bu tip lüzumsuz maçlara karşı ayrıca bir ilgi duyduğumdan işi gücü bırakıp emekli dayılarla birlikte kıraathanede dikkatle izlediğim maç.
öncelikle saha gerçekten çok kötüydü ve de oyuncular ayakta durmakta gerçekten zorluk yaşadılar. açıkçası ben sabri önde oynar, carole ve tarık da beklerde görev yapar gibi düşünmüştüm ama maçın başındaki dizilişimiz aynen şöyleydi;
http://galatasaray11.com/i/11039.jpg açıkçası çok da aman aman bir taktikle oynamadık, hatta bu bağlamda mustafa hocanın geldiğinden beri sürdürmekte olduğu arayış bu kupa maçına da fazlasıyla sirayet etti. ilginçtir ki normalde zayıf rakip çok arzulu olur, bu esnada daha tecrübeli olan takımımız oyunu idare eder, rakibin gazı kaçtıktan sonra da sonuca giderdi... bu maçta başa baş devam eden oyun bizim büyük takım kimliğimizle attığımız goller üzerinden ilerlerken ikinci yarı gerçekten de yine her zamanki gibi bir boşlama içine düştük ve maça kontrollü başlayan rakibimiz bu son bölümde adeta akın akın üzerimize geldi ki teknik direktörleri takımı bu açıdan maça çok ciddi hazırlamış. kendilerini tebrik ediyorum, gerçekten de büyük takıma karşı nasıl oynanır dersi verdiler fakat bunda bizim çok da büyük oyun ortaya koyamayışımızın da etkisi büyüktü. maçın hakkı da bu şartlarda beraberlik, hatta kastamonu galibiyeti idi ama hem şans, hem de bazı ufak tefek büyük takım tecrübesi bizimleydi. en başta da dediğim gibi sahanın kötü oluşu ve deplasman şartları gerçekten çok büyük handikaptı ve o kaygan zeminde ciddi bir sakatlık olmadıysa gerçekten şanslıyız fakat ne hücumda ne de savunmada göze çarpan bir taktiğimiz olmadığı gibi bireysel performanslar ile sonuca gider gibi bir halimiz vardı. takımın görece genç oyuncularının aralarında zaman zaman denedikleri hoş paslaşmalar, tecrübeli oyuncularımızın ise bariz fizik ve oyun görüşü üstünlüğü özelikle de ikili mücadelelerde fazlasıyla dikkatimi çekti. oyuncularımızın performansına tek tek bakacak olursak;
cenk: gerçekten müthiş bir yedek kaleci transfer etmişiz. eray'ın rahatça yiyeceği topları çok güzel bir şekilde uzaklaştırdı. son dakikada kalemizde gördüğümüz fakat faul sebebiyle hakem tarafından iptal edilen gol pozisyonu dışında hatası yoktu. kolaylıkla çıkartacağı bir topta hem kalesinde kaldı, hem de hemen üstüne gelen topta artık heyecandan mıdır nedir biraz saçmalayarak topu içeri aldı. onun dışında hatasızdı. oyunu yerden ayağıyla başlatacak olduğunda birkaç kere zemin yüzünden azizliğe uğradı, sonra degaja döndü falan, yani gerçekten akıllı bir oyuncu.
tarık: iyi niyetine ve çabasına lafım yok fakat 3. lig takımına karşı bile fizik olarak yetersiz kaldı. hele ilk yarıda hemen kalemizin önünde koray ile birlikte uzaklaştırma çabası verdiği bir kafa topu pozisyonunda resmen paspas oldu. onun dışında da hep yerlerdeydi. tabi iyi niyetli çalışkan bir oyuncumuz, bir saygısızlığını da görmedim ama şu haliyle fizik olarak sabri'den bile geride. bek hırçınlığı yok kendisinde, çok tüy siklet kalıyor. hücumdayken adam falan geçti ama bir iki kere yani kanat oyuncusu orijinli olduğu çok belli ama ortaları da çok kötü.
semih: gerçekten çok fenaydı. ayakları yere sağlam basmıyor ve ilginçtir ki o kadar vücut çalışmasına rağmen o da tarık gibi yerlerde... adam da kaçırdı, pas hatası da yaptı, yani saha içinde sorumluluk almıyor, mücadeleden kaçıyor vs. diyemem fakat hem fizik hem de defansif oyun bilgisi olarak değil kendini geliştirmek, geriye bile gitmiş... eskiden bir gençlik enerjisi ve sertliği vardı, mesela emre can coşkun ve sakatlanmadan hemen önceki zamanlarında bruma da böyleydi ama sahada artık acayip bir "ağır abi" duruşu benimseyen semih'in çok ciddi konsantrasyon ve taktik sorunları var. rakibe nasıl yaklaşacağını bilmiyor ve arkasını dayayıp yere düşerek faul aldırmak dışında bir numarası yok, varsa bile buna çok kötü alışmış durumda... ayrıca bu maçtaki gibi sol stoperdeyken ekstra dengesiz ve hata yapmaya meyilli olduğunu düşünüyorum.
