cadiz cf, endülüs güneşinin altında tuzla terin birbirine karıştığı o sarı-mavi dünyanın takımı. bir dönem şehirde kaldığım için söylüyorum: cadiz futbolu sadece sahada oynanan bir oyun değil, sokaklarda nefes alan bir kültür. insanların tarzı, ritmi, rahatlığı ve o tutkulu tribün tarzı hayatın her yerine yayılmış durumda.
bu sezon la liga’da değiller, segunda’dalar; ama bu şehirde lig düşmek kimsenin ruhunu düşürmez. cadiz cf zaten hep inişli çıkışlı bir hikaye takımıydı. bir yukarı çıkarlar, bir aşağı inerler ama kimlikten hiç kopmazlar. taraftar maç kaybedince surat asmaz, “hayat devam ediyor” der gibi sahilde yürümeye devam eder. bu rahatlık bazen delirtir, bazen “bu takıma yakışan da bu” dedirtir.
el submarino amarillo’nun (sarı denizaltı) kültürü, tribünlerin o kendine has muzipliği ve şehir halkının futbola bakışı… hepsi takımın bugünkü durumunu bile romantikleştiren bir atmosfer yaratıyor. segunda’da mücadele ediyorlar ama ruh hala la liga’da gezer gibi. orada yaşadığım dönemde futbolla ilgili sohbetler de çok oluyordu; hatta bir gün berkan’ı (bkz:
berkan kutlu) kulüpte çalışan teknik ekipten birine önermiştim. gayet sıcak karşıladılar, ilgiyle dinlediler.
benim için cadiz, futbolun sonuçtan çok hikaye olduğu yerlerden biri. şehirle takım arasındaki o sakinlik duygusu, hala en çok aklımda kalan şey.