51
yeri geldiğinde kendi görüşümü de paylaşarak günden kalan notları aşağıda listelediğim kurul
•öncelikle dedikoduyu yazayım: florya ihalesi için o iş çoktan vedat aşçı bey’e verildi dendi. ihale kılıfına uydurmak için yapılacakmış.
•sonra bir zaman çizelgesi dedikodusu yazayım: kasım ayında ihale yapılacak dense de bu iş bütün gezegenler tek hizaya sıralanağı kadar denk gitse bile 2026 haziran’dan önce maddi bir hayır beklemeyin deniyordu.
•son olarak bürokratik bir dedikosu yazayım: florya inşaatının o, bu veya şu ruhsatlarından biri bağlı olduğu bakırköy belediyesinden çıkacağı için belediye meclisinin akpli üyelerinden ali fatinoğlu beyin aktif rol alacağı bir sürece girebileceği de söyleniyordu.
•daha tabii çok dedikodu var ama sözlük dedikodu yeri değil. florya çok çok önemli olduğu için bir istisna yapıyorum.
•saat 10’da başladık. dursun başkanın konuşması normalden uzundu ama bence anlaşılabilirlik açısından kabul edilebilir seviyedeydi. işime yaradı. başkanın konuşmasından aklımdan kalanlar; borcu azaltmışlar. gelirler artmış. kar yapmışız. başkan kemerburgaz’a geçişte geç kalındığı için üzüntülerini paylaştı.
•başkandan sonra mali tabloların daha detaylı bir sunumu başladı. bu başladığı an inanmazsınız salonun yarısından fazlası çay içmeye çıktı. buradan iki sonuç çıkar: kurul zaman çizelgesi hatalı yapılmış, insanlara 15 dakika çay molası verilmeliydi. ya da üyeler gerçekten bu derinlikte mali tablo açıklaması ile ilgilenmiyorlar. bir düzenleme gerekiyor. bu düzenleme yapılana kadar ben yapılan hareketi konuşmacıya büyük bir terbiyesizlik olarak nitelendiriyorum. adam için çok üzüldüm. neredeyse boş salona konuştu.
•katılan sayısı ilk bir 600küsür açıklandı. güç içinde 1500e kadar çıktı. 10.500 aktif üyeye göre az bir sayı ama yine de çok şükür.
•kurul divan başkanı hiç o koltuğun ağırlığını kaldıracak biri olmadığını gün içindeki pasifliği ve falsoları ile gösterdi. şanslı adammış ki tansiyon her saat daha da düştü. olaylı bir kurul olsa büyük fiyaskoya imza atardı.
•öğlen meşhur döner-pilav servisi başladı. üstümüze düşeni yaptık. bu döner işini çok büyütmemek lazım sonuçta o kadar adam aç açına 14 saat oturmayacağına göre bir servis yapılmak zorunda ve en kolayı döner pilav dayayıp işi bitirmek.
•saat 1’de konuşmalar başladı. 55 kişi ismini yazdırmıştı. hemen başta önerge geldi. bunu 5 dakika ile kısıtlayalım diye. kabul edilmedi. insanlar ya önergeyi anlamadılar. ya da akşam 10’a kadar orada kalıp çoğu faydasız konuşma dinlemekten sado-mazo bir zevk alıyorlar, hiç anlamadım. bana kalsa ben 8 dakika ile kısıtlardım.
•konuşmalara devam edersek o listede dikkat ettim, önceki kurullarda çektiğim fotolar ile karşılaştırdım, ilk 25 kişi hep aynı kişiler asla değişmiyor. süre kısıtlaması da olmadığı için büyük bir zaman israfı ile akşamı buluyoruz. 25 kişiden toplasanız 7-8i dişe dokunur konuşmuştur. geyisi geyik muhabbeti yapıyor. sevgili x, abim y, kardeşim z diyerek ona buna yağlama çekiliyor veya 30-40 sene önce buralar dutluktu edebiyatı yapılıyor.
