yaz günü olsa da hafta içi gecenin 11 buçuğunda neredeyse tamamı renk yapmış taraftarlarla dolu bir mekanda yer yer hop oturup hop kalkarak takip ettiğimiz maç. ne mekanın öyle bir niteliği ne de önceden planlanmış bir buluşma vardı ortada ama sosyal medya üzerinde yazan-çizen bizlerin türlü sebeplerle eleştirdiği, hatta açık konuşayım çekindiği(!) için ötelemeye çalıştığı, maç için bir mekan dolusu formalı insan görmek bazı şeyleri hatırlatmıştır. bu arada askerlik dönüşü sebebiyle tamamı galatasaraylı çocuklardan oluşan bir meyhane masasındaki kutlamadan kalkıp apar topar başka bir içkili mekanda hız kesmeden takip ettik maçı. bu da magazinsel bir detay değil, yorumların niteliği konusunda bir ölçek olması için yazılmıştır.
en sonda söylenmesi gerekeni en başa alırsak; her ne kadar skor ve gollerin sıralaması bakımından başabaş bir mücadele havası verse de, tamamıyla real madrid'in insiyatifinde geçip istediği skorla biten bir karşılaşmadır ki zaten "avrupa fatihi" de olsa sivasspor karşısında bile aynı duruma düşmüş takımdan aksini beklemek insafsızlıktır. özellikle ilk 45 dakika real madrid antreman maçı havasındaki temposuna rağmen hatırı sayılır miktarda gol pozisyonuna girmiş, dalgaya vurup kaçırdı denmese bile iddialı bir maçta yapma fırsatı olmayacak denemeler yüzünden 4-5 defans oyuncusunun arasından bomboş vurulan bir kafa dışında gol bulmamıştır.
ikinci yarının başında biraz real'in rölantiye alması, biraz da takımın heveslenmesiyle 15-20 dakika topa hakim olma şansı bulduk belki ama; o sürenin de ne kadar verimli olduğu tartışma konusudur. takımda pas yapmayı bilen üç adamın yan yana gelmesiyle oluşan meşhur tiki takamız gibi anlık parlamalar dışında o kadar da göze batacak bir oyun yoktu ortada. ha sivas deplasmanındaki felaket görüntünün üstüne 2-3 dakikaya kadar uzayabilen, podolski'den muslera'ya kadar gidip geri gelen paslaşmalar, sabri'nin yaradana sığınıp dikine inerek çektiği şut, telles ve carole'un bindirme güzellemeleri falan haklı olarak olumlu bir hava yaratmıştır ama "güllük gülistanlık" bir tablo çizmek iyimserlikten bir tık ötesidir. hatta golün geldiği pozisyonun başlangıcında podolski yardırıp giderken tek başına real madrid defansıyla boğuşuyor gibi bir görüntü vardı, son anda yetişen wesley kalitesiyle golü buldu. yoksa türkiye liginde o pozisyonda golü yapabilecek yetenekte adam sayısı sıfıra yakındır.
futbolcu bazında kritiklere gelirsek eğer;
alex telles sezon başı değil de şubat-mart ayında gibi. belli ki tatili iyi değerlendirmiş. 2014-15 sezonunda her atağa çıktığında peşinde taşıdığı "ama"ları bayağı bir azaltmış. geçen sezonun mottosu "olacak" sanırım onun bu halini en güzel anlatan tabir. carole kardeşimiz birşeyler yapmaya çalışıyor, gittiği gibi geri dönmesini de biliyor. ancak henüz okula yeni tayin olmuş idealist öğretmen havalarında. "olacak" diye gazla gidip bir şekilde golleri bularak şampiyon olmayı başarmış takımın ona adapte olması biraz zor olabilir. çok büyük yetenek falan diye şişirmenin alemi yok ama olması gerektiği gibi oynayan bir adam. jose rodrigez ise hem enerjisi hem fundamentalı ile çok şeyler vaad eden bir isim. en kötü ihtimalle bir hamit altıntop olur çıkar; sahadayken ne işe yaradığı anlaşılmayan ama yokluğunda aynı şekilde anlam verilemeyen bir eksikliğin oluştuğu...
bir de umut bulut var işte. var ama bende anlatacak hal yok, yeteri kadar hüzünlü anılarla boğuşuyorum zaten...