sezon başından beri düşündüğüm ve söylediğim bir şey vardı; "rijkaard'ın galatasaray'ını en erken ikinci yarının başında izleyebiliriz". flaş transferler, taraftarda doğan yeni heyecan, sezonu erken açmamız ve uefa kupasında sıradan rakiplerle karşılaşmamız bir anda tüm taraflarımızı feci halde gaza getirdi. hepimiz "bu takım artık olmuştur" gibi bir yanılgıyla izliyorduk maçları. haliyle bunun bir yerde kırılması gerekiyordu ve kırıldı. beklentilere bu kadar erken ulaşıp bir anda gerçekle yüz yüze kalmamız çoğumuzun canını fazlasıyla sıktı ve önce futbolcular, sonra rijkaard ve sistemi eleştirilmeye başlandı. oysa, "asıl rasyonel beklentileri" bu kadar kısa vadede görmeyi beklemek, beklentinin rasyonel olan özüyle çatışıyordu. bu, rijkaard'ın bir sistem hocası olduğunu bilip, oturtmak istediği sistemin de kısa sürede oturamacağını öngöremeyip, rijkaardlı barcelona örneğini görmezden gelerek bir bakıma galatasaray'ın uzun vadeli planlarını anlayamamaktı. ayrıca her fırsatta "rijkaard hoca değil", "şu-bu topçu değil" gibi içi boş argümanlarla kendisini eleştirmek ise haliyle komikti. ankara'da 3-0'lık mağlubiyetten sonra da, kadıköy'de yenildiğimiz maçtan sonra da, bursa'da verdiğimiz 3 puandan sonra da, sami yen'de belediye maçında kaybettiğimiz 2 puandan sonra da zihnimin en canlı köşesinde tuttuğum en önemli not, bir sistem hocası olan rijkaard'ın -aynı şekilde neskens de dahil buna- zamana ihitacı olduğuydu. zira sistem takımları yaratmak hiçbir zaman kısa vadede olabilecek bir iş değildir. fakat türkiye'de gerçek manada senelerdir sistemli oynayan
* tek takımın galatasaray olması, bizim için bu sürenin daha da kısalacağı anlamı taşıyor. fakat türk futbolunun en büyük karakteristik özelliklerinden(u: sorunlarından demek daha doğru olur fakat bu sorun bizle o kadar içselleşmiştir ki ne yazık ki artık özelliğimiz olmuştur) biri olan tahammülsüzlük ne yazık ki son yıllarda bize de aşırı şekilde sirayet etmiştir. hatta bazı kişiler tarafından verilen "rijkaard'a kesinlikle uzun süre vade tanınmalı" sözü kötü sonuçlanan maçlardan sonra unutulmuştur. hatta ben bugün bile, eğer sezonu kötü bir sonuçla tamamlarsak yönetim rijkaard'ı yollayabilir korkusunu yaşamaktayım. sözün özü, rijkaard'a ve galatasaray'da oynatmaya çalıştığı sisteme koşulsuz güvenen insanlardan biriyim. ve her akıllı galatasaray taraftarı da galatasaray'ın menfaatleri doğrultusunda buna güvenmelidir düşüncesini taşıyorum. güvenmeseler bile en azından köstek olmamalıdırlar.
