114
* sporcu ile katıldığımız, spor adına en önemli organizasyonlardan olan olimpiyatların ingiltere durağı. bu sayı, aynı zamanda olimpiyat tarihimizin en kalabalık katılımı anlamına geliyor.
takım oyunu ve bilhassa bireysel dallarda başarının bir türlü elde edilememesi gerek medyada, gerek sokakta çatlak seslerin birden çoğalmasına sebep oldu. olimpiyatlar başladıktan üç gün sonra gazetelerde "hala madalya yok" minvalinde kalın puntolarla tellallığa başlandı zaten. iddialı olduğumuz halterde yaşanan hüsran, söylenmek için fırsat kollayan lağım farelerinin mitoz bölünmeyle çoğalmasına yol açtı. böylece sabırsızlığıyla meşhur milletimiz de gerekli saçma sapan yorumları sıralamaya başladı. ordan sonra da önü alınamayan bir yorum kirliliği başladı zaten. şu an teselli bulduğumuz tek nokta kadın basketbol takımının yoluna umut verici şekilde devam ediyor olması. kadın voleybol takımımız ise -bana göre- tamamen şanssız bir başlangıçla istenen sonuca ulaşamadı.
medyanın bu ikiyüzlülüğünden nefret ediyorum. sporun futboldan ibaret olduğu bir ülkede yaşıyoruz. futbol da şike davalarının içinde beşik gibi sallanıp, sonunda şikenin neredeyse yasallaşmasıyla, belki de bitme noktasına geldi. yıl boyu gazetelerde iki satır yazıyla bile olsa atletizm, halter, güreş, tenis ya da diğer spor dallarından bahsedildiği yok. ülkemiz adına müsabakalara katılan üç atletin ismini saymak istesek eminim hepimiz zorlanacağız, pek çoğumuz bir isim bile söyleyemeyeceğiz. halterde en son halil mutlu döneminde kalmış insanlar var hala. bazıları naim süleymanoğlu'ndan sonrasını hatırlamıyor bile. masa tenisinde ülkemiz adına yarışan sporcunun çekik gözlü olduğunu bu olimpiyatlar olmasa hiç öğrenemeyecektik. çünkü hiçbir medya patronu, o iki kelimelik ismin yanında üç santimetrekareye basılmış bir fotoğrafı yayınlamadı gazetesinde. ama mevzu olimpiyatlar olunca, bu sporcularımız birer birer elenince hepsini topa tutmayı iyi biliyoruz. ikiyüzlülüğün dik alasını hiç utanmadan sergiliyoruz.
nagihan karadere, bugün 400 metre engelli yarışında hatalı çıkış yaptığı için diskalifiye oldu. hatalı çıkış dediğime bakmayın, saliselerle yapılmış bir hata değil bu. abartı bir hata. hakem set dediği anda yapılan bir çıkış. ve bu sebeple küfürler yiyor bu kadın. ve hatalı çıkış sonrası yapılan röportajda, hem nagihan karadere'ye hem de tüm sporculara yüklenen gereksiz sorumluluğu görebiliyorsunuz. gözyaşları içinde yaptığı konuşmada takoza oturduğumda kendimde değildim diyor atlet. ve özür üstüne özür diliyor, bakanlardan ve türk halkından. siyasilerin sporcular üzerinde oluşturduğu baskıyı görebilmek için o videoyu izlemek yeterli oluyor.
olimpiyatlara özel sporcular katılır. nagihan karadere de o özel sporculardan biri. öyle saçma sapan bir hatayla diskalifiye olmayacak kadar da profesyonel bir sporcu. ama yıl içinde doğru dürüst yarışma şansı bulamayan, medyanın ya da devletin üst kademelerinde bulunan adamların baskılarını hiçbir zaman hissetmemiş bir sporcu, birden bire böyle bir baskı altına girdiğinde hiç beklenmeyecek bir hata yapabiliyor. biz de hayattaki en büyük başarısı iddaa'da kuponu son maçta yatanlar olarak "böyle hata olur mu seni oraya gönderenin..." diyerek seviyemizi belli ediyoruz. altı kez olimpiyatlara katılma başarısı elde etmiş derya büyükuncu'yu eleştiren nihat doğan'dan hiçbir farkımız kalmıyor.
olimpiyatlara milli dava gözüyle baktıkça, amatör sporlara dört yılda bir medyada yer verdikçe bizden bir yol olmaz. ekin ekmediğimiz tarlanın hasadını toplayamayız, bunu anlayamıyoruz bir türlü. öyle olimpiyata katılacak sporculara iftar düzenleyip onlara hediyeler vermekle olmuyor bu iş, olmayacak. yıllardır aynı şey çünkü. böyle kör gözlerle yönetilen spor için kadın basketbolcularımızın gruptan çıkması bile muhteşem bir başarı.