populasyon bakimindan normalin üstünde. yani yetiştirmen için gerekli olan nüfus problemin yok. ama bizdeki düşünce modeli artik git gide makyavelizme kaydiğindan, başari kazanmak için her yolu mübah görüyoruz. arada kazandiğimiz oluyor tabi ama hiçbir zaman sürekli olmuyor. sadece 1 kere temelden yetiştirip başari elde etmeye çaliştik, onda da avrupa'dan 2 tane kupa ve çeyrek final başarisi geldi. isteyince, yapmaya çalişinca ne kadar başarili olabileceğimizin en görünür kaniti bu başarilar fakat dedik ya hazira alişmişiz bir kere, çok zahmetli geliyor çaba sarfetmek ve sabretmek.

    bu konuyu destekleyen bir de gurbetçi oyuncu meselemiz var aslinda. dişardan bakinca almanya'nin da sürekli olarak bu yola başvurduğu görülüyor fakat çok büyük bir fark var ortada. onlar devşirecekleri futbolculari kendileri yetiştirip kadroya aliyorlar. hazira konmuyorlar yani.

    e şimdi sormak lazim bir oyuncunun devşirme sporcu olmasi için illa isminin türkçe olmamasi ve türkiye ile bir bağlantisi olmamasi mi gerekiyor? nuri şahin de devşirme futbolcu sayilmaz mi?
  • 13
    sadece osmanlı devleti ile alakalı olmayan türk töresi ile alakalı olan bir durumdur. daha doğrusu batı hun imparatorluğu'ndan gelme bir durum devşirme olayı.

    devşirme amacı hem devlete güç sağlamak, hem olası isyanları durdurmak, hemde devlet içinde yaşayan bütün bireylere "sizinde yükselme şansınız var" düşüncesini yerleştirmektir. nitekim osmanlı döneminde gayet işe yaramıştır bu durum.

    gel gelelim günümüze. günümüzde "devşirme sporcular yüzünden sporcu yetiştiremiyoruz" demek, komediden başka bir şey değildir. asıl devşirme sporcuları gördükçe insanlarda, "demek ki o spor dalında eksikliğimiz var ki sporcu devşirdik" bilinci uyanacaktır. böylece o spor dalına rağbet artacaktır. bu olaya birde bu açıdan bakın.

    klavye sürçmesi: rağbet yerine, dikkatsizlik sonucu rehabet yazılmış. cassio10lincoln'un uyarısı ile düzeltildi.
  • 15
    devşirme sporcunun mantığı; biz yetiştiremiyoruz madem, olmuşunu alıp yarıştıralım değildir. öncelikle bunu anlamak lazım.

    dünyanın birçok ülkesinde devşirme sporcu vardır. olacaktır da. devşirme sporcunun mantığı, istenilen yolda bir yol açması, arkasından gelenlere örnek olması ve çok daha iyi sporcuların yetişmesini sağlamasıdır. dünyada bu böyle oluyor.

    he türkiye'de nasıl oluyor? türkiye'de olmuşunu alalım, yarıştıralım mantığı var. bu yanlış. o yarışan adamlar ya da kadınların ardından gelen sporculara hiçbir katkısı yoksa sen sadece günü kurtarmış olursun ki onu da belli bir disiplinde yapmadığın için orta sıra dereceler alırsın.
  • 16
    ülke yetmiş küsür milyon da spor branşlarının çoğu en fazla yirmi beş milyondan besleniyor. bu işin matematiği net; spor söz konusu olduğunda biz nüfusu az bir ülkeyiz. bir-iki bilinen branş dışında -ki onlarda erkek branşları- hangi toplum yapısından kaynak yaratacaksınız? sosyolojik bir aleniyet söz konusu yani hepimizin bildiği ama dillendirmediği genel halimiz. devşirmeye gelince; devşirsen ne olur devşirmesen ne olur!
  • 17
    2016 rio olimpiyatları sebebiyle yine aklıma düşen saçmalık. öncelikle şunu söyleyeyim, yazdıklarımdan ötürü bir kısım yazar beni ırkçılıkla ve kafatasçılıkla suçlayacak ama umrumda değil. yazının ana fikri yabancı düşmanlığı değil, türk sporunun çaresizliği ve türk spor teşkilatı bu yöntemde ısrar ettiği sürece her uluslararası organizasyon öncesi aynı şeyleri savunmaya devam edeceğim.

