hayatımda yaşadığım en zor iki günü yaşamama neden olan afet. hayatımı bir ekmek gibi ortadan ikiye böldü.
sahip olduğum hayat, konfor, imkanlar, zenginlikler, düzen o kadar çok ve cesitliymis ki ve bu bana o kadar olağan gelmiş ki, şimdi şu yaşadığım iki gün ancak rüya gibi hissettiriyor.
---
deprem ---
5 şubat pazar akşamı en son trabzonspor ile maçımız vardı. heyecan içinde maçı takip ettim. maçı kazandıktan sonra iş arkadaşımın doğum gününü kutlamak için malatya park avm'ye gittim. dnr'dan hediye beğenmek için kırk dakikami harcadım. nihayet bir hediyede karar kılıp galibiyetin verdiği keyifle entryleri okuyarak eve gittim. uykuluydum. telefonu şarja taktım. bir an evvel yarın olsun da arkadaşıma hediyesini vereyim diye düşüncelere dalarak uyudum.
hala hatırlamadığım enteresan ve keyifsiz bir rüyadan uyandığımda bir şeylerin ters gittiğini hissettim. bir anda yer gürlemesi duydum. deprem olduğunu anladığım an kapıya koştum. giriş katta oturduğum için kapıya koşmak zor değildi ama son basamağa geldiğimde yere kapaklandim. üzerimde icligim ayağımda çoraplarımla karların üstüne basa basa sokağa fırladım. sokakta benden başka iki kişiyi daha gördüm. depremin sokakta bitmesini bekledim. deprem biter bitmez bilincim normale döndü hemen eve dönüp üstümü giyindim ve ailemle birlikte dışarı çıktık. o gün dışarıda yakılan ateşlerin etrafında sabahladık. henüz ne kadar büyük bir felaket yaşadığımızın bilincinde değildim. yakınlarımı aramaya başladım. herkes iyiydi. sabaha karşı yan binada oturan dayım ve kuzenlerimle birlikte yakında bir fırından simit aldık sabah bir çay ocağına gittik televizyondan olayın vehametini anlamaya başlamıştık. birlikte etrafı gezmeye başladık. eski köy garajınin karşısında ilk yıkımı gördük. avşar otel yerle bir olmuştu. elli metre kadar ilerisinde iki binanın daha yıkıldığını gördük. akpınar meydana kadar yürüdük. akpınardan yeni camine doğru gitmek istedik. yollar kapanmıştı. kocaman binalar ayaklarımızın dibine inmişti. sonra yeni caminin yıkıldığını gördük. birlikte ailemizin yanına döndük. sonra malatya'da yaşayan sivaslı bir arkadaşımla buluştuk. onunla birlikte toki evlerine doğru gitmeye karar verdik. giderken yolda ikinci depreme yakalandık. o depremin ne hissettiğini asla tarif edemiyorum. yol ayağımın altında denizin dalgası gibi dalgalanıyor yer resmen bağırıyordu. güç bela kendimizi kenara attık. o depremde kafamın içi değişti. neyle yüzyüze olduğumuzu o an anladım. arkadaşımla birlikte derhal ailemin yanına gittik. sümerpark'ta ali dayının yeri'ne geldik. afad'ın şeker fabrikası arazisinde çadırlar kurulacağını duydum. annem ve iki kız kardeşimle çadırlara geldik. ortada çadır yoktu. olanlara da insanlar hemen girmişlerdi. afad ekiplerine yardım etmeye başladım, birlikte çadırlar kurduk. annem ve kardeşlerimle birlikte bir çadıra yerleştik. ancak çadırları kuran afad ekipleri insanlara açıklama yapmadan ayrıldı. çadırın içinde üzerimize karlar yağarken dibi sulu kar olan o zeminde içinde iki odası olan elyaf çadırlarda üşümekten geceyi çadırda geciremeyecegimizi anladık. birlikte çadırdan çıkıp yakınlarda ateş yakan bir gruba yaklaştık. bir nebze ısınıp geceyi şeker fabrikası arazisi içerisinde bulunan 20 metre kare bir alanda yüzlerce insan yaşlı çocuk sadece ısınmak ve yaşamak için oradaydık. ortada yanan bir soba etrafında ısınmaya çalışan ihtiyaç hiyerarşisinin ilk basamagindaki