75
geçen sene kerem övet’in de kullandığı bir söz var.
“ lahanayı yerken kıtır kıtır, sapına gelince me “ .
türkiye’de toksik bir sosyal medya ortamı, tarafgirlik ve manipülasyon üzerinden kurgulanan futbol kültürü dün, bugün oluşmadı. yıllar içerisinde arta arta bu hale geldi. şahsi görüşüm, bu sadece sporla alakalı da değil. hatta ülkemizle sınırlı da değil. tüm dünyanın total bir yozlaşma içerisinde olduğunu görüyorum sınırlı bakış açımla. tabi bu değerlendirme ne buranın konusu ne de benim üzerine ahkam kesecek bir bilgi birikimim var.
ancak onur tuğrul, tam da yukarıda bahsettiğim kültür nedeniyle oturduğu koltukta duruyor. beslendiği temel kaynak bu yeni dünya düzeni çünkü. her gün her onlarca anonim hesabın gündeme getirdiği konular temcit pilavı gibi programlarına konu oluyor. her program yanında oturan serdar ali çelikler şampiyonluk nasıl alınır naraları atıp, yok hakem böyle etki altına alınır, yok rakip futbolcu şöyle attırılır akılları veriyor. yayınlar fazla izlensin diye sinir uçlarıyla oynayabilecek konular gündeme getiriliyor. canlı yayınlar esnasında gelen izleyici yorumları ekranında futbolculara küfürler, hakaretler havada uçuşuyor. daha aklıma gelmeyen binlerce “fancy” olayın tamamının etinden sütünden faydalanılıyor kısacası. üstelik vole’de sunucu da değil kendisi. genel yayın yönetmeni. yani yayın politikasına direkt etki edebilecek konumda. yahu, uğur karakullukçu gibi bence liyakatli yayıncılık ilkelerine uymayan bir birey her gün program yapıyor senin kanalında. neden? çok takipçisi var, etkileşim getiriyor diye. amacım aşağılamak değil. ama görünen köy kılavuz istemiyor. bu çağda nitelik değil nicelik para ediyor. siz de bundan sapına kadar besleniyorsunuz.
başka isimler sayalım dijital spor medyasından. kanal ayrımı da yapmayalım. aklıma gelenleri yazıyorum direkt. caner eler, mustafa demirtaş, sinan yılmaz, orhan uluca, önder özen, metin tekin, orkun çolakoğlu, ogulcan akçe, yiğit tezcan, ılgaz çınar, onur erdem, cihat akbel. bu isimlerin arasında sevdikleriniz ya da sevmedikleriniz vardır o ya da bu sebeple. başka isimler de vardır aklınıza gelen. bu adamların hepsi işine saygı duyuyor, ölçülü yorumlar yapmaya özen gösteriyor. saha dışı konulara girmemeyi tercih ediyor. bazıları çok daha niş kitlelere iş yapmayı tercih ediyor. bu zihniyette olan kişilerin yüzde kaçı daha kolay pozisyon sahibi oluyor? daha çok izleniyor? biraz değişseler, ortamın etkileşim hilelerine ayak uydursalar neleri eksik? biz bu duruşu, bu hayatı seçiyoruz diyerek yollarına devam ediyorlar.
ancak genel yayın yönetmeni tuğrul, bu toksik spor ortamından uzak durmayı seçmiyor. bu ortamda en önde, hatta icra merciinde bulunmayı tercih etmekten geri kalmıyor. bunun değişmesi için en azından kamera önünde ya da sosyal platformlarda bir çaba göstermiyor.
ortalık yanarken sokakta dans edip, yangın evine sıçradığında söndürün şu yangını dediğinde kimse gelmiyor işte.
