• 227
    10. saniye lan.

    daha kahvede yeni oturmuşum, altımdaki sandalyenin ayağı kısa. sandalyeyi değiştirdim, kafayı kaldırır kaldırmaz meira'nın ıskasını ve bellion'un golünü gördüm. kahvede bile esen o soğuk hava ve sessizlik kimbilir sami yen'de kaç kişiyi hastanelik etti. yandaki adam mütemadiyen küfür ediyor takıma, dönüp bakıyorum susuyor. galatasaray saldırıyor uzun zamandan sonra. evet yapılan acemilikler var hala. hatta mahalle takımında bile yapılmayacak hatalar var. hakan balta sakatlık sonrası çok güçsüz, emre aşık ezelden beri aşıladığı güvensizlikle devam ediyor. ve meira. bu adam geldiğinde servet'in götünü toplar diye düşünürken bu adamı toplayacak adam arıyoruz. inanılır gibi değil. rus karılarına gitmek istiyor demişti fotomaç. bir an önce gitsin. tutmasınlar küçük enişteyi.

    işte tüm bu düşüncelerle dakikalar dakikaları kovalamakta. bu kovalamaca sırasında mehmet topal çıkarıyor kolunu. işte bu kolu çıkarana kader denmeli belki de. mehmet'e üzülürken tur dönüyor çünkü kewell oyunda. arda ile sağlı sollu oynamaya başlıyorlar. sabri biraz daha istekli ama hala aynı sakarlıkta. küfürlerin bir kısmı da kendisine yöneliyor kahvede. dönüp bakmıyorum bu sefer. ne de olsa sabri diyorum allah'ın en güzel belamı vermesinden önce. ve o an geliyor. sabri'nin lahm'a attığı çalıma benzer bir çalımı barış atıyor, topu ortaya çıkarıyor; baros ve bir kişi daha topun etrafında mevlana gibi dönerken arda herkesin ayağının altından o mucizevi golü atıyor. ses tellerime ilk tecavüzü ediyorum orada. az önce bağırdığım adama sarılıyorum, yanımdaki oğlanın elini koparırcasına sıkıyorum. tam bu nümayiş bitti derken bu sefer kewell "doksan neresi abi" diye soranlara "ahanda şurası" diye gösteriyor topla. kahve yine ayakta. bu sefer az önce elini kırdığım çocuğa sarılıyorum, küfür edene yüz vermiyorum. bir de bir hareketini görüyorum büyük kaptanın. o oynadığı zamanlardaki parmak sallama hareketini yapıyor kewell'a. daha da coşuyorum.

    hakem "yeter lan ebeniz zikildi gidin biraz zıbarın" anlamına gelen düdüğünü çalıyor, bağırarak kapı önüne çıkıyoruz. kahve skibbeleri, denizlileri, aragonesleri konuşuyorlar hep bir ağızdan. dinlemiyorum, gidip bir cips alıyorum. bir tane de o elini kırdığım oğlana alıyorum özür baabında. bu arada maçın ikinci yarısı başlıyor. karşılıklı cılız ataklar sonrası lincoln arda'ya pası veriyor, ön direkte arda yazıyor golü. bu sefer arka taraftaki bir adama sarılıyorum tanımadan. annemin "tanımadığın insanlara sarılma aids olursun" lafını önemsemiyorum o anda. bu arada ses tellerim tecavüzden kaçılmayacağını anlayınca zevk almaya başlıyor. acımamasından çıkarıyorum bunu. beşlemeleri için bağırıyor millet. bu bağrışmalar arasında büyük kaptan nonda'yı çağırırken, blanc cavenaghi ve jussie denen sulu arkadaşı sokuyor. bu kelime esprisini cezalandırmak isteyen ikili bir gol deniyorlar ama sanctis izin vermiyor. daha sonraki büyük izne hazırlık olduğunu bilmiyoruz tabii. ve işte o kabus 3 dakika başlıyor. chamakh ve cavenaghi bir anda birlik beraberliği sağlıyorlar. eskort meira başrolde yine. bir de emre aşık çok özlediği sanctis'e sarılınca susuyor yine kahve. az önce popstar kıvamında şarkılar söyleyen kahve küfre dönüyor. bu arada tabanından şüphelenilen bir fenerli de kahveden kovuluyor. şahane bir kovulma olduğunu bilmeden sinirleniyorum. ama hakkaten düz tabanmış ibne.

