2
bakış açısına katılmıyorum. 17 mayıs 2000 olmasaydı, şu an olduğumuzdan ne biz ne de türk futbolu daha iyi olmayacaktı. 17 mayıs'ın üzerine neden koyamadık, üzerine koymayı geçtim neden geriledik, ciddi bir tartışma konusudur o ayrı mesele.
5
yoktur.
17 mayıs 2000'in galatasaray'ı çarçur edenlere kazandırdıkları vardır.
9
"aman galatasaray elimizden gidiyor" telaşına düşen, kısaca "derin galatasaray" olarak tabir edilen pilavcı tayfanın eseri olan kayıplardır. 1996'da efes pilsen'in kazandığı kupa türk sporu için bir milattı. uefa kupası ise bunun bir tesadüf olmadığının, bu ülkedeki takımların ve spor insanlarının da başarabileceğini tekrardan ispat eden bir olaydı. 17 mayıs'ta fenerbahçe 4, beşiktaş 5 yıldır şampiyon olamamıştı. son 8 senede 6 şampiyonluk vardı. amatör şubelerde sadece galatasaray vardı. fenerbahçe aziz yıldırım'ın "bu takımda benhurlar oynuyordu" dediği bir enkaz halindeydi, beşiktaş ise ortalama bir anadolu takımından halliceydi.
öyle bir zamanda kazanılan uefa kupası sonrası ileriye doğru atılacak tek bir adım galatasaray ile diğerleri arasındaki makası belki de kolay kolay kapanmayacak hale getirebilirdi. rakiplerin gerçekleşmesi için dua ettiği şeyi galatasarayın dedeleri(!) kendi elleriyle yaptı, galatasaray'ı paçalarından aşağıya doğru çekmeye başladı. galatasaraylılar(!), galatasaray'ın büyümesinden ziyade ellerinde bir oyuncak olarak kalmasını tercih ettiler. üstelik bunu çoğu zaman öylesine etik dışı şekillerde yaptılar, öyle kahpece işler çevirdiler ki insanlar isyan edecek güç bile bulamadı.
bugün galatasray'ın yaşadığı ve yaşayacağı idare sorunlar bir kenara, kronik maddi problemlerinin temeli de bu zihniyet ve onun temsilcilerinin eseridir. bütün bu kafatascılığın, gericiliğin, tutuculuğun, at kafalılığın içinde -branş farketmeksizin- bırakın kupayı şampiyonluğu, maç kazanmak bile büyük bir başarıdır. bunlara(!) rağmen galatasaray'ın türkiye'nin en çok uluslararası kupa kazanan kulübü olması aslında akıl almaz bir olay.
hagi zamanında ne güzel demişti "fenerbahçe'yi 5-1 yenip kupayı kazandık. maçtan sonra tanımadığım birkaç adam gelip soyunma odasından kupayı aldılar. onlar cemiyette eğlenmeye gitti, ben de eve gidip uyudum" diye. ya da kendi iç hesaplaşmaları uğruna galatasaray'ın adını lekelemekten bile çekinmeyen, takım avrupa kupası finaline giderken "şubeyi küçülteceğiz" diye istanbul'dan beyanat veren, verilmemiş sözleri verilmiş gibi gösterip kamuoyu önünde zor düşüren hatta başarısızlıklarına kalkan yapan bir zihniyetin amatör şube takımına hangi aklı başında insan sponsor olur ki? bunlar sadece çok basit iki örnek.
17 mayıs 2000'de sadece bir kupa kazanmadık, türk sporuna bir çağ atlattık. ama o korku(!) ile belki de dünya kulübü olma şansını teptik. belki de diyorum çünkü kaybımız aslında hiçbir zaman tam hesaplanamayacak türden. hep geriye geriye gittik 17 senede. bu spastik sisteme rağmen kader bize bir kere daha ileri basma şansı verdi; onu da ziyan etmekten çekinmedik...
bu arada hakikaten başlıkta imla hatası var :)
edit: bu arada imla hatası düzeltildi...
6
aklımızdır. o gece türkiye'de sevinçten aklını kaybetmeyen tek bir galatasaraylı yoktur. başka da hiçbir şey kaybettirmemiştir. sonrasında yapılanların sebebi bu başarı değildir.