•mehmet cansun başkanın deri ceketli ve özensiz kıyafeti zamanında oturduğu koltuğun da ağırlığını düşündüğümde beni üzdü. salondaki diğer başkan, ikinci başkan vb. kişilerin jilet gibi giyinmesine bakınca sebebini merak ettim.
•bu ilk 25 kişiye dönersem, 5-6 kişi finansal tabloları yorumladı. yorumlardan (ve yönetimden sonrasında gelmeyen itiraza bakarsak) tam anlamıyla fiktif denemese de kağıt üstünde belli finansal metodlar (örnek: enflasyon muhasebesi) uygulanarak bir kar başarılmış. tebrik ederim. can alıcı soru şuydu: bu karın canlı paraya (nakit akışına) bir faydası oldu mu? cevap: hayır. bunu çok basit şöyle resmedebiliriz: villası ve bmw jipi olan arkadaşınız var ama size bir çorba ısmarlayacak parası yok. üzüldüm.
•bu 25 kişinin 4-5i de bence haddini aşarak insanlara ibra etmemezlik etmeyin diye direkt konuştular. bunun bendeki en kısa cevabı: “sana ne lan?” olur ama öfkeyle değil şaşkınlıktan, çünkü fikri hür vicdanı hür kulübün kürsüsünden ibra etmemezlik etmeyin demek kimsenin görevi değildir. ben ibra edeceğim dersin ve aşağı inersin.
•günün tabii ilk bombası adnan polat ile mehmet ağar’ın yanyana oturmasıydı. bu çok açık bir mesajdı. görünce üzüldüm. ben zaten yönetimin florya için kurulan ihale komisyonunun başına öyle ya da böyle ibra olmamış eski başkan adnan polatı mevcut 10500 aktif üye arasında başka biri yokmuş gibi atamasına tepkili bir üyeyim. hatalı buluyorum. bir de üstüne adnan polat başkanın kongrede mehmet ağar gibi müthiş soru işaretli biri ile yanyana oturması resmi bence daha da çirkinleştirdi. türkiyenin 90larına yaşı yetmeyenler anlamaz.
•25 kişiden devam: bu 25 ağır top içinde bir istisna hariç özel bir isim vermeyeceğim. gerek görmüyorum. istisna isim ise ışın çelebi beydi. ışın bey yaptığı konuşmadan sonra benim gözümde sözü geçen sakıncalı üye kategorisine girmiştir. hem 2011 ibrasızlığını ısıtıp ısıtıp 3 kere tekrar etti. hem adnan polat yönetimi bu ibrasızlık olmasa kulübü uçuracaktı dedi ve bir sonraki seçin için adnan polat fikrini akıllara sokmaya çalıştı. hem de yeni stada geçmemiz harika bir fikirdi ve bunu ben yaptım dedi. en sonunda ibrasızlık olmaz diyip tüyü dikti. kendisini televizyondan severdim dünden sonra soğudum.
•merhum mustafa cengiz başkana omuz olayından sabıkalı eşref hamamcıoğlu başka bir entrymde de belirttiğim gibi ilkesel açıdan çok yerinde tespitlerde bulundu. kaldı ki adam mimlenmiş. belli oluyor ki ağzıyla kuş tutsa bundan sonra işi zor. ben yine de kendimde düz mantık bir insan olduğum için onun bu ilkesel konuşmalarından güzel notlar aldım. konuşmasında türkiye mahkemelerinden 1 günde erteleme kararı çıkartma mucizesine imza atan fırat develioğlunun 25 sene önce adnan oktar cemaatine üye olmasına girerek bence tek hatasını yaptı. yani bunu dile getirmesinin bir faydası yoktu. bel altı çalıştı. fırat develioğlu da doğan cevap hakkıyla çıkıp bence delikanlı gibi evet ben o cemaate girerek hata yaptım dedi. ama sonra o da ölçüyü kaçırdı ve önce “ne sana ne de diğer başkan adayı metin öztürk’e kapasite olarak güvenmediğim için bu yola” başvurdum dedi. bu müthiş bir saçmalıktı. ama ağzından çıkmış oldu. yetmedi üstüne bir de eşref hamamcıoğluna “asla başkan olamayacaksın” diyerek ikinci bombasını yaptı. başkan seçimle geliyor. dolayııyla üyeler kendisine “sen kimsin de bu kararı alabiliyorsun” diye sert tepki gösterdiler. iki taraf da kontrolü kaybetmese iyiydi.
