3. Eleme Turu İlk Maçı
Ali Sami Yen Stadyumu
2 - 2
  • 132
    maç başladığın gördüm ki tribünler, yani bizler çok özlemişiz sami yen'i, galatasaray'ı... her şey unutulmuş, takım bağıra basılmış, kaptanla ilişkimiz tamamen düzelmiş. güzeldi, mutlu oldum bu tablo karşısında. sonra düşündüm de bu taraftar bu takıma her maçta bu şekilde destek verirse, yıkılmaz bu takım. sendeler... ama yıkılmaz.

    maça gelince ilk 8-10 dakikalık periyotta biraz tutuk olan takım sonraki 65 dakika oyunu tamamen kontrolü altına aldı. takımın ilk onbirine baktığımda hatalıydı diyebiliyorum kendi adıma. üçlü orta saha oynatıp; bu orta sahayı mustafa, barış, ayhan'dan oluşturmak bence yanlış bir hareketti. kadroyu görür görmez hücum yükünün iki kanat oyuncusuna bineceğini gözlemleyebilir bir insan. aynı zamanda bunlar yorulduğunda takımın oyundan düşeceğini de... arda üst düzey bir performans sergiledi yine. ''60 dakikalık yıldız olmaz'' diyenler duydum. ben de ''11 kişinin işini tek başına yapan adam'' görmedim zaten hiç. tabi arda'dan başka. o da ancak 60 dakika bütün takımın yükünü çekebiliyor. ondan sonraki 30 dakika da normal insan gibi oynadığından sırıtıyor herhalde. barış ve sarp gibi aklını sıfır seviyesinde kullanan adamlarla sadece yalandan mücadele edebilir ya da 60'tan sonra skoru korumaya yönelebilirsin. ben bu adamların zaten hiçbir zaman ilk onbir oyuncusu olduğunu düşünmedim. ayhan biraz daha aklını kullanabilen bir adamdır. o da ayaklarına hükmedemediği için-yani yetenek kotasına takıldığından- ilk onbir oyuncusu değildir. tabi bir de meşhur topla geri dönme, dikineoynamafobi gibi rahatsızlıkları var. siz bu üç adamın arka tarafı toplamasını bekliyorsanız ve olmadığında arda'ya kızıyorsanız, ölmelisiniz. yapılması gerekene gelince; kanımca sadece arda ve serdar'a hücum yükünü bindirip 60 dakikalık bir performans yakalamak yerine, -cana oynamayacaksa eğer- barış ve ayhan'ı geri ikili olarak kullanıp emre'yi hemen önlerine yerleştirmeyi tercih etseniz, bu sefer serdar ve arda'nın üstünden büyük yük kaldırmış olursunuz. bunun sebebi de şudur; eğer kanatların herhangi birinden geliyorsanız o zaman top tek bir yöne, yani atak alanının merkezine doğru kesilecektir. rakip bunu bilir, ve o alanı kalabalık tutar. siz de o kalabalıkta kaybolan tek forvetinizden gol beklersiniz. ama merkezden ayaklarını kullanabilen bir oyuncu-ki bu emre çolak- ile atak yaparsanız bu sefer sağ ve sol olmak üzere iki taraftan gelen futbolcularınızla, iki ihtimaliniz var demektir. rakip defansın kalabalık tuttuğu alan sağa ve sola ayrılır, merkez alan boşalır ve tek forvetiniz, hatta bir de merkezden gelen adamınız rahatlar ve pozisyon bulma imkanı yakalarsınız. mustafa sarp, ayhan ya da barış ile bunu gerçekleştiremezsiniz. ''öyle olurdu böyle olurdu'' dememek lazım lakin eğer merkezi yaracak o adamı oyuna alabilseydik rahat bir galibiyet alabilirdik.

