“beni böyle sev seveceksen” diyerek girelim yazıya çünkü öyle bir ligimiz var.
tff diye bir kurum var ama aslında yok; olmasın istersin yani. devletin önünde el-pençe divan. yayıncı kuruluş var mesela aman aman. sezon başlamadan ortalık velveleye verilmişti stadlarda siyasi içerikli slogan yasaktır diye, hatırlarsınız.
n'oldu, peki? ilk haftadan büyük bir maç (!) aslında ismi olan ama büyüklüğü olmayan bir maçta bu sefer beşiktaş taraftarı verdi kalayı. çarşı demek istemedim, her beşiktaş taraftarı çarşı grubuna dahil değildir çünkü. bu sefer de yancı tayfadan ligtv kontradan yayının sesini kıstı. maçın ardından ligtv'nin yaptığı açıklama ise neresinden okusan elinde kalır. sen sezonun ilk maçında gideceksin konyaspor protokolündeki mursi atkılı insanları çekeceksin ama diğer taraftan “her yer taksim, her yer direniş” sloganlarına insanların kulaklarını tıkayacaksın.
mursi dediğin adam siyasi bir kişilik değil mi, bu ne tezat bu ne pancar çorbası?!
futbol sadece futbol değildir. gel spor diyelim biz ona. ki bunu defalarca kanıtlayan onca insan geçmiştir futbol tarihinden. en yakınımızdan bir örnekle metin kurt, biraz dünyaya açılırsak sokrates. mesela...
arial font meselesi var sonra.
6+0+4...
5+0+3... bu senenin mevzusudur, gelecek senenin falan değil.
bir de şimdilerin meselesi; fatih terim - milli takım... olayın aslı astarı meselesi.
bunların hiçbirinden bahsetmeyecektim oysaki. neyse.
sezonun ilk maçları da oynandığına göre süper lig takımlarına şöyle bir kuşbakışı hallenelim.
galatasaray: bir şey yazmaya gerek yok, var da buraya yazmaya gerek yok. “ultraslan, galatasaray taraftarı demek değildir” diyelim, burada dursun yine de.
fenerbahçe: ersun yanal'ın takımları için söylenen iki cümle vardır. ikisi de şimdilik çürük teori. fenerbahçe'nin ne oynadığını ne ersun yanal biliyor, ne taraftar, ne oyuncular. bir tek aziz yıldırım bey biliyordur.
transferleri desen leş; oyuncular bazında değil takım mühendisliği bazında. tüm transfer sezonunu oscar-emenike ikileminde heba ettiler gibi. bruno alves'i aldılar tank diye. tank ama ne tankı? ikinci dünya savaşını bilenler için söylüyorum kendisi rus tankıdır. (aynı benzetmeyi fenerbahçe orta sahasına ithaf etmek de yerinde olur zannımca) ruslar tank bakımından dünyanın en zengini iken, alman tankları rus tanklarını açık alanda avlamışlardı. bu adamı yakalarsan attırırsın. (bkz:
felipe melo) cas davamız... arsenal maçımız... yalan oldu ya neyse.
beşiktaş: önder özen + slaven bilic... formalar efsane. taraftar bildiğin gibi. defans leş, olimpiyat ishal. kale sağlam ve yerli. (aslında süper lig'de harbiden iyi kaleciler var. şöyle bir göz gezdirince) atiba iyi transfer, 10 maç sonra değişmezse eğer. bir de bonservissiz sanıyorsam. gökhan töre iyi hamle. aslında tamamen 6+0+4 kadrosu gibi. şampi... yok lan, şaka şaka. üst sıralara oynayan anadolu takımı gibi. zaten derbileri bursaspor değil miydi?
bursaspor: hala tuncay şanlı oynuyor bu takımda. her şeye rağmen daum + batalla = ilk beş. colin kazım için temasları varmış, iyi hamle olur onlar için. başka da sözüm yok.
kayserispor: bu kulüp hakkında bir fikrim yok.
kasımpaşa: bu adamların futbolunu pek sevmiyorum. bu takımı da sevmiyorum. bir şota var, o'na eyvallah. arada babel izlenir bak.
eskişehirspor: bienvenu ): halil ünal gitti, taraftar mesut hoşcan'a mesajı verdi: “gelen gideni aratmasın” bir kere geçen seneden daha iyi bir teknik direktöre sahipler; en baştan söyleyelim (bkz:
ertuğrul sağlam) maçları izlenir: necati ateş, erkan zengin... vesaire...
kardemir karabükspor: ligde sempatimin yoğun olduğu tek takım. cernat'ı kaybetmesi iyi olmadı. samba sow iyi transfer. nancy'nin keli sebastien puygrenier ve bir de eren güngör... bu takımla ilgili şöyle bir fantazim vardı, izninizle, öhöm:
------------------samba sow------------- holmen--------------------
ahmet ilhan------------------lualua--------------------ilhan parlak
--------------------------------gekas-----------------------------------------
kaleye de fatih öztürk diyordum; trabzon bırakmadı haliyle. gerçi fatih'i galatasaray'a da isterdim açıkçası. neyse, çok mu şey istedim. süper ligde iki takım olurdu en azından.
tuzlu tabii, bir ara medyada geçen stankovic haberlerinde gerçeklik payı varsa o adama ne kadar vereceklerdi, tartışılır. tabii ben diyorum da holmen fener'de kendini harcamasaydı, beşiktaş kapısından ayrılmazdı. üç büyüklerden birer oyuncu kiraladılar bu arada. “bizim çocuk bakalım oynuyor mu, oynuyorsa nasıl oynuyor”cu tayfadan bayağı izlenebilir maçları.
bir de sezona başlamadan başkanlık seçimi olayı vardı, olamadı bir türlü. 90 kişi gerekiyormuş hikayesi döndü durdu. ama yok 90 kişi toplayamadılar. o duruma rağmen iyi transferler yaptılar yine.
yiğit incedemir(!) kasap kontenjanından takımda tutulmuş, gözümden kaçmadı. ahmet ilhan, ilhan parlak özek, lomana lualua... bu takımın küme düşmeye aday takımlardan biri olduğuna inanmıyorum. daha da bir şey demem. ha karabüklü değilim, bilginize.
trabzonspor: akçay hoca'yı trabzon halkı çok sever. takıma da o'nun nezdinde bu sevgi sirayet edebilir. (ne demek istediğimi ben de bilmiyorum, cümlenin sonunu da merak etmiyor değilim) ama önce takımın kendisine saygı duymasını sağlaması lazım.
bu adamlar kaleciden yana çok mu şanslı! akçay hoca eski öğrencisini de getirdi yanında; fatih öztürk... trabzon onur'u kaybetse fazla bir şey kaybetmez; tolga'yı kaybettiğinde olduğu gibi. takım yeni bir felsefeyle oynadı son maçta. volkan şen sol açıkta, alanzinho sağ açıkta top tepemedi sadece colman kasap rolüne alışma evresinde olduğunu gösterdi. olcan sağ bekti sanırım. bu takıma bosingva ve malouda gelecek. gelsin gülüm.
ibrahim hacıosmanoğlu beşiktaş tribününde izliyordu maçı. güzel enstantene.
neyse, bitirdim.