trabzonspor – galatasaray : 0-3 …seri dediğin böyle olur…
türkiye’nin en zor deplasman şehri, ve gidip 3-0 kazanıyorsun. büyük iş, çok büyük.
dört gün önce fenerbahçe’yi sahadan silen takımı bozmadan sahaya sürdü fatih hoca. trabzonspor’a karşı önlem almak, taktik yapmak derdine düşmedi. gerçi bazı şeyleri bilmek için fatih terim olmaya gerek de yok. şöyle ki; trabzon’un tek numarası savunmanın arkasında burak’la topu buluşturmak. bunu stadı gören aparmanın 8. katında oturan 73 yaşındaki ayşe teyze bile öğrendi be kardeşim.
yalnız son zamanlara fatih hocaya fazla laf çakıyorum, allah sonumuzu hayretsin:)
evet usta, basit kuraldır. kazanan takım bozulmaz. biz rijkaard döneminde kaybeden takım bozulmaz bile görmüştük. diyorlardı ki; elinde futbolcu yok. efendim? elinde sadece 11 futbolcu mu vardı? neyse, uzatmayalım, işimize bakalım.
kazanan takım bozulmaz, hele ki fenerbahçe’yi yendiysen. bunun iki sebebi vardır. öncelikle takımına güvendiğini göstermiş olursun, rakibine gözdağı verirsin, “ben kendi takımıma bakarım, senle ilgilenmem” demektir. ikinci sebep, fenerbahçe maçını kazanan takımını bozmayarak ödüllendirirsin. malum, artık her futbolcu maç başı oynuyor. hoooppp, hemen “topçunun parası takımdan önemli mi” diye atlayacak olan münafıklar, önce ilk sebebi okuyun, sonra tüm yazıyı. adamı hasta etmeyin.
maç golle başlamış. başlamış diyorum golü göremedim nitekim, o sırada lig tv’den maçı satın almaya çalışıyordum. golü hala görebilmiş değilim ki zerre kadar önemi yok. neden? maçın sanırım 75. dakikası falandı, topa sahip olma istatistiği yayınlandı; ts:%39 , gs:%61. trabzon deplasmanında böyle bir oran. büyük iş.
ya, hiç sevmiyorum futbol konuşmayı, saha içini konuşmayı. zaten hiç anlamıyorum da. neyse deneyelim bakalım. galatasaray sezon başından beri topa sahip olup, hızlıca rakibinin üstüne gitmeye çalışıyor. top taşıyan sadece engin baytar olduğu için bunu pas yaparak sağlamaya çalışıyor. bugün engin de yoktu. izlerken orta sahada 5 metre içinde birbiriyle paslaşan, bu şekilde rakiplerini geçen futbolcular görüyorsunuz. zor iş bu. yorucu. sürekli pas-pas-pas, sürekli boşa çık. dünyanın en yorucu oyun şekillerinden biri. bir diğeri de rakibe kıçını dayayıp onla mücadele ederek oynamak. en yorucusu budur.
bir takımın başına fatih terim geliyorsa, dünyadaki her futbolcu onun ne istediğini bilir, bilmiyorsa kendi cahilliğidir. hoca, önde basan, topu kazanan, kazandığı topla hızlıca rakip kaleye giden takım ister, bunu bildiğiniz için tekrar söylemiyorum.
takım fener maçına kadar, son 4 maçtır falan üstüne bir şey koymuyordu. o güne kadar her maç bir sorunun çözüldüğünü gördük. savunma zafiyeti, duran toptan gol atmak, orta sahada pas gibi. bunları çözmüştü takım. fenerbahçe maçında bu tavana vurdu. elbette etkisiz riera ve kazım’ın var olduğu takımda çift forvete dönmenin de etkisi var.
pek, diyelim fener maçıdır, herkes için farklıdır, topçular başka oynar. bu akşamki trabzon maçını ne yapacağız.
yazının ortasında özet geçeyim mi size? fatih terim fener maçına kadar takımı 3.viteste gidebildiği yere kadar götürdü, fener maçına gelince 5. vitese taktı, ki bundan sonra tutabilene aşk olsun.
ünlü bir haberciden bir tüyo geldi. takım geçen seneki trabzon deplasmanından tamamen farklı bir ilk 11 ile çıkmış sahaya. bu, benim takıma güven sağlamak için ilk başlarda söylediğim kıvırma cümlesiydi yahu. yani, takım daha yeni falan filan hikayesi…demek ki fatih hoca, bu takım oldu demiş.
trabzon’da beşiktaş da kazandı. ama böyle kazanamadı. biz fenerbahçe’yi yendik ama fener sezon başından beri böyle oynuyor, tamam bu kadar değil. tamam abicim, bu kadar değil dedik. fener bu kadar mahkum oynamadı hiç kimseye. lan tamam. bir örnek vereyim, rahatlayın. çin işkenceleri arasında su içirmek var. su içmek kötü olabilir mi? demek ki miktar önemli.
başka mevzulardan bahsedelim. sabri sarıoğlu için bilmem kaç ay, yekta kurtuluş için bilmem ne kadar sakatlığı sürecek dediler. hafta içi ikisi de takımla idmana çıktı. eboue için üst adelede yırtık dediler fener maçından sonra, trabzon maçında ilk 11’deydi aslanlar gibi.
bu nedir biliyor musunuz? bundan önce bu kulübün hiçbir şeyi adam gibi yönetilmemiş demektir. topçu sakatım demiş, hoca eyvallah demiş, sağlık kurulu sesini çıkaramamış, yönetim bunları bilse bile göz yummuş.