bir sürü insan. sadece ısınmak ve yaşamak istiyorduk. saatler sonra susadım. su yok. yağan karı yiyerek su ihtiyacımı giderdim. kar suları siza sıza çoraplarıma yapışmış, ayaklarımı biraz olsun ısıtmak için ayaklarımı açıp, ısıtmak o an o kadar değerliydi ki. halbu ki ben o gün arkadaşımın doğum gününü kutlayacak, ona aldığım hediyeyi gösterecek şaka yapacaktım, maaş haftasında olduğumuz için primleri yapmamız lazımdı beraber ve hediyenin üzerinde "halledicem ama hangi birini" yazıyordu. şakasını yapacak, hangi birini halledicem diye takılacaktım. bütün her şeyim öylece kaldı sanki. o kadar önemli önemli yaptığımız işler bir köşede öylece kaldı. amaç sadece yaşamak. bir yerden bir yere giderken acaba deprem olur mu diye korkarak, binaların yanından geçerken acaba üzerime devrilecek mjdiyr düşünerek, yıkılmış binaları gördükçe üzüntüden hayret bile edemeden daha bir gün önce önünden geçerken yaşadıklarını düşünmek, bir gün sonra burada yasanacaklardan habersiz, ne rahat bir ne konforlu bir hayatmis meğer. ben o gece çadırda bana verdikleri elektrikli ısıtıcıları elektrik gelmeyen çadırda nasıl kullanacağımı düşünerek, bunları sorgulayarak bunlara kızarak 20 metre kare oda içerisinde yerden geçen sıcak kalorifer borusu üstüne sırtımı yaslayıp, ayaklarımı bağdaş kurup kulaklarımı tıkayarak uyumaya çalışarak geçirdim. sabah olduğunda çadırlardan ayrılıp ali dayının yeri'ne yeniden geldik. orada restoran sahibi depremzedelere yemek çıkarmıştı, ortam sıcacıktı insanlar hiç değilse güvenle barınıyordu. sonra 2. ordu'nun depremzedelere kapılarını açtığı haberini alıp bir umut belki aileme daha iyi olanaklar bulabilirim diye, ayağımda botum vura vura kar sularını çeke çeke, daha güvenli olduğu için çevre yolunu kullanarak, yaklaşık bir saatten fazla yürüyüp 2. orduya geldim, heyhat imkânlar aynıydı, çadır vardı ama ısınma imkanı yoktu. yola çıkarkennkendimde bulduğum umut yerini hayal kırıklığına ve korkuya bıraktı. dönerken önünden geçtim her bina tedirginlik vergiciydi. bir gün önce keyifle hayallerle yürüdüğüm yoldan, bir gün sonra korku telaş ve üzüntüyle geçiyor, bir yandan da kendi kendime moral vermeye çalışıyordum. yol boyunca sağlı sollu yıkılmış binaları gördükçe, ağlamaklı oldum. alışveriş ettiğimiz mağazalar, selam verdiğimiz esnaflar, yemek yediğimiz mekânlar yıkılmış dökülmüş, adeta o günler çok geride kaldı diye haykırdı bana. aileme yaklaştıkça gerginliğim yerini rahatlığa bıraktı. sadece sağ salim ailemin yanına kavusabilgidim için gelen bir rahatlık hissi...
ailemle bir araya geldiğimde bütün yaşadıklarım gözümün önünden geçti. sinirlerim boşaldı. hüngür hüngür ağladım. bize reva görülenler öyle canımı yaktı ki.
hıçkıra hıçkıra ağladım.
---
deprem ---
şimdi bir kaç gün önce yaşadığım hayat da tıpkı 7.7 büyüklüğünde kırılan fay gibi kırıldı. o kadar uzak ki. herkes bir şekilde şehirden tahliye olma yolunda. evsiz kalan yığınla tanıdığım var. fabrikalar üretimleri durdurdu. insanlara barınma ve yemek sağlamakla meşguller. ne kadar daha böyle süreceğine dair en ufak fikrim yok.
ne yapacağız bilmiyorum. ne zaman sonraki pazartesiye sahip olacağız bilmiyorum. ne zaman yeniden işimle gücümle meşgul olup bir galatasaray maçı sonrası keyifle entryleri okuyacağım bilmiyorum. çok yoruldum. sadece bütün bunlar bitsin istiyorum. bitsin ve bir daha yaşamayalım, hiç ama hiç kimse yaşamasın. kimseye bir daha afet uğramasın.