•fırat develioğlu demişken birşey dikkatimi çekti. bu beyde ilginç bir özgüven var. şöyle ki bu tür kurullar olsun divan olsun ön sıra nezaketen eski başkan, ikinci başkan ve protokole ayrılır. bu yazılı olmayan bir kuraldır. bu bey çok rahat bir şekilde en ön sıraya gitti oturdu. bence bu yaptığı hatalıydı. ben gidip hatırlatacaktım. vallahi arkadaşlar tuttu. aynı davranışı lafa geldi mi kulübü çok iyi bilen osman tanburacı da yaptı. cezasından ötürü yaşı gelmesine rağmen divan üyesi bile yapılmayan tanburacıya da yaptığı hiç yakışmadı. neyse ki ona öğle yemeğinde söyleyebildim. tabii geriye uzun bir konuşma dinledim ama en azından içimde kalmadı.
•devam edeyim; konuşmalar başlarken yönetim kurulunun yüzü müthiş asıktı ve gergindi. beklenti daha hararetli konuşmalar olmasıydı. hatta ibrasızlık çıkar mı soruları havada uçuyordu. tam tersi oldu. helvaya yakın bir kurul oldu. böylece sonlara doğru hepsi gevrek gevrek gülmeye başladılar. yine de oylamaya yakın eşlerinin, çocuklarının artık ne kadar üye akrabaları varsa hepsinin bütün gün gelmeyip son anda el kaldırmak için gelmelerinden bir organizasyon yapıldığı belli oluyordu.
•başkan konuşmaların çoğundan notlar almış, gecenin sonunda onlara tek tek değinmesini takdir ettim. yine de beni affetsin söylediği her söz ama her söz kafamda “acaba?” dedirtiyor. kaldı ki 2-3 tane dişe dokunur lafa hiç cevap bile vermedi. söyleyeni adam yerine koymadı denebilir ama bence cevap vermeliydi. vereceği cevaptaki kararlılık kendisine olan acabaları azaltırdı. örneğin: bahis firmasından para almadıysak adamların neden bir maç bedava reklamlarını yaptık?
•basketbol şubesi ile ilgili tek bir eleştiri yapılmaması çok üzücüydü.
•basın mensupları ilginç insanlar: konuşma listesini almışlar. medyatik biri çıkacağı zaman salona girip ilginç birşey söylüyor mu diye iki dakika dinleyip birşey yoksa dışarı çıkıp dışarıda çene çalıyorlar. levent tüzemen bile aynıydı. bana garip geliyor. ha bir de mehmet ayanı hayatımda ilk kez canlı gördüm. mahallenin dayısı gibi yürüyor çok dikkatimi çekti*
•ibra için iki çift laf etmek istiyorum: beni buradan bilen bilir. ben ibranın azılı bir savunucusuyumdur. bence üyeler yönetimlere sarı kart gösterebilmelidir. diğer yandan bu sarı kart ile yönetim düşmemelidir. yani önceki ibra kuralı çok abartıydı. şimdiki ibra kuralının ise tamamen içi boşaltılmış. şöyle ki benim mevcut yönetimin akçeli işlerdeki performansı ile ilgili intibam şudur: nasıl olsa hortumla para geliyor diye bir harcama şımarıklığı var. yani bence mali disiplin yok. ya da yok denecek kadar az uygulanıyor. örneğin kulübe 1 senede 120 kişi fazladan işe alınmış. başkan diyor ki adayı hizmete açtık o yüzden. ne şans bu yaz imkanım oldu ben de 10 gün üstüste adaya gittim. hep aynı 10 kişi hizmet verdi?!?!?! neyse dediğim gibi mevcut kural ile ibranın içi tamamiyle boşaltılmış. ben mali disiplin eksikliği nedeniyle eski sistemde idari ibrasızlık için el kaldırırdım. diğer yandan kanıtlanmış bir yolsuzluk olmadığı için mevcut sistemdeki ibrasızlık için el kaldırmam nitekim kaldırmadım da çünkü yolsuzluk yapıldığına dair bir kanıt yok. sadece har vurup harman savuruyoruz.