    maçta dakikalara bakamadığını söyleyen ve büyük ihtimalle maç günleri kabız olduğu için o sesi çıkaran emre tilev'e inat bakıyorum saate. son dakikalar geliyor. ama içimde bir umut var. işte galatasaraylılık bu herhalde. milan gitmişti son dakikada bu takım da neymiş diyorum içimden. bu cümle biterken top sabri'nin ayağına geliyor, dağa taşa atacağını düşündüğüm için küfürlerimi hazırlıyorum ama sabri kapağı bana, topu ağlara takıyor. o an ayırmadan sarılıyorum önüme gelene. ses tellerim bana "kötü konuş" diyor. konuşuyorum bende. "sabri bile gol attığına göre bu tur bizi istiyor" diyorum. kewell ağlamaklı bir yüzle "3 dakika daha var oh shit" derken "sakin ol" diyorum kendisine. "aussie rulez" diye de ekliyorum içimden. bu sırada hakem lincoln'e çift daliyor ama kendine kart göstermiyor. saniyeler asır gibi geçiyor ve 9. senfoniden daha güzel bir ses ile maç bitiyor.

    arda diyorum bağırarak.

    arda sen bizim herşeyimizsin.
  • 228
    son 3 sezondur bizleri heyecanlandıran nadir maçlardan birisidir. arda'yla beraberlik golünü bulduktan sonra golün sevincini yaşaken kewell'ın attığı mükemmel golle neye uğradığımızı şaşırmıştık, ne goldü ama. maç 3-1'den 3-3'e geldiğinde inanamamıştık, böyle bitmemeliydi, öyle de bitmedi o dönem galatasaray'dan kopma noktasına gelen sabri sarıoğlu son dakikada hepimizi çıldırtan golü atmıştı. belki de galatasaray'da bu gol sayesinde kalmıştı. umarım böyle maçları türk telekom arena'da sık sık izleriz.
  • 229
    ali sami yen'de izlediğim ve beni delirten tek maçtır. delirmiştim resmen, en son hatırladığım tanımadığım 3-4 tane adamın üstüne atlayıp onları devirmemdi. sonrası resmen yok, sanki sarhoş oluyorum da kendimi mecidiyeköy bambi'nin önünde bulmuşum gibi, arada neler oldu, naptım koca bi karanlık.

    kewell'in doksana asması, sabri'nin son dakika golü gözümün önüne geldikçe hala sevinesim, tezahürat yapasım geliyor.
  • 232
    tam 2 yıl geçmiş bu güzel maçın ardından. benim için bir galatasaray maçı ve avrupa maçından çok daha fazlasıydı, daha önce çok kez yazmışımdır bir daha gidilip görülemeyecek ali sami yen'de izlediğim ilk ve tek galatasaray maçıdır. 0-0'ın rovanşında 4-3'le turu geçmiştik. harry kewell ve sabri sarıoglu galatasaray forması altında en güzel gollerini bu maçta atmışlardı. sahada oynanan futbol ise şöyle tanımlanıyordu: allahım brezilya mı? http://www.youtube.com/...&feature=related
    (bkz: tarihte bugün)
  • 239
    arkadaşımın beni maç izlemek için bir cafeye arabayla bırakmak istemesiyle başladı her şey. maça yarım saat vardı, rahat rahat havaya girerim diye düşünürken tak diye öndeki askeri araca vurup kaza yapıyorduk. 20 dk. boyunca işlemler, tutanaklar sürünce koştur koştur maçın 15.dakikasına zor bela yetişebiliyorum. kaza yapıp (üstelik askeri araca) maça gecikmemi sağlayan ve küfürlerime mağruz kalan arkadaşımı da bir kez daha anmış olayım.

