sabahtan beri maçla ilgili bilgi almaya çalışıyorum. bir kısmını izleyebildim, bir ara yayın gitti sonra yine geldi falan. sonuç olarak sağlıksız bir ortamda oyanan bu maçı cizrespor kazanmış ve türkiye kupası'na giren bir amatör takım olmayı başarmış.
entry'lerde genel olarak iki konuya yönelim var. birisi maçın sağlıksız ortamda,
13 mayıs 2001 diyarbakırspor altay maçı'nı andırır bir şekilde oynanması ve buradan hareketle cizre'nin haksızca türkiye kupası'na girmiş olduğu iddiası. diğeri ise cizrespor taraftarının istiklal marşı'nı yuhalaması. bu iki eleştiriyi bir potada erittiğiniz zaman ne yazık ki yapılan haklı eleştiri de goygoy fırtınasına kapılıyor ve olay youtube yorumlarından hallice bir türk-kürt tartışmasına dönüyor.
saydığım iki konuyu eleştirilerden hareket ederek ayrı ayrı incelemek isterim:
a) maçın oynandığı ortam dolayısıyla cizrespor'un galibiyetinin haksız olması.
maçın oynandığı ortamın sağlıksızlığını kabul etmemek mümkün değil. cizre, güneydoğudaki birçok ilçe gibi şiddetle, terörle anılan bir yer. olası bir göztepe galibiyetinde oyuncuların sağlığına, canına kast edilmesi bölge açısından beklenmeyecek bir durum olmazdı. belki o günlük cizreliler "fair play ruhu cizre'de" kampanyası başlatmış ve bunu derin bir samimiyetle uygulamış olabilirler -bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz- ama göztepeli bir oyuncunun sadece bu bölge geçmişinden dolayı bile topa vururken üç kere düşündüğünü söyleyebiliriz.
bu durum galatasaray stadına gelen trabzonlu futbolcunun durumuyla bir değil. trabzonlu futbolcu belki taraftar baskısından dolayı rahatsız olup kötü oynayabilir ancak istanbul gibi bir yerde, tüm türkiye tarafından izlenirken herhangi bir ciddi zarar görmesinin sokakta herhangi bir anda zarar görmesinden farklı olmadığının bilincinde. çünkü kim ne derse desin istanbul'da, ankara'da caydırıcı ve önleyici bir polis gücü var. halbuki otonomisini "de facto" olarak sağlamış olan cizre halkının olası bir "taşkınlığında" işin can kaybı dahil ciddi boyutlara varabileleceğini görmek zor değil. en azından futbolcuların bunun imkansız olmadığını düşünmesi bile bu maçın oynandığı ortamın düşünsel olarak sağlıklı olmadığının bir kanıtı.
pratiğe gelirsek, kameraya ben ilk izlerken fazla yansımamıştı ancak henüz gelmeye başlayan görüntülerde tribünlerden sahaya gaz fişeği vb. maddelerin atıldığını görüyoruz. küfrü, hakareti artık türkiye konjöktöründe belirtmenin bile anlamı yok ancak bana göre tribünlerden gelmiş olması çok muhtemel tehdit cümleleri de pratik sağlıksızlığa örnek oluşturabilir.
ortamın sağlıksızlığı konusunda benim pomak kardeşim de benimle aynı fikirdeyse bir kürt kardeşimin şu soruyu sormasını saçma bulamam:
"lan cizre sağlıksız da trabzon-fener, beşiktaş-galatasaray maçları çok mu sağlıklı geçiyor amk?"
burada söyleyebileceğim, daha doğrusu ikna edici olabilecek herhangi bir argümanım yok. hayali kürt kardeşimin sorduğu soruda sıraladığı iki maçta da yukarıda cizre için saydığımız düşünsel ve pratik sağlıksızlığın örneklerini görebiliyoruz. bu noktada niteliği, işin felsefesini değiştirmese de niceliği değiştirecek tek fark trabzon'daki ve inönü ya da olimpiyat'taki
* maçın çok daha göz önünde olduğu gerçeği olacaktır.
düşünsel ve hatta pratik sağlıksızlık, şiddet bakımından trabzon'da cizre'nin altına belki düşmez ancak en azından trabzon'da fener aleyhine yapılacak bir hakem "hatasının" 70 milyon pozisyonu izlerken gerçekleşeceği, bunu cizre'yle ayıran en önemli etmen. örneğin cizre maçının 89. dakikasında penaltı kaçtığı söyleniyor. düşünsel sağlıksızlıktan futbolcular kadar etkilenen hakemin cizre'ye hazır kimse de maçı izlemiyorken "ama başımıza bir iş gelmesin." düşüncesiyle haksız penaltı çalmadığını bilemeyiz. maç kamerayla görüntülenmezken ve defalarca söylediğim üzere düşünsel sağlıksızlık hat safhadayken bir göztepe taraftarını takımının haksızlığa uğradığını düşündüğü için paranoyaklıkla suçlayamayız.
bu durumda, ülkedeki siyasal ve sosyal şartları da değiştiremeyeceğime göre sağlık durumunu en azından fener-trabzon seviyesine getirmek için -şike davasının türk-kürt'ten küçük olmadığının altını çizerim- gerekli yayını sağlayamadığı, bölgede yeterli olanak yoksa maçı daha uygun -cizre'nin de kabul edeceği- bir ortamda oynatmadığı için türkiye futbol federasyonu'nu suçlayabiliriz. en azından bugün haksızlığa uğradığımı düşünen bir göztepe taraftarı olsaydım federasyonu suçlardım.
b) istiklal marşı'nın okunmaması ve yuhalanması meselesi
hagi konuyla ilgili "halihazırda bir futbol maçı ve bunu bambaşka yerlere çekmenin bir manası yok. ben özellikle milli maçlarda rakip takımların marşlarının ıslıklanmasını bile aptalca bulurken, cizre halkının kendi marşlarını ıslıklamasını aklım havsalam almıyor." demiş. (bkz:
#1585482)
ilk cümlesine katılıyorum. milli marşı hala ortak bir değerimiz olarak görmenin ise şu an naiflikten öte bir düşünce olmadığını düşünüyorum. hatta cizre halkının türk milli marşına tepkisi, kadıköy halkının izlanda milli marşına tepki göstermesinden kanımca daha anlaşılır bir durum. kimi haksız bulduğunuz, kini yöntemini doğru bulduğunuz bu noktada önemli değil. ortada iki taraf arasında -halk dahil- gerginleşmeye devam eden bir atmosfer var. bu durumda cizre gibi bir yerde milli marş'ın canı gönülden okunmasını ve türk bayrakları açılıp göztepe ve cizre taraftarlarının karşılıklı "megri megri" söylemesini beklemek rasyonel bir düşünce değil. konuyu dağıtmanın, işin siyasal nedenlerine girmenin gereği yok ancak elimizde bir sonuç var. bu sonuca göre ise cizrelilerin milli marş'ı yuhalaması, azerilerin ermeni bayrağı yakması ya da gazzelilerin "kahrolsun israil!" diye bağırması gayet normal davranışlar.
milli marş mevzusunu oyundaki sağlıksızlıktan doğan haksızlıkla bütün olarak eleştirdiğiniz zaman çok haklı olan ikinci eleştiriniz de sıradan bir öfke hezeyanı gibi görünerek kayboluyor. lütfen dikkat edelim, isveç'le milli maç yaparken adamların marşlarını bangır bangır söylemiş centilmen bir milletin efradıyız biz.
https://eksisozluk.com/entry/1705158