    şimdi efendim rio olimpiyatlarına rekor sayıda -103- sporcu ile katılıyoruz. bunların 31’i atletizm branşında yarışacak. şimdi sıkı durun: bu 31 atletin 16’sı yani %50’den fazlası devşirme. hadi isimlerini de yazalım: sultan haydar, meryem erdoğan, kaan kigen özbilen, ali kaya, yasemin can, tarık langat akdağ, ramil guliyev, jak ali harvey, ilham tanui özbilen, yasmani copello escobar, karin melis mey, aras kaya, meryem akdağ, emre zafer barnes, polat kemboi arıkan, şeref osmanoğlu.

    yıllardır uygulanan yöntem belli: kenyalı ve etiyopyalı orta ve uzun mesafe koşucularını türk vatandaşlığına geçir ve ülke adına yarıştır. gerçi bu sefer bir değişiklik yapıp ukraynadan 3 adım atlamacı şeref osmanoğlu’nu da devşirmişiz, hakkını yemeyeyim. allah aşkına, haritada türkiye’nin yerini bile gösteremeyecek bu adamlar madalya kazansa ne olur kazanmasa ne olur. tek amaç istiklal marşını okutmak mıdır yani? bu atletler madalya kazandığında türk atletizmini başarılı mı sayacağız? herhangi bir branşta sporcu yetiştiremiyorsan o branşta olimpiyata katılma arkadaşım, ne zorun var?

    saçmalıklar bununla sınırlı değil: masa tenisi ekibimiz melek hu ve ahmet li adında iki çinliden oluşuyor.
    kanoda türkiye adına sadece letonyalı lasma liepa yarışıyor.
    başarılarımızla hatırladığımız halterde 4 sporcuyla yarışıyoruz. kafiledeki tek erkek haltercimiz türkmen daniyar ismayilov .
    4 kişilik yüzme takımından 2 tanesi devşirme: ukraynalı viktorya zeynep güneş ile bulgar ekaterina avramova.
    judoda 4 sporcumuzdan biri kayra almira sayit de yabancı.

    şimdi diyeceksiniz ki “eee ne var, bir çok ülke devşirme sporcu yarıştırıyor” evet doğru ama kimse bizim özellikle atletizmde yaptığımız rezilliği denemiyor. 31 kişilik milli atletizm kafilesinin 16'sının yabancı olması nasıl bir rezalettir yahu, böyle bir skandal olabilir mi? uzun yıllardır devşirdin de devşirdin, sonuç? yukarıda saydığım sporcuların almış olduğu tek tük madalyalar dışında ülkemize madalyalar mı yağdı, atletizmde çağ mı atladık? veya bunlar örnek oldu da alttan sağlam türk atletler mı yetişti? nerden baksan elinde kalıyor. umarım her branşta nal toplarız da gsgm ve tmok şapkasını önüne koyup bir düşünmeye başlar artık.
  • 20
    inanılmaz boyutlarda devam eden. kaan kural demişti sanırım. avrupa basketbolunda 10 milli takımın 8'i amerikalı guard kullanıyor diye. rakamları abartmış olabilirim ama o da yakındır muhtemelen.
    bizim içinse futbolda vardı bir ara. şimdi o kalmadı. basketbol ve voleybolda çok sayıda olmaya başladı. bu şekilde giderse milli maçların hiçbir anlamı olmayacak.
  • 21
    yabancı sınırı eskisi gibi 4-5 olsa fenerbahçe'nin kullanacağı dolambaçlı yöntem. voleybolda vargas baskette wilbekin ile halen devam ediyorlar. 2000'ler futbolunda aurelio, wederson'la hep sahada bir kaliteli oyuncu fazladan oynuyorlardı. nobre ile kulüp anlaşmazlığa düşmese onda da bu avantajı kullanırlardı. ekmeğini yemek küçük şikeciye kaldi. ben daha galatasaray'ın böyle bir avantaj kullandığını hatırlamıyorum. 80'lerin tamamını veya 90'ların sonunu benden daha net hatırlayan abiler varsa düzeltebilirler beni. bu devşirilecek futbolcular neden hep kadıköy kısmından bulunurlar. tuhaf!
  • 22
    devşirme mi, değil mi bunu sonra tartışırız ancak avrupalıların bir konuda bize göre daha avantajlı olduklarını söyleyebilirim.