    her neyse, her zaman galatasaray'ın maçlarını beraber izlediğim arkadaşların yanına vardığımda hayal kırıklığıyla karşılaşıyordum. kocaeli maçının en kötülerinden biri olan meira'nın topu ıskalaması ve santics arkadaşımızın kendini aşmayıp bir şey yapamadığı pozisyon sonrası durum 1-0 bordeaux lehineydi sandalyeye oturduğumda.

    kewell'ın attığı 2. golden sonra ayağa fırlayan arkadaşımın dirseğiyle kafamı şişirmesi... 90+ da gelen sabri'nin golüyle yere diz çöker vaziyette bağırdığımı... sevinçten bir kez daha göz yaşı döktüğümü ve galatasaray'ın hayatımın en anlamlı değerlerinden biri olduğunu bir kez daha anlamama neden olmuş maçtır... ve unutulmazlar arasındadır.
  • 240
    son yıllarda galatasaray'ın kendi kimliğinde oynadığı nadir maçlardan.bu maça futbolla ve galatasarayla ilgisi olmayan bir arkadaşı götürmüştük.. maç sonunda bizden çok sesi kısılmıştı. her golden sonra sevinçten birbirimize vurmamız , yerlere düşmemiz.. maç 3-3'e geldiğinde biliyorduk ki galatasaray adının olduğu her yerde umut her zaman vardı,bu umudu yeşertecek olan ise bir önceki maçta taraftarla arası açılan sabri idi..ulan gaassaray..
  • 241
    2009 yılı. aylardan şubat. tıp fakültesinde 5. sınıf öğrencisiyim o zamanlar. gülhaneli aslanlar'ın da 2 liderinden biriyim. o sene uefa finali kadıköy'de oynanacak diye avrupa maçlarına özel ilgimiz var istanbul'a kaçmak için, ankaradan. bordeaux rövanş maçı gelince yine coştuk, gidelim dedik. maçtan sonraki gün sabah staj bitirme sözlüsü var. maça 1 hafta kala, maçlara çok giden 5 kişi toplandık. bir şekilde gitmeliydik bu maça. kadıköy'deki finale giden yolda takımla olmalıydık. karar verildi. maçtan birkaç gece önce oturup ne yapalım diye konuştuk, plan-program yapıldı. birimizde araba vardı ve 5 kişi benzin ve bilet parasını topladık. önemli olan 5 kişinin toplam masrafını yakalamaktı. kim ne kadar verdi şu an bile hatırlamayız. sonra iki kişi gece ankamall'de biletix kuyruğunda sabahladı ve biletleri alıp sabah dersine yetiştiler. her şey hazırdı. gidiyorduk.
    maç günü sabah hazırlıklar tamamlandı. öğleden sonra hastalık bahanesiyle dersleri ekip çıktık yola. değişmeli dinlenerek sürdük arabayı. stada ulaştığımızda maça 1 saat kalmıştı.
    hava çok soğuk. hem ıslandık hem rüzgar var. ama eski açığa girince her şey unutuluyor işte. kimsenin aklında ne okul, ne ceza, ne sınav var.
    maç başlıyor. ilk 3'lü bitmeden gol yiyoruz. olsun. susmaya gelmedik .devam bağırmaya. 1-1 oluyor arda ile. sonra omuz omuzaya başlıyoruz, bu sefer o bitmeden kewell vuruyor uzaklardan. insanlar gol diye zıplamaya başlıyor. niye seviniyolar diyorum bir an, çünkü o top bence gol olamaz, top yan ağlarda diyorum. sonra bakıyorum bizim oyuncular yumak olmuş, bizimkiler de üstüste. o golü dünya gözüyle gördüm ya diyorum, ölsem gam yemem. devreyi 2-1 önde kapatınca ve soğuktan üşümemek için beşimiz tezahürat yapıyoruz. maksat zıplamak, ısınmak. arkamızdaki grupla kaynaşma falan oluyor, muhabbet vs. iyiyiz gayet. ikinci yarı bizden uzak kaleye hücum ediyoruz. önce 3-1 oluyor, yine arda. 3-2 olunca bizi de bir telaş alıyor oyuncular gibi. 3-3 olunca iş başa düşüyor. uyandırmalıyız takımı. tur gidiyor. maçtan önce "kadıköy'e metrobüsle geleceğiz." derken ve 3-1 öne geçmişken bu olmamalı. korner oluyor son dakikada. lincoln kesiyor, defans uzaklaştırıyor. top sabri'nin önünde kaldığında benim sırtımda 5 kişi var çığlık atan, zor taşıyorum. sabri tam topa vurduğunda dayanamayıp öne düşüyorum. insanların gol sesini duyunca hep beraber yerde seviniyoruz, çamurun içinde. ben ağlıyorum hüngür hüngür. etraftakiler "çocuk ezildi, açılın." diyor. sevinçten ağladığımı ifade edebiliyorum zorla. maç bitiyor ve en güzel anılarımızdan biri oluşmuş oluyor.
  • 242
    liseye gireli henüz bir sene olmuştu, okuldan çıktık arkadaşımla, vurduk kendimizi nevizadeye. maç büyük, umutlar büyük, beklenti büyük ve tabii ki galatasaray olmanın getirdiği özgüven, "biz bunları samiyende eze eze geçeriz" duygusu hepsinden büyük. çektik kafaları bi güzel, ama ufağız daha, zamanlamayı yanlış yapmışız geç çıktık nevizadeden. mecdiyeköy metrosunda indiğimizde ise başladık stada koşmaya. yanımızdan simit sarayı, sultanahmet köftecisi, çadır madır su gibi akıp geçti ve biz iki delikanlı yetişirdik yetişemezdik tartışmaları arasında kapalının duvarlarına dayanmıştık bile.

