3 günlük askeri hapishane maceramın ilk akşamına denk gelen maç. kafayı yemekle yememek arasındaki ince çizgideydim zaten, üzerine bir de ertelenmiş olan cezanın infazı gerçekleşince kendimi 8-9 metrekarelik bir odada tamamı uyuşturucu bağımlısı 7 tane asker ile birlikte bulmuştum. tsk'daki "disko" olayının aksine bizim kıbrıs'ta güvenlik kuvvetlerinde toplu ve tek bir "disiplik koğuşu" vardır, o da haliyle hapishane olarak geçer. bu sebepten çük ekran da olsa bir televizyon vardır, sabah 7den akşam 9a kadar televizyonun olduğu o daracık yerde, kalan vakitler de yatakhanede geçirilerek ceza tamamlanır.
"cigara"sızlıktan kafası tutan erler çıldırıyor, kendi bölüklerinden olan ve muhtemelen bütün askerliği o şekilde geçmiş olan bir zavallıyı şaka ayağına dövüp duruyorlar. birkaç dakika önce sıranın ne zaman bana geleceğini düşünürken çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. zaten kafa gitmiş dışarda binbir olaydan, girişip girişmemek arasında ikilemden öte bir şey yaşıyorum. göğsümün sıkıştığını hissediyorken artık yukardakinin bir kıyağımıdır, nörotoksik bir hadise midir bilinmez zap yapılmaktan bir hal olmuş kumandası olmayan 36.5 ekran televizyonda
#10 numara ve gülümsemesi beliriyor 1 saniye için de olsa. tam o sırada dayak yiyen çocuk uzanıp kapının dışındaki zile basıyor, gardiyanlar gelip çocuğu dışarı alıyor, televizyonu da kapatıp bizi yataklara gönderiyorlar.
bu da böyle bir anımdır...