    ne demek istediğim daha kısa yoldan anlatmak adına bilmeyenler için get out filmini izlemenizi öneririm. film, zengin beyazların, daha güçlü olmak adına beyinlerini siyahi insanların bedenlerine nakledilme hadisesini konu alıyor.

    isviçre milli takımına, fransız milli takımına, alman milli takımına hatta hollanda ve belçika'nın milli takımlarına bakın, ne demek istediğim anlayacaksınız. bunlar avrupanın en fazla göç alan ülkeleri. isviçre'de durum o kadar bari olmasa da saydığım dırger ülke milli takımlarına göz attığımızda afrika kökenli futbolcuların ağırlıkta olduğunu gözlemliyoruz.

    son 30 yılda neler değiştiğini merak edenler google'a euro 1992 france ve euro 2024 france yazsın. 1992'de beyazlar ağırlıklı iken 2024 takımın nerede ise tamamı afrika kökenli.

    göçte en büyük 2 rotadan birisi amerika diğeri ise avrupa. afrikalıların neden avrupa'yı tercih ettikleri aşikar. yani aslına bakarsın orta asyalıların da asıl hedefi avrupa ancak bazıları sebeplerden dolayı hepsi 2., 3. adımı gerçekleştiremeyip ya kendileri için kötünün iyisi, ilk kurutuluş olarak gördükleri ülkelerde kalıyorlar.

    bu afganistan kökenliler için iran, suriye ve ırak kökenliler için türkiye veya hint okyanusu ülkeleri için arap emirlikleri. asyalıların ekseriyetle amerika'yı tercih ettiğini de doğrulayabiliriz.

    satırlarıma başlarken devşireme mi, değil mi sonra tartışırız demiştim. şimdi bunu tartışma zamanı. 30 yıl önce kamerun'dan iş için fransa'ya sığınmış, annesi ise aynı şekilde yıllar önce cezayir'den fransa'ya göç eden bir ailenin kızı. paris'de tanışmış evlenmişler ve çocukları olmuş. bunlardan birisi şu an dünyanın en prestijli kulüplerinden birinde futbol oynuyor ve aynı zamanda mili takım forması giyiyor. mbappe muhtemelen kendisini daha fazla fransız olarak hissediyor, zira avrupa'da ciddi bir asimilasyon var. anaokulundan itibaren asimilasyon hayatın her evresinde yoğun bir şekilde yapılmaktadır.

    ilk satırda avrupalılar bize göre daha avantajlı demiştim. göç konusunda daha avantajlılar. bilhassa da sportif pencereden baktığımızda. örneğin almanların göçmen alırken kalifiye, netelikli ve kaliteli olanlarını manavda sebze meyve seçer gibi seçtiğine hiç değinmek istiyorum bile. sadece sportif pencereden bakalım. onlara güçlü kuvvetli afrikalılar gelirken, bize suriyeli, afghan ve bazı ört asya ülkelerinden insanlar sığınıyor. kabul edelim ki, bunlar futbol ülkeleri değiller ve yapı olarak da atletik bir yapıları yok. günümüz futbolunda fiziksel gücün hala geçerliliğini koruduğu bir durumda da bu göç meselesi avrupa ülkelerini biraz daha avantajlı kılıyor. uyguladıkları asimilasyon sayesinde de sporda ve bilhassa avrupa'nın en popüler sporunda bir adım öne geçiyorlar. afrika'nın fiziksel gücüne avrupa disiplini eklenince ortaya bu görüntü çıkıyor.