•yeni jenerasyonlara sıkıcı geliyor ama refik arkan ve hayri kozak kulübün bazı tüzük kurallarını nasıl çiğneyerek işler yaptığını güzel örnekler ile anlattılar. eğer galatasarayı salt futbol kulübü olarak değil de bir spor kulübü olarak görüyorsanız öğrenecek çok şey vardı. benim dinlemek hoşuma gitti
•bir iki üye çıktı d grubundan (anne veya babası üye olanın çocuğunun üye olması) üyeliklerin sırasının 4-5 senede geldiğinden bu yüzden çocuklarının yüzüne bakamadıklarından dert yandı. beni güldürdürler. ben d grudundan üye oldum. 4 sene bekledim. birincisi hiç öyle babamın beni yüzüme bakamama durumu olmadı. başvurduk, red aldık ve başvurmaya devam ettik. ikincisi hangi kulübe nasıl kıyak bir şekilde üyelik hakkın olduğunu idrak edersen bence 4 değil 8 sene de beklersin. çünkü bence benim sırf babam üye diye e grubundan yani dışarıdan başvuran birinden gram üstünlüğüm olamaz. e grubu nasıl bekliyorsa ben de beklerim. bunu dramatize edip öncelik isteyen üyeler ayıp ediyorlar.
toparlarsam 2.77milyar tl kar yaptığımız yerde neden hala florya satılıyor yönetim açıklayamadı. florya gitti gider, buna hep beraber hazırlanalım. iş ki 1e3 oranında inşaat izni çıksın böylece hem biz hem de bizim üstümüzden rant elde edecek artık herkim varsa herkesin yüzü parasal olarak maksimum seviyede gülsün.
başkan ilk seçiminden 60 gün öncesine kadar aday olursam kuşlar kovalasın derken bir anda nasıl aday olup yetmeyip bir daha aday olduğuna bir açıklama gereği hissetmedi. bu böyle açıklanmadığı sürece ben de dahil birçok üye "hükümetten emir geldi seve seve aday oldu ne yapsın" demeye devam ederiz. düz mantık bu sonucu çıkarıyor.
erden timur bey saat 8.45’te koştur koştur kendini ibra etmek için salona geldi, elini kaldırdı ama sonrasında verdiği önergenin başkan tarafından “bize bire süre verin, düşünürüz” demesiyle salondan suratının rengi değişerek ayrıldı. kulübün gerçek 50-60 yıllık duayenlerinin yemek arasında vs. fısıldadığı gibi erden bey tabii işinde gücünde çok başarılı biri ama galatasaray içinde doğal olarak pişmesi gereken çok alan var.
dursun bey’in tek kızdığım değil ama en çok kızdığım lafı “riva projesi üstüne düşeni yapmıştır” lafı oldu. bu doğru değildir. riva projesi tam bir faciadır. üstüne mecidiyeköy eklenmiştir. dualar edelim ki florya’da benzeri olmasındır.
üyelerin çok büyük bir kısmı “bizim olsun, biz kazanalım, ne olursa olsun kazanalım, ha 2 yıldır da kazanıyoruz mu oh ne güzel! rerere rarara” piskozu içindeler. ben bunun birçok konuda gözlerini kör ettiğini onları gerekli soruları sormaktan alı koyduğunu dün sunumlar esnasında ve onlara verilen verilmeyen tepkilerle bir kez daha gördüm.
entryimi dün kürsüde alıntı yapılan bir söz ile bitireyim ki bir üstteki paragraftaki yorumumda kendimi birtek üyeden dahi daha üstün görmediğimin altını çizmiş olayım:
““kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. kimse için en değilim. daha değilim. bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım.”
okuduysanız teşekkür ederim. umarım bir işinize yarar.