koray: fizik gücü sayesinde birkaç pozisyonda yere düşse bile kafa kafaya mücadele ettiğini söyleyebilirim. bariz bir hatası olmadı fakat o kadar lafı geçtikten sonra ne bileyim sinan gümüş'te de olduğu gibi öyle öne çıkan, savunmayı toparlayan, kanlı canlı bir hareketini görmedim. halı sahada keyfinden stoper oynayıp fazla kasmayan bir imaj verdi bana fakat toplu ve topsuz alanda semih'ten bir tık daha iyiydi. birkaç kez iyi pozisyon aldı ve topu oyuna sokarken de uyuz yan paslar yerine dikine oynama çabası vardı. kafa toplarında etkisiz, ayrıca yediğimiz golde her ne kadar tehlike oluşturması muhtemel bir başka adamı marke etse de bana göre ortayı o kadar boş bırakmayabilirdi. ayrıca golden hemen sonraki pozisyonda rakip araya kaçıp cenk'le karşı karşıya kaldığında da resmen uyudu. yine ilk yarıda tarık'ın paspas olduğu pozisyonda kendisi de yerleri öptü. yani direkt olarak kendisine yazabileceğim çok hata yok ama ne bileyim fenerbahçe'de kjaer'in sivrildiği gibi öyle ayakları yere basan, güçlü özellikleri olan bir izlenim vermedi. bu maçtan yola çıkarak "görüldüğü üzere koray şu şu şu alanlarda çok iyidir" diyebileceğim hiçbir şey yok ki onca pozisyon olmasına rağmen...
hakan balta: oyuna girdikten sonra farkını hissettirdi. çok güzel ters kademeler yaptı ve de defansı toparladı. birkaç kez ekstra sorumluluk alıp orta sahaya da yardım etti. maçın ilerleyen bölümlerinde kalemizde çok pozisyon görmemiz elbette kendisinin tek başına mani olabileceği bir şey değil ama tecrübesini kesinlikle sahaya yansıttığını söyleyebilirim. semih ya da koray gibi vücut geliştirme üzerinden hiç bahsi geçmedi fakat ilginçtir ki öyle yere kapaklandığı falan da olmadı onca müdahalesine rağmen... herhalde tecrübe böyle bir şey olsa gerek... ayrıca sol stoperde kendisinden daha uygun bir isme şu an sahip değiliz.
sabri: öncelikle hakkını teslim edeyim, fizik gücü ve tatlı sert oyun anlayışı ile net olarak fark yarattı ve rakibe her açıdan üstünlük kurdu fakat futbol sadece koşturma ve omuz omuza mücadele oyunu olmadığından aynen kendisinin bu maçtaki performansında görüldüğü üzere çok pas hatası yaptı ve de yediğimiz golde %100 hatalıydı. rakibin arkasında ne yapmaya çalıştığını anlayamadığım gibi golü de film izler gibi izlemesine kızdım. klasik sabri işte, koşuyor, mücadele ediyor, basıyor vs. ama futbol bilgisi de defans anlayışı da bize 3. lig takımından gol yedirecek kadar yetersiz, ama allah var herhalde takımımızda en ayakta kalan oyuncuydu. birkaç kere orta denedi, onları da rakibe attı.
jem karacan: acayip bir oyuncu bu ya, kendi takım arkadaşına pas verirken dan dun vuruyor toplara, ceza yayının oradan uygun pozisyon bulduğunda plase deneyip auta atıyor... ilginç bir sertliği ve agresifliği var ama bunun oyuna katkısı neredeyse sıfır. böyle adamları kovalayıp kovalayıp faul yapıyor, hasbelkader topu alırsa da yaratıcılıktan kesinlikle uzak bir şekilde kullanıp sanki sırasını savıyor. adam adama markajda da, "adam yiyen orta saha" olmak icap eden durumlarda da ortada yok, yani orta sahanın savunma kısmında hırçın görünümlü bilal kısa gibi bir şey. koştuğu, mücadele ettiği falan da yok, statik bir oyuncu. belki çok iyidir bilemeyiz ama bana şu maçta bile ışık vermedi.
jose rodriguez: öncelikle maça berbat başladı ve abuk subuk pas hatalarıyla beni şaşırttı. ikinci yarı çok daha iyiydi ve hem güzel paslaşmaları, hem de dar alanda adam geçmeleri ile toparladı. yani kumaşı var çok belli ama düzenli olarak oynaması gerek. ilk yarı ve ikinci yarı performansları resmen akla kara kadar farklıydı. orta sahada savunma namına pek bir şey kattığını söyleyemem fakat oyun kurucu pozisyonunda ya da kanatlarda daha etkili olabilir. merkezde oynayabildiğini elbette hepimiz biliyoruz fakat bu maçta orta sahamıza kesinlikle direnç veya yaratıcılık katmadı. daha çok hücumda ve top ayağındayken iyiydi ki bunları da sonradan sonradan yapmaya başladı.