ben de daha keyifli bir spor ortamı istiyorum. paranoyak gibi maç, medya takip etmekten usanıyorum. hakemlere, rakip oyunculara, rakip yöneticilere, basın mensuplarına şüpheyle bakmaktan nefret ediyorum mesela. biraz eğlenelim istiyorum. tatlı tatlı dokundurmalara alınmasın kimse istiyorum. her şeye duyar kasılmasın istiyorum. toplum olarak sinir uçlarımız bu kadar gergin olmasın istiyorum. başka birisi de benim içinde olduğu kitleyi avam bulacak belki. onun çevresinden olmamızı istemeyecek. ancak olmuyor bunlar biz istedik diye. olmayacak. olan buysa onur tuğrul’da, bende, sizde, o, bu, şu da tek bir hakka sahip. biz nerde olmayı seçeceğiz?
ölüm tehditi, aileye hakaret v.b konular sebep ne olursa olsun kabul edilemez. ama bu tür durumlar her gün yaşanıyor yahu. sen de bunlar olurken çıkıp ikas’la haftanın 11’i seçiyorsun, getir’le siparişe kupon veriyorsun.
bakın daha geçen hafta orhan uluca çok daha soft bir şekilde abdülkerim bardakcı’nın saçı ile ilgili bir ifade kullandı. onu takip eden kitle de eleştirdi. o da haklısınız dedi konuyu kapattı. kitlenin eleştirileri de çok daha yapıcı tondaydı. çünkü orhan uluca bu kitleye hitap etmeyi seçmişti. ne ektiyse onu biçti. kimse onu ölümle tehdit etmedi. ama orhan uluca bu kitleyi seçtiği için, muhtemelen banka hesabı da onur tuğrul kadar şişmedi.
sinan engin, ahmet çakar, rasim ozan’ları bile daha tutarlı buluyorum ben. çünkü açık açık biz buyuz diyorlar yıllardır. gündem olmak için burdayız diyorlar. bazen kantarın topuzunu kaçıyorlar. o zaman da neden böyle yapıyorsunuz ? demiyorlar. biz bu ihtimali kabul ettik modunda devam ediyorlar.
sözün özü, ne seçiyorsak onu yaşıyoruz çok büyük çoğunluğumuz.
“ lahanayı yerken kıtır kıtır, sapına gelince me “ .
türkiye’de toksik bir sosyal medya ortamı, tarafgirlik ve manipülasyon üzerinden kurgulanan futbol kültürü dün, bugün oluşmadı. yıllar içerisinde arta arta bu hale geldi. şahsi görüşüm, bu sadece sporla alakalı da değil. hatta ülkemizle sınırlı da değil. tüm dünyanın total bir yozlaşma içerisinde olduğunu görüyorum sınırlı bakış açımla. tabi bu değerlendirme ne buranın konusu ne de benim üzerine ahkam kesecek bir bilgi birikimim var.
ancak onur tuğrul, tam da yukarıda bahsettiğim kültür nedeniyle oturduğu koltukta duruyor. beslendiği temel kaynak bu yeni dünya düzeni çünkü. her gün her onlarca anonim hesabın gündeme getirdiği konular temcit pilavı gibi programlarına konu oluyor. her program yanında oturan serdar ali çelikler şampiyonluk nasıl alınır naraları atıp, yok hakem böyle etki altına alınır, yok rakip futbolcu şöyle attırılır akılları veriyor. yayınlar fazla izlensin diye sinir uçlarıyla oynayabilecek konular gündeme getiriliyor. canlı yayınlar esnasında gelen izleyici yorumları ekranında futbolculara küfürler, hakaretler havada uçuşuyor. daha aklıma gelmeyen binlerce “fancy” olayın tamamının etinden sütünden faydalanılıyor kısacası. üstelik vole’de sunucu da değil kendisi. genel yayın yönetmeni. yani yayın politikasına direkt etki edebilecek konumda. yahu, uğur karakullukçu gibi bence liyakatli yayıncılık ilkelerine uymayan bir birey her gün program yapıyor senin kanalında. neden? çok takipçisi var, etkileşim getiriyor diye. amacım aşağılamak değil. ama görünen köy kılavuz istemiyor. bu çağda nitelik değil nicelik para ediyor. siz de bundan sapına kadar besleniyorsunuz.
