kişisel tarihimde yerinde izleme şansı bulup da zerre güzel bir his yaratmayan yegane galatasaray maçı olarak daha bu çocuk denecek yaşımda almış olan, canına yandığım amatör branşlar dedirten 90 dakikalık hadise. maç öncesi ve sonrasında hayvanlar gibi bağırıp maç vakti 1-2-3 tıp oynayan, dünya tribünlerinin muhtemelen en basit tezahüratlarından biri "saldır galatasaray" a bile eşlik etme zahmetine katlanmayıp konu hakeme veya diğer takımlara küfretmek olunca ağzından salyalar saça saça bönürenleri, tezahüratları yönlendirmeye çalışan grubu dinlemek yerine kafasına göre takılanları, o grubun es verdiği ender anlarda aşağıya direktifler yağdırmaktan çekinmeyen tipleri; en çok da maç boyunca arkamda duran, 3 arkadaşımın arasında önümü görmeyi bırak nefes alamaz hale gelince yükselip de 1-2 temiz hava dolu nefes almaya çalışan beni "sen in aşağı tekrar göremiyorum maçı" diye omzumdan aşağıya bastıran
*, 2. goldeki yıkılma sırasında cüssem gereği üzerine doğru eğilmek zorunda kalmama bile şikayet eden ama maçtan 3 saat önce orada yerini alan ve oradaki durumun ne olacağını türlü şekillerle uyaran grubun 7-8 sıra yukarısına çıkarak maç seyretmeyi aklına getiremeyen canlıyı gördükçe resmen saniyeleri saydım maç bitsin de gideyim diye.
stada gelen her insan, özellikle izmir gibi 2-3 yılda bir galatasaray futbol takımının maç yaptığı bir şehirde, tribün kültürüne sahip olmak zorunda değildir. tezahüratları ezbere bilmek zorunda hiç değildir. en önemlisi hiçbir taraftar izmir atatürk stadı gibi soğuk ve sevimsiz bir stadyumda bulunma işkencesine katlanmak zorunda değildir. maça gelen hiçkimse tezahürat yapmak zorunda değildir. ama en basitinden 90 dakika çıt çıkarmayan tribünlerin sahadaki bir pozisyon üzeirne 2 saniyelik bir sürede neredeyse %100 katılım ve senkronla hakeme küfretmeye başlayabilmesi gibi bazı olayların mantıklı ve hoş görülebilecek hiçbir açıklaması olamaz, olmamalı...