salı gecesi porto maçı kaybedilmişti ama oynanan oyun gelecek için "umut" vermiş, galatasaray coşkulu ve arzulu oynadığı zaman önünde duracak rakip yoktu, hele bir de bu oyunda "kaliteli" ayaklar olursa... fatih terim de porto maçı sonrası basın toplantısında buna işaret etmiş, devre arasında "gelecek-gideceklerle" çok daha güçlü bir takım yapmanın mesajını vermişti.
lakin, sezonun ilk devresi biterken, yeni transferlerin bir anlam kazanması için lider başakşehir'le farkın çift hanelere çıkmaması gerekiyordu ve cumartesi gecesi fatih terim'in adının verildiği stadyumda "deplasmanda" oynanacak maç oldukça önemliydi.
galatasaray "kazanmak" isterken, başakşehir "beraberlik de fena değil" der gibi başladı oyuna. eren, rodrigues, onyekuru ve feghouli ile ileri uçta galatasaray baskı kurarken rakibe, n'diaye ve fernando da orta sahayı karış karış parselliyordu. abdullah avcı'nın takımı top çevirecekmiş, rakibi uyutacakmış, pek o işleri başaramıyordu, daha doğrusu galatasaray başartmıyordu.
porto maçında bıraktığı yerden devam eden feghouli, başakşehir karşısında da oyunu yönlendiriyordu, maçın da ilk atağını eren'e attığı tehlikeli pasla yapan isimdi. sonrasında ev sahibinin galatasaray kalesine yaptığı ilk atakta, irfan can'ın vuruşu serdar'ın sırtına çarpınca, muslera'nın bakışları arasında top filelere gidiyordu.
kimisine göre kısmetsizlik, kimisine göre serdar aziz'in topa sırtını dönmesindeki pozisyon bilgisizliği, pek çoğuna göre muslera'nın formsuzluğu galatasaray'ın geriye düşmesinin nedeniydi.
kendisi için oldukça önemli olan maçta mağlup duruma gelmek galatasaraylıların moralını bozmamış, tribündeki taraftarın cesaretlendirmesi ile tekrar baskıyı kurmuştu sarı kırmızılılar ev sahibi üzerinde.
23. dakikada savunmanın arkasına sarkan onyekuru'nun şutunu kaleci mert zorlukla önlerken, 30. dakikada feghouli'nin ortasında n'diaye'nin iki savunmacı arasında kafayı vurup, seken topta da iki rakibi ve kaleciden önce topa dokunması sonrası takıma penaltı kazandırıyordu. hakem beyaz noktayı gösterdi de, kalecinin hem ayakla hem de kolla badou'yu "tost" ettiği pozisyonun penaltı olarak tescillenmesi için uzun uzun var görüntüleri incelendi... tuhaf diye yazacağım da alıştık artık...
eren penaltıdan maçı tekrar beraberliğe getirirken, galatasaray prese devam ediyor, kendi oyununu rakibe "empoze" etmek istiyordu. pozisyonlar da buluyor, ama skoru değiştirecek vuruş gelmiyordu.
aslında, sahadaki galatasaray'lıların da işi zordu, bir yandan rakiple mücadele ederken, bir yandan da karşılarında "şu maçı galatasaray kazanmasın da üzerimdeki 'galatasaray ümit öztürk'ün yönettiği maçları kazanıyor' baskısı gitsin " diyen bir hakem vardı. başakşehirli topçular "rüzgardan nem kapsa" hakem düdüğü çalıyor, insanın mücadele arzusunu bitiriyordu. hele ki galatasaray'ın feghouli ile kontraya çıktığı bir anda emre belezoğlu tarafından düşürülmesi sonrası emre'ye ıkıla sıkıla sarı kart gösterip, özür dilemek için de fernando'ya da çıkarıverdi kartı...
ilk devrenin iyilerindendi garry rodrigues ve n'diaye ama sakatlık sonrası soyunma odasından dönemedi ve yerine selçuk girdi. mehmet demirkol bir demecinde "rodrigues ve onyekuru aynı anda sahada olunca, pek başarılı olamıyorlar ama ikisinden biri tek olunca, çok daha etkili oluyor" diyordu. yalnız kalan onyekuru da ikinci devre daha çok zorladı başakşehir defansını da, n'diaye ile birlikte paslaşarak geliştirdikleri atakta eren'in penaltı noktası üzerinden kaleci bile tam kalesini kapatamamışken, topu üç direk arasına yollamak yerine ayağına dolaması saç baş yoldurdu...
52. dakikada yine galatasaray iyi geldi, ceza sahası önü yapılan paslar sonrası feghouli içeri girmeye yeltendi de irfan can'ın "sinsi" bir omuz darbesi ile yerde kaldı ama penaltı mı? nerede...
dakikalar ilerledikçe galatasaray'da yorgunluk başladı, maç başı ortaya konulan baskılı oyun kendini savunma yapmaya evirince başakşehir de muslera'nın koruduğu kaleye daha fazla gelmeye başladı. ama o anlarda da sahneye uruguaylı kaleci çıktı. yalnız adamdır ya file bekçileri, yedikleri goller akıllarda kalır, kurtarışlar "zaten yapması gereken rutin iş" olarak algılanır ve unutulur. ilk devre yediği golü affetirecek bir çok top çıkardı muslera ama akıllarda bajic'in 59'daki şutu, 82'de caicara'nın füzesi, visca'nın önünden topu çalması, adebayor'un kafası üzerinden yumurukladığı top kalmayacak da hep o lanet olasıca gol konuşulacak...
yorulup, oyunu kendi yarı sahasında kabul eden galatasaray, maç biterken bir kez daha galibiyete yaklaştı da, onyekuru berbat bir vuruşla skoru değiştiremedi...
kazanması gereken galatasaray, sahadan beraberlikle ayrılıp, en azından puan farkının açılmamasını sağlarken, ikili averajı da rakibine vermemiş oldu. abdullah avcı maçtan sonra neler dedi bilmem de, rakibinin hocasının kulübede olmadığı, oyun kurucularının sakat olduğu ve golcüsünün olmadığı bir takımı yenememek onlar adına büyük bir "başarısızlık"... proje takım olarak kurulup "şampiyonluk" hedefleyen ve "az da kollanmayan" başakşehir bu sene de hedefi ıskalayacaktır, zira ligin en kritik maçına çıkarken, arkalarında taraftarı ( taraftarı geçelim seyircisi) bile yok... koca stadyumda deplasmana gelen galatasaraylıların tezahüratlarını dinledik maç boyu. bi' ara ne diyorlardı "100 lira verelim cim bom diye bağırın" mı neydi...
galatasaray ise önce pazar gecesi sivas maçını kayıpsız atlatıp, devre arasına girecek ve yapacağı transferlerle ikinci yarı bomba gibi dönecektir.
hatta size bir öngörüde bulunayım, galatasaray ligin ikinci yarısında ali sami yen'de başakşehir'i yenecek ve şampiyonluğu ilan edecektir. pasoligi olan arkadaşlar, kupa töreni için şimdiden sivas'a uçak biletlerini ayırtsınlar, erken alınca oldukça ucuz oluyor da...
maçtan fotoğraflar ve yazının kaynağı için link:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...r1-1galatasaray.html