•öncelikle dedikoduyu yazayım: florya ihalesi için o iş çoktan vedat aşçı bey’e verildi dendi. ihale kılıfına uydurmak için yapılacakmış.
•sonra bir zaman çizelgesi dedikodusu yazayım: kasım ayında ihale yapılacak dense de bu iş bütün gezegenler tek hizaya sıralanağı kadar denk gitse bile 2026 haziran’dan önce maddi bir hayır beklemeyin deniyordu.
•son olarak bürokratik bir dedikosu yazayım: florya inşaatının o, bu veya şu ruhsatlarından biri bağlı olduğu bakırköy belediyesinden çıkacağı için belediye meclisinin akpli üyelerinden ali fatinoğlu beyin aktif rol alacağı bir sürece girebileceği de söyleniyordu.
•daha tabii çok dedikodu var ama sözlük dedikodu yeri değil. florya çok çok önemli olduğu için bir istisna yapıyorum.
•saat 10’da başladık. dursun başkanın konuşması normalden uzundu ama bence anlaşılabilirlik açısından kabul edilebilir seviyedeydi. işime yaradı. başkanın konuşmasından aklımdan kalanlar; borcu azaltmışlar. gelirler artmış. kar yapmışız. başkan kemerburgaz’a geçişte geç kalındığı için üzüntülerini paylaştı.
•başkandan sonra mali tabloların daha detaylı bir sunumu başladı. bu başladığı an inanmazsınız salonun yarısından fazlası çay içmeye çıktı. buradan iki sonuç çıkar: kurul zaman çizelgesi hatalı yapılmış, insanlara 15 dakika çay molası verilmeliydi. ya da üyeler gerçekten bu derinlikte mali tablo açıklaması ile ilgilenmiyorlar. bir düzenleme gerekiyor. bu düzenleme yapılana kadar ben yapılan hareketi konuşmacıya büyük bir terbiyesizlik olarak nitelendiriyorum. adam için çok üzüldüm. neredeyse boş salona konuştu.
•katılan sayısı ilk bir 600küsür açıklandı. güç içinde 1500e kadar çıktı. 10.500 aktif üyeye göre az bir sayı ama yine de çok şükür.
•kurul divan başkanı hiç o koltuğun ağırlığını kaldıracak biri olmadığını gün içindeki pasifliği ve falsoları ile gösterdi. şanslı adammış ki tansiyon her saat daha da düştü. olaylı bir kurul olsa büyük fiyaskoya imza atardı.
•öğlen meşhur döner-pilav servisi başladı. üstümüze düşeni yaptık. bu döner işini çok büyütmemek lazım sonuçta o kadar adam aç açına 14 saat oturmayacağına göre bir servis yapılmak zorunda ve en kolayı döner pilav dayayıp işi bitirmek.
•saat 1’de konuşmalar başladı. 55 kişi ismini yazdırmıştı. hemen başta önerge geldi. bunu 5 dakika ile kısıtlayalım diye. kabul edilmedi. insanlar ya önergeyi anlamadılar. ya da akşam 10’a kadar orada kalıp çoğu faydasız konuşma dinlemekten sado-mazo bir zevk alıyorlar, hiç anlamadım. bana kalsa ben 8 dakika ile kısıtlardım.
•konuşmalara devam edersek o listede dikkat ettim, önceki kurullarda çektiğim fotolar ile karşılaştırdım, ilk 25 kişi hep aynı kişiler asla değişmiyor. süre kısıtlaması da olmadığı için büyük bir zaman israfı ile akşamı buluyoruz. 25 kişiden toplasanız 7-8i dişe dokunur konuşmuştur. geyisi geyik muhabbeti yapıyor. sevgili x, abim y, kardeşim z diyerek ona buna yağlama çekiliyor veya 30-40 sene önce buralar dutluktu edebiyatı yapılıyor.