    girdik kapalıya, dakika henüz iki oh dedik çok bişey kaçırmadık. hatırlarsınız, o zaman kapalının eski açık tarafına yarı saydam duvar tarzı bir şey koymuşlardı, deplasman tribününe bişey fırlatılmasın diye. o duvar skorbordu göstermiyordu kapalıdakilere. ilk dakikada gol yediğimizin farkına varmadık bi on dakika. taraftar dediğin maç skorunu tribündeki havaya bakıp anlar aslında ama işte o maç tribün de bi ayrıydı bi başkaydı sanki.

    takım kötü oynamıyordu, tribünler tıklım tıklım doluydu. zaten bu ikisi yerindeyse galatasaray için skorun ve zamanın önemi yoktu. kapalıda insanlar ise çift sıraydı. ama öyle lafın gelişi falan değil. bildiğiniz her iki koltuk sırası arasında bir sıra daha vardı ki o da tıkış tıkıştı. neyse bizim takım yüklendi yüklendi, sonunda arda'm attı bi tane. kapalı yıkılıyordu: cimbombomuuum, sen çok yaşaa, canım feda olsun saaana, hiçbir şeyeee, değişilmeeez, senin sevgin buu dünyaadaaa oley oleeey oley oleeey...*

    artık herşey istediğimiz gibi olmaya başlamıştı. orası öyleydi de bizim biralar kırmızı damarlardan sarı lizozomlara ulaştırılıp sindirilmiş, böylece tuvaletin yolu da gözükmüştü. arkadaşıma dedim ben yarı bitmeden gideyim de sonra izdiham olacak diye. tuvaleti, ilk yarının son saniyelerine tercih ediyormuş gibi gözükmenin utancı içerisinde pardon diye diye kapalının sağdan ikinci giriş kapısına doğru ilerledim. artık içeri giricem, anam son bi kez sahaya bakıyım dedim bi gelişme var mı falan, sen harry al topu sol ayağına bir zımbala. aman allahım yok ama böyle bir sevinç önümü görmüyorum gol ulan goool diye bağırmaktan. haha, çıkış kapısındayım ya yanımda da polis varmış hani yeşil giyenlerden. herife sarılmışım gol ulan attık goool diye diye. ibne fenerli heralde mum kesildi. neyse o günlük affedelim onu. ama şunu da söyleyeyim bir insan o kadar pis bir tuvallette anca o denli mutlu bir şekilde işeyebilirdi. o sidik kokan tuvalete dolan pozitif enerjiyi inanın kelimelere dökemem.