    ne demek istediğim anlamak için euro 2024'de son 8'e kalan takımların futbolcu profillerine bakın.

    iyi mi, kötü mü bunu tartışmak istemiyorum. bunlar sadece bir tespit ve avrupa futbolunun neden başarılı olduğunu anlamak adına paylaştığım somut veriler.

    veya neden başarılı olamadığına. takım hüvviyetiniz yoksa canla başla mücadele eden futbolcu sayısı da az oluyor. zira adam onu bir milli göreve olarak görmüyor. aman sakatlanmayım, ağustosda ligler açılıyor daha barca ile maçımız var olarak görüyor.

    bu durum adeta bizim kısıtlı yeteneklerimizle rağmen nasıl başarılı olduğumuza dair biraz da olsa ışık tutmakta.

    çünkü biz o bayrak için oluruz! üzerinde bayrak olan her (üni)formanın hakkını vermeye, ona layı olmaya çalışırız.

    bu nedenle de, ne para karşılığında ne de her hangi bir sebepten ötürü hiç bir allah'ın kuluna vatandaşlık verilmemesi taraftarıyım.

    devşirmeye hayır! hele hele işin ucunda sport bir başarı varsa. olmayı versin arkada. benim o güzel şanlı milli formamı bu ülkenin kurtuluşunda dedeleri, nineleri canını feda eden kürt kardeşim, laz kardeşim, çerkez kardeşim forma giysin, isterse kylian mbappe olsun!

    türk mu türkiyeli mi tartışmalarını başka zaman yaparız. o milli formayı giyen herkesin atası bir şekilde bu ülkenin refahı için mücadele etmiştir. gücünü tarihinden alan bir milletiz.

    avrupalıların bilmediği, asla anlayamayacağı bir diğer şey de iman gücüdür. bunun önünde de zaten ne teknik, ne de taktik durabilir.

    bir bakmışsın seyit onbaşı 276 kiloluk top mermisini tek başına kaldırmış, attığı mermi ingiliz zırhlı gemisinin bacasına isabet edip, gemiye büyük hasar açmış ve mürettabatın gemiyi terk etmesine yol açmıştır.

    bu böyledir işte. ayriyeten bu duyguları da bizim gibi dışlanan gurbetçiler en yoğun şekilde yaşar. düşünsene balkanlar'dan eski osmanlı topraklarından göçe zorlanmışsındır, türkiye'de pis muhacir hakaretlerini uğramışsındır, sonra bir şekilde dedelerin buralara çalışmaya gelmiştir ve sen de 3. nesil olarak buralarda hayatını sürdürüp türkiyeli türkler tarafından gösteriş budalaşı burada kurulu düzenimiz var yeğen yoksa biz de çok seviyoz memleketi alay konusu olmuşsundur.

    ne yani, sevemem mi ülkemi? ülkemi sevmem için illa orada mı yaşamam gerekiyor? senin deden zamanında kolayı seçip risk alsaymış belki sen de şimdi burada olacaktın, öyle değil mi? belki dışlanmasa yurt dışına çıkmayacaktı dedem? nereden biliyorsun? konu nereden nereye geldi, yazdıkça yazasım var aslında ama neyse..

    daha fala politize etmeden satırlarımı noktalayıp, olayı tatlıya bağlayalım.