•mehmet cansun başkanın deri ceketli ve özensiz kıyafeti zamanında oturduğu koltuğun da ağırlığını düşündüğümde beni üzdü. salondaki diğer başkan, ikinci başkan vb. kişilerin jilet gibi giyinmesine bakınca sebebini merak ettim.
•bu ilk 25 kişiye dönersem, 5-6 kişi finansal tabloları yorumladı. yorumlardan (ve yönetimden sonrasında gelmeyen itiraza bakarsak) tam anlamıyla fiktif denemese de kağıt üstünde belli finansal metodlar (örnek: enflasyon muhasebesi) uygulanarak bir kar başarılmış. tebrik ederim. can alıcı soru şuydu: bu karın canlı paraya (nakit akışına) bir faydası oldu mu? cevap: hayır. bunu çok basit şöyle resmedebiliriz: villası ve bmw jipi olan arkadaşınız var ama size bir çorba ısmarlayacak parası yok. üzüldüm.
•bu 25 kişinin 4-5i de bence haddini aşarak insanlara ibra etmemezlik etmeyin diye direkt konuştular. bunun bendeki en kısa cevabı: “sana ne lan?” olur ama öfkeyle değil şaşkınlıktan, çünkü fikri hür vicdanı hür kulübün kürsüsünden ibra etmemezlik etmeyin demek kimsenin görevi değildir. ben ibra edeceğim dersin ve aşağı inersin.
•günün tabii ilk bombası adnan polat ile mehmet ağar’ın yanyana oturmasıydı. bu çok açık bir mesajdı. görünce üzüldüm. ben zaten yönetimin florya için kurulan ihale komisyonunun başına öyle ya da böyle ibra olmamış eski başkan adnan polatı mevcut 10500 aktif üye arasında başka biri yokmuş gibi atamasına tepkili bir üyeyim. hatalı buluyorum. bir de üstüne adnan polat başkanın kongrede mehmet ağar gibi müthiş soru işaretli biri ile yanyana oturması resmi bence daha da çirkinleştirdi. türkiyenin 90larına yaşı yetmeyenler anlamaz.
•25 kişiden devam: bu 25 ağır top içinde bir istisna hariç özel bir isim vermeyeceğim. gerek görmüyorum. istisna isim ise ışın çelebi beydi. ışın bey yaptığı konuşmadan sonra benim gözümde sözü geçen sakıncalı üye kategorisine girmiştir. hem 2011 ibrasızlığını ısıtıp ısıtıp 3 kere tekrar etti. hem adnan polat yönetimi bu ibrasızlık olmasa kulübü uçuracaktı dedi ve bir sonraki seçin için adnan polat fikrini akıllara sokmaya çalıştı. hem de yeni stada geçmemiz harika bir fikirdi ve bunu ben yaptım dedi. en sonunda ibrasızlık olmaz diyip tüyü dikti. kendisini televizyondan severdim dünden sonra soğudum.
•merhum mustafa cengiz başkana omuz olayından sabıkalı eşref hamamcıoğlu başka bir entrymde de belirttiğim gibi ilkesel açıdan çok yerinde tespitlerde bulundu. kaldı ki adam mimlenmiş. belli oluyor ki ağzıyla kuş tutsa bundan sonra işi zor. ben yine de kendimde düz mantık bir insan olduğum için onun bu ilkesel konuşmalarından güzel notlar aldım. konuşmasında türkiye mahkemelerinden 1 günde erteleme kararı çıkartma mucizesine imza atan fırat develioğlunun 25 sene önce adnan oktar cemaatine üye olmasına girerek bence tek hatasını yaptı. yani bunu dile getirmesinin bir faydası yoktu. bel altı çalıştı. fırat develioğlu da doğan cevap hakkıyla çıkıp bence delikanlı gibi evet ben o cemaate girerek hata yaptım dedi. ama sonra o da ölçüyü kaçırdı ve önce “ne sana ne de diğer başkan adayı metin öztürk’e kapasite olarak güvenmediğim için bu yola” başvurdum dedi. bu müthiş bir saçmalıktı. ama ağzından çıkmış oldu. yetmedi üstüne bir de eşref hamamcıoğluna “asla başkan olamayacaksın” diyerek ikinci bombasını yaptı. başkan seçimle geliyor. dolayııyla üyeler kendisine “sen kimsin de bu kararı alabiliyorsun” diye sert tepki gösterdiler. iki taraf da kontrolü kaybetmese iyiydi.