    ikinci yarı da aynı enerjiyle başladı, gol de geldi. ama işte 3-1 oldu ya artık, galatasarayım ah benim galatasarayım illa ki başını yeni bir derde sokardı maç bitimine kadar. özellikle son on yılda o kadar yaşanmış bir durum ki bu ben hiç yadırgamadıydım yani. dediğim gibi iki tane aptal saptal gol yedik fransızlardan. artık dakika 80lere yaklaşıyor, durum 3-3... yüklen babam yüklen, yüklen babam yüklen yok. allahım dakika 90 oldu, iyi de oynuyoruz her geçen dakika baskıyı artırıyoruz bi yandan. ama yok yokuşa sürüklemişiz bi kere işi. hatırlarsınız sabri reyisle de kavgalıyız hepimiz. biz kavgalıyız tabi de, sabri bu; yürek, gönül, kalp, sevda ne ararsan var bu adamda. sen çık, topa vur. o topun kaleye nasıl girdiğinin bizim için o kadar önemi yoktu ki. artık o anda, ne kuşlar ağaçlar, ne amerika kapitalizm, ne ibne medya, ne trafik, ne para, ne pul... attım kendimi kapalıya. attım yahu, ötesi var mı? kaç sıra düştüm ben bilmiyorum, kapalıdaki kimsenin de o golden sonra maçı izlediği yeri bulabileceğini sanmıyorum. sabrinin maç sonu efsane üçlüsünü de unutmamak gerek.

    ancak üzülerek şunu söyleyeyim. ben çok özledim o galatasarayı. özledim rakip ayırt etmeyen, ne yapıp edip maçı alan galatasarayı. ve kapalıyı tabii ki. kapalının son maçıydı bu maç. son üçlüsüydü, son haykırışıydı, son yalvarışıydı belki, beni harcamayın, değiştirmeyin, yıkmayın diye. bir daha da adam akıllı yüzü gülemedi güzelim kapalımın. öncesinde gittiğim gibi, o günden sonra da hep gittim kapalıya. ama artık o orada değildi sanki. ruhunu sabrinin üçlüsünde bırakmıştı. yoksa izin verir miydi deri koltukların sahteliğine, eskiden bayraklarla bezenirken şimdi camlarla, ağlarla kaplanıp kafese dönüştürülmesine. vermezdi kapalım.

    ve ben. heralde o günden beri gozlerimkapali benim.
  • 243
    sabri'nin golüyle maçı izlediğim kahvedeki üç çay bardağını kırdığım karşılaşma.

    gol olduğunda nasıl zıpladığımı hatırlamıyorum ancak sakinleştiğimizde önümüzdeki küçük sehpanın yerinde olmadığını gördüm. galatasaraylı kahveci, "olsun, çayın dökülmüş, gel çayını iç" dedi ve galibiyet şerefine bir çay ısmarladı.
  • 244
    325 k.d olarak tuzla'da deniz harp okulu'ndayken bölük komutanıma bir tane bilet ayarlamıştım bu maç için, ancak kendisi son anda vazgeçtikten sonra, "ulan ben gidemedim bari sen git" demesiyle popomun yanakları topuklarımla yüz göz olmuştu koşarken giyinmek için. 17:30'da tuzla'dan kalkan iett 130 kod'lu otobüse bindikten sonra hacca giden hacı misali içimde bir huzur ve bir sevinç vardı. ama gelin görün ki ali sami yen cehennemine maç başladıktan 10 dk sonra ulaşabildim. skorboard'u görünce biraz şok olmadım değil tabi, ama içimde bir umut vardı yeneceğimize dair. ve kewell üstad'ın -hani o 90'daki örümcek ağlarını aldıydı ya o işte- harika golüyle ağlamaya başlamıştım. bordeaux'un ard arda gelen golleri ile inancım azalsa da gözümün önünde topu alan sabri'nin o son dakika'da abandığı topla kendimden geçmiştim. stadtan çıkmamıştık sabri bize 3'lük çektirdikten sonra saat'e bakmak aklıma geldi 11:30 civarıydı. ve ben gidecek yol arıyorum derken taksi durdurdum o günün parasıyla tam 95 tl tuttu mecidiyeköy-deniz harp okulu hattı. okul'a girerken saatin 1'e doğru geldiğini farketmeden nöbetçi komutanlar durdurup ne işin vardı dışarıda demeleri ve bir kaç sorgu cümlelerinden sonra "komutanım maçtaydım, izinliydim buyrun izin kağıdım" dedikten sonra komutan'ın " vay amk sendeki .şşak bende yok la" demesi ve bana maçı anlattırmasıyla koyu bir sohbete girişmiştik. koğuşa girdiğimde 2 miydi neydi saat.