    bu ülkeyi senin, benim atalarımız inşa etti ve o milli formayı da onların torunları hakediyor. bu nedenle devşirmeye hayır.
  • 24
    marco aurelio’nun mehmet aurelio olup türk milli takımında yer aldığı günden beri karşı olduğum uygulama.
    türk olmayan bir sporcunun türkiye cumhuriyeti vatandaşı olması başka, o sporcunun bir spor dalında türkiye cumhuriyeti’ni ve türk milletini temsil etmesi başka. galatasaray tribünleri o zamanlarda bu tarz işlere “gerçek mehmet’lere güven” gibi pankartlarla karşı çıkardı. 5 türk futbolcu kuralını aurelio ve wederson gibi brezilyalıları türkleştirerek aşabilen fenerbahçe’nin karşısına 11 tane kaliteli türk futbolcu ile üstelik kadıköy’de çıktığımızda galatasaray’la gurur duyardık. şimdi “sahaya 11 yabancı ile çıkmamalı galatasaray, türk futbolcusu da sahada olmalı” denildiğinde tepki gösteriliyor. zaman değişti, fikirler değişti, galatasaraylı da değişti. ben maalesef bu ve bu gibi birkaç hususta eski kafalı kaldım.
  • 25
    devşirmeden kasıt ne onu tarif etmek gerekiyor. yoksa herkesin dedesine, nenesine kadar bakıp, kan testi yapacak halimiz yok. ırkçı bir yola gider. biz mesela imparatorluk devamı bir ülkeyiz. her milletten insan var. annem, babam, onların anne ve babaları hiçbiri türk değil. fakat ben türk'üm. çünkü asırlardır buradayız. dediğim gibi dedemler nesillerdir bir imparatorluğun vatandaşıymış, babamlar ise bu devletin vatandaşı.

    sadece bu ülkede doğup büyüyenler için değil, örneğin bir musul'dan, halep'ten, bulgaristan'dan gelen çocuk, türk milli takımını seçse, bizim için yarışsa, bu da aslında bir noktaya kadar mantıklı. pasaport, siyasi şeyleri bir kenara bırakırsak. sınırlar çizilince, köyün bir kısmı türkiye bir kısmı suriye olmuş. burada nasıl diyeceksin bu insana sen türk değilsin diye. almanya, avusturya muhabbeti gibi bakıyorum olaya. her ülkenin sınırında geçişkenlikler vardır.

    fakat; kardeşim sen bir avrupa ülkesisin 9 siyah 2 beyazla maç yapıyorsun. seni temsil eden sporcuların yarısı zenci. bırak komşu ülkeyi, sınırı. başka kıtadan oyuncu devşiriyorsun. olimpiyatların mantığı, milli sporların mantığına tamamen aykırı bir konu.

    almanlar futbolu nasıl oynar. brezilyalılar nasıl oynar. türkler nasıl oynar. benim için dünya kupasının mantığı budur. açın 1960'ları, 70'leri. göreceğiniz şey her futbol takımı, milletinin özelliklerini, karakterini oyun karakteri olarak sahaya yansıtır. milli takımların güzelliği de burada zaten.

    tek kelime türkçe bilmeyen. bu ülkede doğmamış. bu ülkeye karşı aidiyeti olmayan. türk bayrağını görünce yüreği titremeyen. milli marşı duyunca gözleri dolmayan birisi, altın madalya alsa ne olur almasa ne olur?

    yine burada ırkçı bir söylemde bulunmuyorum ki nefret ederim o tarz şeylerden. bir sporcu isterse 20 yaşında gelsin. bu ülkeye karşı aidiyet, sevgi besliyorsa, milli değerlerine saygısı varsa, başımızın üstündedir. fakat burada sınıflandırma olması gerekiyor. onu da nasıl yaparız inan bilmiyorum.

    sadece sana sağlanan maddi imkanlara göre ülke seçip, kariyer planı yapacaksa sporcular, mili takımların da olimpiyatların da manası yok. şirketler düzenlesin madem. google'un takımı olsun. microsoft'un olsun. audi'nin takımı olsun. adidas'ın takımı olsun.

    büyük, global, milliyetsiz markalar binlerce sporcuyu bulsun yetiştirsin destek olsun. bunu da kim neden izler bilmiyorum. yani gerçekten italyan zenci bir koşucuya karşı, türk zenci koşucunun müsabakasında yensek neye sevineceğiz, yenilsek neye üzüleceğiz? ben spor bakanı değilim ki sıradan vatandaşım. banane kaç altın madalya aldık ha bir eksik ha bir fazla.
App Store'dan indirin Google Play'den alın