•fırat develioğlu demişken birşey dikkatimi çekti. bu beyde ilginç bir özgüven var. şöyle ki bu tür kurullar olsun divan olsun ön sıra nezaketen eski başkan, ikinci başkan ve protokole ayrılır. bu yazılı olmayan bir kuraldır. bu bey çok rahat bir şekilde en ön sıraya gitti oturdu. bence bu yaptığı hatalıydı. ben gidip hatırlatacaktım. vallahi arkadaşlar tuttu. aynı davranışı lafa geldi mi kulübü çok iyi bilen osman tanburacı da yaptı. cezasından ötürü yaşı gelmesine rağmen divan üyesi bile yapılmayan tanburacıya da yaptığı hiç yakışmadı. neyse ki ona öğle yemeğinde söyleyebildim. tabii geriye uzun bir konuşma dinledim ama en azından içimde kalmadı.
•devam edeyim; konuşmalar başlarken yönetim kurulunun yüzü müthiş asıktı ve gergindi. beklenti daha hararetli konuşmalar olmasıydı. hatta ibrasızlık çıkar mı soruları havada uçuyordu. tam tersi oldu. helvaya yakın bir kurul oldu. böylece sonlara doğru hepsi gevrek gevrek gülmeye başladılar. yine de oylamaya yakın eşlerinin, çocuklarının artık ne kadar üye akrabaları varsa hepsinin bütün gün gelmeyip son anda el kaldırmak için gelmelerinden bir organizasyon yapıldığı belli oluyordu.
•başkan konuşmaların çoğundan notlar almış, gecenin sonunda onlara tek tek değinmesini takdir ettim. yine de beni affetsin söylediği her söz ama her söz kafamda “acaba?” dedirtiyor. kaldı ki 2-3 tane dişe dokunur lafa hiç cevap bile vermedi. söyleyeni adam yerine koymadı denebilir ama bence cevap vermeliydi. vereceği cevaptaki kararlılık kendisine olan acabaları azaltırdı. örneğin: bahis firmasından para almadıysak adamların neden bir maç bedava reklamlarını yaptık?
•basketbol şubesi ile ilgili tek bir eleştiri yapılmaması çok üzücüydü.
•basın mensupları ilginç insanlar: konuşma listesini almışlar. medyatik biri çıkacağı zaman salona girip ilginç birşey söylüyor mu diye iki dakika dinleyip birşey yoksa dışarı çıkıp dışarıda çene çalıyorlar. levent tüzemen bile aynıydı. bana garip geliyor. ha bir de mehmet ayanı hayatımda ilk kez canlı gördüm. mahallenin dayısı gibi yürüyor çok dikkatimi çekti*
•ibra için iki çift laf etmek istiyorum: beni buradan bilen bilir. ben ibranın azılı bir savunucusuyumdur. bence üyeler yönetimlere sarı kart gösterebilmelidir. diğer yandan bu sarı kart ile yönetim düşmemelidir. yani önceki ibra kuralı çok abartıydı. şimdiki ibra kuralının ise tamamen içi boşaltılmış. şöyle ki benim mevcut yönetimin akçeli işlerdeki performansı ile ilgili intibam şudur: nasıl olsa hortumla para geliyor diye bir harcama şımarıklığı var. yani bence mali disiplin yok. ya da yok denecek kadar az uygulanıyor. örneğin kulübe 1 senede 120 kişi fazladan işe alınmış. başkan diyor ki adayı hizmete açtık o yüzden. ne şans bu yaz imkanım oldu ben de 10 gün üstüste adaya gittim. hep aynı 10 kişi hizmet verdi?!?!?! neyse dediğim gibi mevcut kural ile ibranın içi tamamiyle boşaltılmış. ben mali disiplin eksikliği nedeniyle eski sistemde idari ibrasızlık için el kaldırırdım. diğer yandan kanıtlanmış bir yolsuzluk olmadığı için mevcut sistemdeki ibrasızlık için el kaldırmam nitekim kaldırmadım da çünkü yolsuzluk yapıldığına dair bir kanıt yok. sadece har vurup harman savuruyoruz.