şimdi takımın başında prof. dr. külyutmaz var. yer mi sanıyorsunuz bunları. ayrıca bunlara gerek bile yok, zaten onlara öyle bir yaklaşıyordur ki, topçu bacağı kopsa fatih terim için oynamak istiyordur.
hiç sevmeme rağmen biraz da futbolcuları masaya yatırayım. bu defa ki doğru, tek tek oyunculara bakmayı sevmem. trabzonspor taraftarı mı? onlar kapakla oynamaktan yorulunca ilgilenicem.
eboue. ben demiştim demeyi sevdiğimi söylemiştim. en iyi oynadığı yer olan sağbek oynasın, takıma alışsın, sonra nerede istersen orada oynat diyordum. bundan sonra istediğin yerde oynar, tam performansla. hem artık bizim onu sevdiğimizi de anladı, beşiktaş maçından sonra.
baros. ah aydın ah. yıllardır gözünün önünde bir adam var. ne hızlı, ne teknik, ne kafa vuruşları iyi, ne şutları iyi. ama dünyanın en bilinen kulüplerinde oynuyor. ne yapıyor farkında mısın? tekmeye kafa koyuyor, maçı bırakmıyor, kıçını yırtıyor. yedek kalıyor bik bik etmiyor, oyuna girip gerekeni yapıyor. oğlum aydın sana söylüyorum baros’um aslında senden bahsediyorum.
kazım. otur dört, ama bir daha kaldırıcam sözlüye.
emre çolak. olacak bu çocuk, çalışıyor belli. ya kendi akıl etti, ya da birileri kulağına üfledi. valla profesyonel futbol acımasızdır. bank asya’ya güdersen orada alex var bilica var, işin çok zor olur. kuvvetlen galatasaray’da kal.
muslera. bu adam ilk maç küfür edenler var ya, öpüyorum onları. o maç yazımı, “fakat muslera ne kaleci be abi….” diye bitirmiştim. galatasaray sözlükte en ofsayt entrylerim arasında, hala.
ujfalusi. kaptanlığı için bile bir şey söylemedim yahu, daha ne diyeyim.
semih kaya. mümkünse bu çocuğa genç semih demesinler, dalında olmuş ama o dalda çürümüş adaşını çağrıştırıyor, gerek yok. olacak mı desem, oldu mu desem. sezon sonunu bekleyeyim.
selçuk inan. az biraz aşağıda trabzonspor taraftarına çakarken bulabilirsiniz yorumu.
selçuk’tan pası aldık madem, gol yapmazsak olmaz. trabzon taraftarı maçın başından itibaren ıslıkladı, yuhaladılar, ne zaman durdular bilmiyorum. ne yapmış selçuk? emre belözoğlu gibi yetiştiği kulübe bonservis kazandırmadan inter’e gidip dönüşünde fenerbahçe’ye mi transfer olmuş. hoooppp, karışmasın. emre fenere gitmeden önce de galatasaray’da pek sevilmiyordu, çünkü son maçlarda sakatlanmamak için toplara bile girmiyordu. bu takımını satmaktır.
selçuk ne yapmış? tümer metin gibi askerlik sorunum yüzünden avrupa’da oynayacağım diye beşiktaş’tan bonservisini alıp fenerbahçe’ye mi gitmiş? herkes biliyor, aziz yıldırım “askerlik işini hallederiz” deyince fenerbahçe’ye gittiğini. büyükanıt paşadan sonra tümer avrupa’ya transfer oldu. larissa’ya. benim aklıma futbol ve larissa deyince sadece larissa riquelme geliyor. hani var ya, paraguay’lı taş gibi bir hatun. yunan larissa kim lan. beter ol lan.
selçuk bunların hiç birine benziyor mu? trabzonda oynadığı son maçın son saniyesine kadar gücünün son damlalarını veren bir adam selçuk inan. manisa zamanından beri selçuk galatasaray’a gelecek, herkes biliyor bunu. adam galatasaraylı lan. ama trabzon’un yönetemeyen yöneticileri gencecik bir çocuğu çapulcuların önüne atmayı kendi hatalarını itiraf etmeye tercih ediyorlar. ayıp değil mi, büyüğü.
aslında kendi futbolcusunun suratına su şişesi adam adamdan ne bekliyorsun ki. hadi be, gerçekten mi? aslında tolga'ya değil de baros'a mı attılar suyu, yok canım dünyada inanmam. (bizim iznik gölünde bir sazan olur, allah seni inandırsın, nah bu kadar)
bu can sıkıcı hikaye mutlu sonla bitiyor ama. selçuk inan, 44.dakikada trabzonspor’un kalelerindeki örümcek ağlarını alıyor, kendilerini ıslıklayanlara hareket çekmiyor, sevinmiyor bile. anlayana kapağın büyüğünü takıyor.
selçuk inan’ın ayşe baceoğlu ile ilgilendiği dedikoduları çıkmıştı. yakışır kardeşime. (evlensinler demiyoruz olum, bi sakin olamadınız bu akşam ya)
yakında bu galatasaray’ı durdurmak lazım kampanyaları başlar.
*