emre çolak: takımımızın en iyi ismiydi, defansa pek yardıma gelmedi ki zaten oyun kurucu pozisyonunda oynadı ama yine sneijder gibi orta alana biraz daha yanaşabilirdi. resmen her atağımızı kendisi şekillendirdi ve galatasaray futbolcusu olmanın kağıt üzerinde yaratması gereken farkı bir tek kendisinde gördüm diyebilirim. bence sahada kaldığı her dakika boyunca gayet olumlu, yaratıcı ve de rakibe üstünlük kuran bir oyun ortaya koydu. bunda ara pasları da, başarılı çalımları da uzun topları da etken... attığı penaltı da çok güzeldi, ben de panenka dener zannediyordum ama köşeye çok güzel bıraktı.
bilal kısa: tabi biraz daha iyiydi ama çok büyük bir fark yarattığını söyleyemem. takımın kötü gidişine resmen ayak uydurdu. emre çolak daha pırpır iken bilal kısa da bana umursamaz gözüktü. böyle futbolcuların sahaya adım attığında biraz daha kendisini belli etmesini beklerim. sanıyorum ki birkaç korneri kendisi kullandı ve bu açıdan önceki oyuncularımıza nazaran elbette ki daha iyiydi. sahada kaldığı sürelerde daha ziyade rakip baskın olduğundan kendisine çok sıra gelmedi desek de doğru olur. usta bir oyuncu ona lafım yok ama sezon başında daha gayretli, istekli ve kendini kanıtlamak ister gibi bir hali vardı, şimdiyse klas maestro triplerine geri dönmüş gibi. bunda bir sıkıntı yok, zaten o tipte bir oyuncu ama bize lazım olan şu an için bu değil.
carole: cenk'i hariç tutarsak emre çolak'tan sonraki ikinci en iyi isim kendisidir. zeminden falan muzdarip olsa da mücadelesi, müdahaleleri ve isteğiyle gözüme girdi. pas hatası da yaptı, top da kaptırdı ama tarık'tan kaynaklanan sol taraftaki yetersizliğimizi resmen dengeleyen adamdı. kendisini gerçekten çok beğendim, ayrıca hücumda da gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim fakat defansif bir oyuncu olduğu için sonunu getirmekte ve topu en uygun arkadaşına aktarmakta sorunlar yaşadı. yine de çabasını ve ekstra sorumluluk alışını görmek gerek, aman aman kalıplı olmadığı halde hiç acımadan topa müdahele yaptı ve omuz omuza mücadele verdi. sakatlık sonrası tedirginliği bu ise, ikinci yarı bizi kurtarır bu adam...
olcan: kendisi de bilal gibi çok fark yaratamadı ama aynen sabri'de olduğu gibi basan, koşan ve mücadele eden bir izlenim verdi. son haftalardaki başarılı oyununa ters bir oyun ortaya koyduğunu söyleyemem, en nihayetinde 3. lig takımına karşı son 10 dakika oyuna giriyorsun fakat ayağına çok top gelmese bile o isteği ve çalışkanlığı gördüm ya bana yeter. herhalde yorulan carole ve zaten bitik olan tarık'ın kanadını güçlendirelim diye oyuna alındı ki eğer amaç buysa bence elinden geleni yaptı.
sinan gümüş: herhalde üçüncü en iyi oyuncumuz kendisiydi ve topu ileri gayet iyi taşıdı ama beklentilere yanıt vermek namına sonuca gitmekten uzaktı. penaltı pozisyonunda herhalde müdahale vardı ve bu açıdan asistse asist ama birkaç kez uygun şut ve pas durumunda şansı çok iyi kullanamadı. yoksa en az iki golü vardı bu maç yani şansı da kendisi yarattı ama skora direkt etki edemeyince haliyle elle tutulur bir şey kalmıyor geriye. üzerinde durulması gereken bir oyuncu ama dediğim gibi daha çok çalışması gerek. sağ tarafı sabri ile birlikte iyi dengeledi ve çokça koşup mücadele etti. hakkını da teslim edelim fakat bu klişeyi hiç sevmesem de hala "bal yapmayan arı" gibi duruyor...
umut: tam kendisine göre bir maçtı ve elinden geleni yapsa da hırçın drogba kadar rakibi boğduğunu söyleyemem. emre ve rodriguez'in müthiş paslaşmaları sonucu güzel de bir gol attı fakat oyun isteğinden ne kadar eminsem gol atma arzusundan da bir o kadar kuşkuluyum. bu adam tamam elinden geleni sahaya veriyor ve bunu da kesinlikle görmek gerek ama "şu rakibin ağzına sıçayım" da golcüler için gerekli bir ruh hali... hakan şükür de duygusal adamdı ama gol atmayı çok isterdi mesela, atamasa bile gol atmak istediğini gösterirdi. şu maçta bile umut'taki o golcülük isteğini göremedim ben. "koşayım, basayım, pres yapayım, topu kapıp arkadaşıma aktarayım, gol atmasam da sorun değil" gibiydi ortaya koyduğu oyun. yahu elmander bile abanır mabanır bir şey yapardı, kızgın adamdı... umut'taki bu forrest gump halleri beni bazen uyuz ediyor ama 3. veya 4. forvet olarak yine de iş yapar düşüncesindeyim.