•yeni jenerasyonlara sıkıcı geliyor ama refik arkan ve hayri kozak kulübün bazı tüzük kurallarını nasıl çiğneyerek işler yaptığını güzel örnekler ile anlattılar. eğer galatasarayı salt futbol kulübü olarak değil de bir spor kulübü olarak görüyorsanız öğrenecek çok şey vardı. benim dinlemek hoşuma gitti
•bir iki üye çıktı d grubundan (anne veya babası üye olanın çocuğunun üye olması) üyeliklerin sırasının 4-5 senede geldiğinden bu yüzden çocuklarının yüzüne bakamadıklarından dert yandı. beni güldürdürler. ben d grudundan üye oldum. 4 sene bekledim. birincisi hiç öyle babamın beni yüzüme bakamama durumu olmadı. başvurduk, red aldık ve başvurmaya devam ettik. ikincisi hangi kulübe nasıl kıyak bir şekilde üyelik hakkın olduğunu idrak edersen bence 4 değil 8 sene de beklersin. çünkü bence benim sırf babam üye diye e grubundan yani dışarıdan başvuran birinden gram üstünlüğüm olamaz. e grubu nasıl bekliyorsa ben de beklerim. bunu dramatize edip öncelik isteyen üyeler ayıp ediyorlar.
toparlarsam 2.77milyar tl kar yaptığımız yerde neden hala florya satılıyor yönetim açıklayamadı. florya gitti gider, buna hep beraber hazırlanalım. iş ki 1e3 oranında inşaat izni çıksın böylece hem biz hem de bizim üstümüzden rant elde edecek artık herkim varsa herkesin yüzü parasal olarak maksimum seviyede gülsün.
başkan ilk seçiminden 60 gün öncesine kadar aday olursam kuşlar kovalasın derken bir anda nasıl aday olup yetmeyip bir daha aday olduğuna bir açıklama gereği hissetmedi. bu böyle açıklanmadığı sürece ben de dahil birçok üye "hükümetten emir geldi seve seve aday oldu ne yapsın" demeye devam ederiz. düz mantık bu sonucu çıkarıyor.
erden timur bey saat 8.45’te koştur koştur kendini ibra etmek için salona geldi, elini kaldırdı ama sonrasında verdiği önergenin başkan tarafından “bize bire süre verin, düşünürüz” demesiyle salondan suratının rengi değişerek ayrıldı. kulübün gerçek 50-60 yıllık duayenlerinin yemek arasında vs. fısıldadığı gibi erden bey tabii işinde gücünde çok başarılı biri ama galatasaray içinde doğal olarak pişmesi gereken çok alan var.
dursun bey’in tek kızdığım değil ama en çok kızdığım lafı “riva projesi üstüne düşeni yapmıştır” lafı oldu. bu doğru değildir. riva projesi tam bir faciadır. üstüne mecidiyeköy eklenmiştir. dualar edelim ki florya’da benzeri olmasındır.
üyelerin çok büyük bir kısmı “bizim olsun, biz kazanalım, ne olursa olsun kazanalım, ha 2 yıldır da kazanıyoruz mu oh ne güzel! rerere rarara” piskozu içindeler. ben bunun birçok konuda gözlerini kör ettiğini onları gerekli soruları sormaktan alı koyduğunu dün sunumlar esnasında ve onlara verilen verilmeyen tepkilerle bir kez daha gördüm.
entryimi dün kürsüde alıntı yapılan bir söz ile bitireyim ki bir üstteki paragraftaki yorumumda kendimi birtek üyeden dahi daha üstün görmediğimin altını çizmiş olayım:
““kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. kimse için en değilim. daha değilim. bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım.”
okuduysanız teşekkür ederim. umarım bir işinize yarar.