34
ani geçişler yaşanıyor, adapte olmakta zorlandığımız. bir hikayenin tadına varamadan diğerine geçiyoruz. bazen ileriye doğru sardığını hissediyoruz bir anda tüm başrol oyuncularıyla beraber bu sürecin, bazen ise ağır aksak geriye gittiğini.
hedefleri biz koyuyoruz gibi değil de, var olan bir senaryonun istisnai parçaları olmak için çaba harcıyoruz sanki. galatasaray erkek basketbol takımı da, hayatlarımızın birer aynası gibi varlığını idame ettiriyor, özellikle son yıllar özelinde.
basketbolun kıta düzeyindeki üç kupası arasındaki fark devasa boyutlarda, futbol gibi değil. en tepedeki takımlar ile diğerleri birçok farklı kıstasta keskin bir biçimde ayrılıyor, dolayısıyla görmüş olduğu değer de bunun üzerinden şekilleniyor.
şubenin yaşadığı rönesans deneyimi olarak nitelendirilebilecek, 21. yüzyılın ilk on yılının son demleri ile beraber, varoluşuna hizmet sürecine doğru bir dönüş olduğuna şahit olduk. kıtanın iki numaralı kupasında gelinen yarı final noktası, artık dönüştürülemez bir döneme girildiğinin işareti gibiydi.
ardından yaşanan ve hatırlanmasının acı verdiği ceza süreci dahi kısa bir sürede geride bırakılarak, benzer hedeflere doğru seri ve fakat güvenli adımlar atıldı. aynen uefa’nın resmi sitesinde futbol takımı için belirtildiği üzere, kulübün sahip olduğu “avrupa reaksiyonu” bizlere rüya gibi bir sezon yaşattı, damaklarda bıraktığı tat ömürlüktü.
buraya kadar gelirken, hep ileri doğru birer adım atıldığını görürken, yaşadığımız sezon itibariyle ise mecburi deneyim olarak bir alt ligi tekrar tecrübe etmekteyiz. doğal olarak, galatasaray isminin muhatap olduğu rakipler de arzu ettiğimiz kategorinin mensupları değil. bu durumun ise taraftarımızda bir ilgi ve alaka eksiği yarattığı kolay bir şekilde gözlenebilecek cinsten.
bu noktada ise belirtmek isteğim mesaj, iyi bir taraftarın her zaman takımının yanında olması gerektiği şeklinde beylik lafları değil. muhakkak ki, bu büyük ailenin her bir ferdi, kendi doğruları doğrultusunda seviyor galatasaray’ı.
benim hatırlatmak istediğim yegane olgu, aslında hepimizin hayatlarının güzel bir hikayeye duyduğu o derin ihtiyaç. belki bu rakiplerle zor, belki ihtiyacımız olan motivasyonu sağlayacak kocaman isimleri yok.
fakat elimizde daha önemli bir şey var artık; yarın abdi ipekçi arena’da, galatasaray’ımızı nasıl ağırlaması gerektiğini bilmeyen, ev sahibi olmak nezaketinden nasibini almamış, bunun sonucu olarak ise asıl cehennem nasıl olurmuş gösterilmesi gereken bir ekibi ağırlayacağız, yarın kuban’a salonu dar edeceğiz.
benim nazarımda bu bir şans, kendimize yeniden bir hikaye sunmak için, belki fazlasıyla pragmatik, ancak hayatımızın içinden..
tabii ki, cska maçı sonrasında, bench arkasında yarattığımız o kara deliğe tekrar ulaşabilmek için daha vakit var, muhtemelen finale kadar bekleyeceğiz. lakin düşünsenize, avrupa’da kupaya giden bir yola şahit olmak, nasıl bir lütuf, bize kırmızı tarafından sunulan.
şimdi tam zamanı;
hayatın anlamı galatasaray,
galatasaray ulan !