13
o zamandan bu zamana türkiye'de neler değişti diye sormak lazım. mesela altyapımızdan sağlıklı bir şekilde kaç tane oyuncu kazandık? kaç teknik direktör değiştirdik? transfer tarihimizde kaç tane doğru futbolcu var? valla bunları düşününce 2000'den bu yana fazladan bile galatasaray kupa kazanmıştır. yani mesele galatasaray değil türkiye. çünkü diğer kulüplerin de durumu böyle. galatasaray o günden bugüne gelişmemişse bunu türkiye şartlarının getirdiği parametrelerden bağımsız değerlendiremezsiniz.
bir de avrupa'da ne değişti diye sormak lazım. mesela en futbol özürlü takımlar bile savunma yapmayı öğrendi. mesela bugün türk takımları fizik olarak avrupa takımlarıyla yarışamıyor ki hatırlayın arsenal gibi fizikli bir takıma karşı 2000 galatasaray'ının en büyük kozu yine fizikti, mücadeleydi. işte nerden nereye... bugün avrupa devlerinin ödediği sadece 1 tane bonservis bedeli bizim maaş bütçesine denk düşüyor. nasıl yaptığımız hataların bedelinini ödemeden yola devam edelim? avrupa'nın orta sınıf birçok kulübü bizim sneijder'e çok gördüğümüz 5 milyon euroyu rahatlıkla verebilir. hatta everton gibi kulüpler o 5 milyon euroluk futbolculardan 10 tane dizebilir. bir zamanlar kadro olarak dengimiz arsenal iken şimdi everton bile değil. işte nerden nereye... ha adamlar aynı zamanda oyuncu da yetiştiriyor, alman kulüplerinin 2006'dan sonra ne noktaya geldiği ortada. yani türk futbolu yerinde saydığı kadar avrupa futbolu da bir o kadar ileri gitti. ve bu durumda bence şampiyonlar ligini almak artık bir türk kulübü için mucizedir. 17 sene öncesinde ise mucize değildi, galatasaray'ın o kadrolardan, o fiziklerden, o mantalitelerden bir eksiği yoktu. avrupa kurumlaşma ve istikrar avantajını daha pratiğe dökmemişti. şimdi ise açtılar çoktan farkı, geçmiş olsun...
7
kaybettirdiklerinden ziyade "kazandıramadıkları"nı konuşsak daha iyi olur. biz uefa kupasını kazandık ama istikrarı, altyapıyı, futbol aklını, marka değerini kazanamadık.
14
kaybettiren 17 mayıs 2000 değil, sonrasında bu başarıyı yönetemeyen, başarıyı getiren sistemi kurumsallaştıramayan, aralanan kapıyı açmak yerine, "aman cereyan yapmasin" diye kapatan iş bilmezlerdir.
3
kendimizi en tepede görerek başarıyı diğer branşlara ve senelere yayamamak. başarıdan sonra gerekli ticari hamleleri yaparak, kazandığımız başarıyı pazarlayamamak. ilk etapta aklıma gelenler bunlar.
4
uefa kupasını kazanmasaydık da bence bugün değişen birşey olmazdı pek. zihniyet bozuk çünkü.
15
kaybedilen bir şey yok aslında. 2000'den sonra da türk futbolundaki en başarılı takım galatasaray. bu süre zarfında şampiyonlar ligi'nde çeyrek finaller, ikinci turlar, lig şampiyonlukları, türkiye kupaları, süper kupalar vsr. hepsinde en başarılı takım.
ancak 2003'ten sonra dalgalı bir performans var. 5.'likler, 6.'lıklar, 8.'likler var. sürekli ilk 3'te olmak bile bir istikrar yaratabilirdi ama takım bir tür kumarbaz gibi; ya masadaki tüm parsayı topluyor ya da don-paça kalıyor. ortası yok. tamam, her sene şampiyon olacağız diye bir şey yok ama galatasaray takımı her sene şampiyonluğa oynayabilir. önemli olan da bu aslında.
10
yoktur.
yani tutup da hakan şükür'ün penaltısı direğe, viera'nınki kaleye gitseydi ve kupayı arsenal kaldırsaydı bugünkünden iyi bir durumda olmayacaktık. sadece finallere çıkarken biraz daha ürkek olurduk belki.
galatasaray 2015'ten sonra bile toparlanabilecek, kurtulabilecek bir durumdaydı. ne yazık ki bu zamanı selçuk inan çetesini pışpışlayarak, kaliteli yabancıları basında çıkan iki habere yem ederek, yerine düzgün bir adam almadan "iki bin üç yüz adam geldi kimse sabri'yi kesemedi" gibi goygoylarla geçiriyoruz. kulüp başkanı ise sadece kadro kurmakta, takımın menajerlerin oyuncağı olmasını engellemekte değil, galatasaray'ın haklarını korumakta da zavallı derecesinde başarısız.
2016-17 sezonunda beşiktaş'a gösterilen hakem yaklaşımıyla bize gösterileni tam anlamıyla yer değiştirsek şu an lider bizdik. biz ise onun yerine "iyi takım hakemi de yenmeli" gibi bir goygoyla aslıdna bir bok oynamayan beşiktaş'ın ne kadar iyi oynayan bir takım olduğu ateşini harladık. öyle ya, hocamız zaten beden eğitimi hocası falandı. çünkü ali naci küçük haberleri bunu söylememizi istiyordu.
düzgün bir yönetim gelirse galatasaray toparlanmayacak durumda değil. ancak baştaki iyi ihtimalle vasıfsız, kötü ihtimalle hain bu arkadaşlar bir sonraki transfer sezonunda takımın başında kalırsa geri dönüşü çok zor bir yola gireceğiz.