başka isimler sayalım dijital spor medyasından. kanal ayrımı da yapmayalım. aklıma gelenleri yazıyorum direkt. caner eler, mustafa demirtaş, sinan yılmaz, orhan uluca, önder özen, metin tekin, orkun çolakoğlu, ogulcan akçe, yiğit tezcan, ılgaz çınar, onur erdem, cihat akbel. bu isimlerin arasında sevdikleriniz ya da sevmedikleriniz vardır o ya da bu sebeple. başka isimler de vardır aklınıza gelen. bu adamların hepsi işine saygı duyuyor, ölçülü yorumlar yapmaya özen gösteriyor. saha dışı konulara girmemeyi tercih ediyor. bazıları çok daha niş kitlelere iş yapmayı tercih ediyor. bu zihniyette olan kişilerin yüzde kaçı daha kolay pozisyon sahibi oluyor? daha çok izleniyor? biraz değişseler, ortamın etkileşim hilelerine ayak uydursalar neleri eksik? biz bu duruşu, bu hayatı seçiyoruz diyerek yollarına devam ediyorlar.
ancak genel yayın yönetmeni tuğrul, bu toksik spor ortamından uzak durmayı seçmiyor. bu ortamda en önde, hatta icra merciinde bulunmayı tercih etmekten geri kalmıyor. bunun değişmesi için en azından kamera önünde ya da sosyal platformlarda bir çaba göstermiyor.
ortalık yanarken sokakta dans edip, yangın evine sıçradığında söndürün şu yangını dediğinde kimse gelmiyor işte.
ben de daha keyifli bir spor ortamı istiyorum. paranoyak gibi maç, medya takip etmekten usanıyorum. hakemlere, rakip oyunculara, rakip yöneticilere, basın mensuplarına şüpheyle bakmaktan nefret ediyorum mesela. biraz eğlenelim istiyorum. tatlı tatlı dokundurmalara alınmasın kimse istiyorum. her şeye duyar kasılmasın istiyorum. toplum olarak sinir uçlarımız bu kadar gergin olmasın istiyorum. başka birisi de benim içinde olduğu kitleyi avam bulacak belki. onun çevresinden olmamızı istemeyecek. ancak olmuyor bunlar biz istedik diye. olmayacak. olan buysa onur tuğrul’da, bende, sizde, o, bu, şu da tek bir hakka sahip. biz nerde olmayı seçeceğiz?
ölüm tehditi, aileye hakaret v.b konular sebep ne olursa olsun kabul edilemez. ama bu tür durumlar her gün yaşanıyor yahu. sen de bunlar olurken çıkıp ikas’la haftanın 11’i seçiyorsun, getir’le siparişe kupon veriyorsun.
bakın daha geçen hafta orhan uluca çok daha soft bir şekilde abdülkerim bardakcı’nın saçı ile ilgili bir ifade kullandı. onu takip eden kitle de eleştirdi. o da haklısınız dedi konuyu kapattı. kitlenin eleştirileri de çok daha yapıcı tondaydı. çünkü orhan uluca bu kitleye hitap etmeyi seçmişti. ne ektiyse onu biçti. kimse onu ölümle tehdit etmedi. ama orhan uluca bu kitleyi seçtiği için, muhtemelen banka hesabı da onur tuğrul kadar şişmedi.
sinan engin, ahmet çakar, rasim ozan’ları bile daha tutarlı buluyorum ben. çünkü açık açık biz buyuz diyorlar yıllardır. gündem olmak için burdayız diyorlar. bazen kantarın topuzunu kaçıyorlar. o zaman da neden böyle yapıyorsunuz ? demiyorlar. biz bu ihtimali kabul ettik modunda devam ediyorlar.
sözün özü, ne seçiyorsak onu yaşıyoruz çok büyük çoğunluğumuz.