şimdi bu satırları bu maçta oynanan iyi futbol üzerine yazmıyorum. bugün kötü bir sonuçla bile bitseydi bu maç, ben yine aynı düşünceleri savunuyor olacaktım. bu maç direk olarak gelecek için baz alınmamalı fakat içindeki ince ayrıntılar yakalanmalıdır. ne olursa olsun kalite bir kadromuz var. bugün kewell, elano, baros, keita gibi önemli oyuncuların yokluğunda bile gayet sistemini sahaya yansıtmaya çalışan bir takım izledik. 3-0 yenildiğimiz ankaragücü maçından sonra da söylemiştim, elbette rijkaard da, takıma gol lazımken defanstan adam çıkartıp hücum oyunucusu almasını bilir, fakat bu sadece günü kurtarmak için yapılan bir hamledir. oysa rijkaard'ın takımı, yenilirken bile oynamaya çalıştığı sisteme sadık kalarak yeniliyor. kısacası rijkaard, sistemini tamamen takımının karakteristik bir özelliği yapmaya çalışıyor. bu sebeple bazı maçlarda pozisyon patlaması yaşarken bazı maçlarımız ise oldukça kısır geçiyor. bu süreç elbette sancılı bir süreç. çünkü taraftarlar heveslerinin kursakta kalmasının ne demek olduğunu iyi bilirler. takımlarının bu süreçte oynadığı iyi futbolu, bir sonraki maçta da aynı şekilde görmek istiyorlar. işte burada ilk paragrafta bahsettiğim sabır ve tahammül işi giriyor devreye. galatasaray taraftarı, antrenör kadrosuna ne kadar güvenir ve ne kadar sabır gösterirse, bunun mahsulünü kısa vadede hemen olmasa da, uzun vadede mutlaka alır. oysa tahamülsüzlük ve sabırsızlık bu takımı yeniden kaosa sürükler ve çoğu sene izlediğimiz yeniden yapılanma süreci en başından tekrardan başlar, ve elbette hep bir şeyler kaybederek. oysa önümüzde büyük bir fırsat var. elimizde çok kaliteli bir kadro var, rijkaard ve neeskens gibi iki büyük usta var. ve her şeyden önemlisi gelecek sene aslantepe'ye geçecek olmamızın getireceği sinerji ve -bence- büyük bir avantaj var. kısacası rijkaard'la beraber başlayan (ayrıca bence bu geçen sezon başladı) yeniden yapılanma ve tekrardan avrupa'da sözü geçen bir galatasaray olma sürecinde en büyük görev büyük galatasaray taraftarına düşüyor.
açıkcası bugün maça olan ilginin daha az olacağını düşünüyordum. hem yıldız oyuncuların noel tatiline gitmiş olması, hem takımın son haftalarda çok da iyi futbol oynamaması, hem ali sami yen'nin mevcut şartları, hem hava koşulları, hem de ilk yarının bitmiş olması ve sonuçta bir türkiye kupası maçı olması beni bu düşünceye itmişti. fakat bunlara rağmen bile taraftarın büyük bir bölümünün takımını yalnız bırakmaması ilerisi için güzel bir işaret oldu benim için. çünkü bu taraftar yeri geldiğinde inanmayı futbolcusundan öğrenir, yeri geldiğinde ise inanmayı futbolcusuna öğretir. aynı şekilde tribünlerimizde son zamanlarda azalan takıma itici güç olma görevi de bu maç eskilerine oranla çok daha iyiydi. takım ise oyunun büyük bir bölümde rijkaard sisteminden örnekler verdi. orta sahada top rakipteyken aynı anda 4 futbolcunun topa basması buna gösterilecek en iyi örnektir. şimdi lütfen kimse karşımızdaki takım bitik bir trabzonspor takımıydı demesin. bu sezon ali sami yen'den puan çıkartan eskişehir, manisa ve belediye takımlarının çok iyi futbol oynayarak bu puanları çıkartmadıkları da gerçek. yani takımımın oynadığı futbol beni memnun etti. ama en başta da belirttiğim gibi, bir sonraki maçta aynı futbolu izleyemezsek büyük hayal kırıklığına uğramam. fakat bu takım her geçen gün üzerine bir şeyler koyarak ilerleyecek. bu maç da bu halkanın önemli bir bölümlerinden. sabri'nin sağ kanat için ne kadar önemli olduğunu gördük misal, aynı şekilde caner erkin'in de kendi yerinde oynayınca ne kadar etkili olabileceğini... arda turan da ikinci yarıya bomba gibi gireceğinin sinyallerini vermiş, hem de taraftarının gönlündeki kısmen kaygıları silmiştir.
neyse fazla uzattık, son olarak maçla alakalı bence en güzel olaylardan biri,
rigobert song'un taraftarımızca alkışlanmasıdır.
#269441. en azından bu beni çok mutlu etti. özlemişiz song'u. hatta bir ara song'a sert girdi diye barış'a bile kızdım, o derece.
neyse, noel mesajımızı da verip bitirelim. 2010: cesaret ve şampiyonluk yılı..!