    düşünebiliyor musunuz? askersiniz, özgürlüklerinizin kısıtlandığı, duygu ve düşüncelerinizin kotalarla sınırlandırılmaya çalışıldığı bir ortamda ben bu maçın canlı şahidi olmuştum. bölük komutanımla ertesi sabahki konuşmalarımız duygu yüklüydü, "oğlum, tarihe tanıklık ettin lan dün" diyerek başladığımız konuşmalar tüylerimizin diken diken olmasıyla bitmişti.

    oğuz komutanım iyi ki bana o fırsatı verdin ve iyi ki bu tarihi maça tanıklık ettim. binlerce kez şükürler olsun sana.

    iyi ki galatasaray'lıyım...
  • 247
    ameliyatli halde gittigim mactir. arda'nin attigi ilk golden sonra eski acik'taki herkes kaleye dogru 2-3 metre kaydi ama sanirim butun tribunde bir ben ucuz atlattim. tabi benim durumumu bilen arkadaslarin, gol sevinciyle karisik beni dengede tutma ve kurtarma operasyonlari da ambulansla stadi terk etmememde etkili olmustu. sonrasini hayal gibi gecti. son dakikalarda omzundan destek alip ayakta durabildigim arkadasimin 'allah'im bir gol daha' demesinden saniyeler sonra gelen sabri'nin golunden sonrasini hic hatirlamiyorum. mac sonunda zaten arabaya ancak iki kisi goturmustu. gittigim icin zamaninda ailemden cok laf yedim ama eger bu maca gidemeseydim kahrolurdum.
  • 248
    bundan 3 sene önce galatasaray aşkı içimizi ısıtıyor ama ankaraya yılda en fazla 3 kere geliyor takımımız yetmiyor. bordeauxla ilk maçta 0-0 berabere kalmışız. herkes tura inanıyor. bizde maça gidelim dedik. daha önce ali sami yende hiç maç izlememişim çok heycanlıyım tabi. ama kötü haber geliyodu. maçın biletleri hemen bitmişti. biz karaları bağladık. ama aşk bu hemen vazgeçilir mi? atladık gittik istanbula karaborsa filan yeni açık üstten aldık biletimizi. sonra ilk kez ali sami yen stadının havasını soludum o an herşeye bedeldi. maç başlamadan kapalıda anlamlı bir pankart açıldı.

    http://www.gscimbom.com/...er/10bf1dsc03426.jpg

    (bkz: galatasaray türkiye'dir)

    daha ilk üç'lü bitmeden o ara golü yemişiz ama kimin umrunda herkes tura inanıyor. sonra biz akın akın geliyoruz, tribünler muhteşem derken arda takıyor bi tane durum 1-1 ama o yetmiyor iki dakika geçmeden kewell'dan muhteşem bir gol geliyor. daha top kaleye gitmeden herkes gol diye ayağa bağırıyor yeni açıkda. ikinci yarıyada golle başlıyoruz durum 3-1 herkes çıldırıyor. tur geldi derken durum 3-3 olmuş. o an soğuk soğuk terler akıyo üzerimizden, hakem uzatmaları gösteriyo herkeste hala umut var derken lincoln'ün kullandığı kornerde top sekiyor ve sabri'nin önünde geliyor ve herkesin malumu gol oluyor. tur geliyor. maç sonunda sabri'nin muhteşem üçlüsüyle gün bitiyor. bu vesileyle hayatımdaki en güzel anlardan birine yine vesile olan galatasarayıma teşekür ediyorum.

    tanım: uefa kupası 3.tur rövanş maçı
App Store'dan indirin Google Play'den alın