    hocanın çıkardığı takım 2-0'a kadar işini yaptı, o zamana kadar iyi onbirdi de sonra mı hatalı oldu? ya da sadece hocayla alakalı bir durum mu? hayır! şöyle bir bakıp, ilk onbirin hatalı olduğunu, bu sebeple hücum üreten iki adam olan arda ve serdar'ın maçın son periyodunda oyundan düşmesini bir kenara koyarsak ve mevcut kadro üzerinden değerlendirirsek; galibiyeti kişisel hatalardan verdiğimizi söyleyebilirim. bir de sorumsuzluklar vardı ki sahada inanamadım. hakan balta'nın bir takımın hücumuna destek verip arka tarafını da kollayacak bir adam olduğunu-yani bek olduğunu- hiç düşünemedim. bir kere bek dediğin hızlı olur, seri olur. yer yer eleştirilen, hatta benim de zamanında çok eleştirdiğim sabri... ''bek''tir. daha iyi sergio ramos, maicon... daha iyisini para ile alamazsınız. hiç yoktan sorumluluk sahibidir sabri. ama hakan balta? böyle bir sorumsuzluk olamaz. yetenek de kısıtlı da ben sorumluluk ve özveri bakımından söyleyebilirim ki hakan balta galatasaray'ın topçusu değildir. dakikalar tükenmek üzere artık, son anları oynuyoruz; sol bekte, takım atağa çıkmak için arka tarafı bırakmışken hareket yapıyor ve topu kaptırıyorsun. bu nasıl bir sorumsuzluk? servet'e bakıyorum ve açık bir şekilde görüyorum ki servet, taraftarın tepkisinden korkan bir galatasaraylı! ben samimi olduğunu düşünmüyorum servet'in ve kesinlikle de değil. sağa-sola saldırıyor, itiyor-kakıyor, o eller hiç rahat durmuyor, ama yok! olmuyor. servet'in ayrılmak istediğini ben eski açık'tan görebiliyorum. mustafa, barış ve ayhan'ı zaten yazdık, galatasaray'ın ilk onbirinde oynayacak futbolcu değil hiçbiri. ama barış ve ayhan'ın yedek olarak tutulabiceğini düşünürken, sarp'ın mücadelesinin ilk onsekiz için bile yetmeyeceğini düşünüyorum. çünkü barış aklını kullanmasa da sarp geri dönmeye programlanmışken, barış dikine hamleler gösterebiliyor bize. bunun gibi çok büyük bir artısı var. eleştirilerden son olarak kalecimiz aykut nasibini alsın en büyük pay ile. maçta bir(1) tane pozisyon verdik, o da soldan gelen ortada rakip forvetin ıska geçtiği pozisyon. bakın gol yediğimiz pozisyonlar değil. onlar gol pozisyonu değil çünkü. serbest vuruştan gelen golde ''çarptı yapacak bir şey yok dedik'' ama mesele gol anı değil. golden önceki pozisyonda neill topu 10 metre muhafaza etti aykut çıkıp alsın diye. aykut nerede? kale çizgisini silmesinler diye bekliyor! bu adam neden bu kadar hapis bu çizgiye anlam veremiyorum. aynı şekilde yan toptan yediğimiz golde de aykut çizgi hapsinde. altıpasın içinde birisi yandan gelen ortaya kafa vuruyorsa, bu defansın falan hatası değildir. önce kalecinin... mondragon'un arkasında seneler bekledin, senelerdir bu kulübün havasını soludun, hiç mi geliştiremedin kendini? tabi bir de kaleci antrenörü var bu konuda eleştirilmesi gereken. ''sadece topla idman yaptırmak mıdır antrenörlük?'' diye düşünmeme sebep oluyor nezihi. galiba nezihi için öyle. ya da aktaracak bilgisi yok ki böylesine çaresiz. 1 pozisyon verdik o gol olmadı, iki tane golü pozisyonsuz yedik.

    yapılması gereken nedir bu saatten sonra onu da konuşmak lazım. öncelikle-ufuk'a sonuna kadar şans verilmeyeceğini düşündüğüm için- kaleci şart! bir sol bek almalıyız sol bekin sabri'si olacak. hızlı ve takıma hareket katmalı ki sabri'nin yükü de hafiflesin. cana'nın yanına her kim alınacaksa acilen alınmalı. bu tur haftaya geçirlir ama ondan sonrası daha önemli. bir de forvet ihtiyacı var ki es geçilemez. baros olmadığı zaman neler olduğunu geçen sene hep beraber izledik. elbette transfer kolay iş değil ama yapılacaksa çabuk yapılmalı. kesinlikle biri as takımı zorlayacak ayarda iki forvet alınmalı diye düşünüyorum. kanatların alternatifleri zaten oluşturulmuş, eksik olan mevkiler kırmızı alarm veriyor. acele edilmeli. pino'ya da değinmek gerekir diye düşünüyorum. bir adamı bir maç ile eleştirmek ne kadar yanlışsa, yüceltmek de o kadar yanlıştır. ama bir insanın yeteneklerini görmek için çok da izlemeye gerek yok. pino'nun ''geldiği takımda şu kadar oynamış, böyle yapmış, kötüymüş'' yorumlarını alt üst edeceğini düşünüyorum. ''götü yere yakın olandan korkacaksın'' derler. pino korkulacak bir adam özelliği çiziyor cidden. topla hızlanışı, kararlılığı, ayakları; tam bir açık adamına yakışır derecede. türkiye'deki sol beklerin canını çok yakacağından eminim. kalite olarak keita'nın çok altında olduğunu düşünenler çoğunluktaysa da ben keita'yı aratmayacağını konusunda çok pozitifim.

    şimdi bu maç bittiğinde de görük ki, hocaya sallamak için bekleyenler hemen harekete geçtiler. ''rijkaard'ın eleştirilemez olması'' ve ''rijkaard'ı her an eleştirmek için an kollamak'' gibi iki düşüncenin arasını bir türlü bulamadık gibi geliyor bana. hoca eleştrilmez diye bir şey yok. ama hocanın her anını ona saldırmak için kollamak gibi bir saçmalık da yok. mantıklı bir şekilde rijkaard'ı eleştiren her yazarı, sırf ''ben demiştim'' egosuna ulaşmak için ''hıncalcılık'' oynayan ''hıncal yazarlar''dan ayrı tutuyorum, bu biline. hıncal kardeşlerimiz bilsin ki, burada sivrilmek için yaptığınız ego yatırımları size herhangi bir saygınlık kazandırmayacağı gibi, hıncal uluç kadar bile değere sahip olmayacaksınız. çünkü hıncal uluç, sahadaki futboldan bir şey anlamasa da futbolun masabaşı kısmında gayet sağlam bilgilere sahiptir. onun da hakkını vermek lazım. ama ya siz? neyse...

    milleti pollyanna taraftar diye eleştiren arkadaşlar şunu bilsin ki, iki gün önce young boys karşısındaki fener'i ''oyun olarak ezildi'' mantığı ile eleştirip, young boys'a övgüler sıralamanın ardından, tek kale oynayan galatasaray'ı ''yenemedi '' diye mantıksızca eleştirmek tam bir çelişki, tam bir talihsizliktir. bu takımın daha alacak çok yolu var. olur ya da olmaz. istikrar diye yırtındık senelerce. yönetim hocanın arkasında işte, medyaya rağmen, içimizdekilere rağmen. bekeleyeceğiz, destekleyeceğiz ve göreceğiz.

    edit: imla
  • 116
    ulan ne skormuş bu 2-2. son aylarda ne kadar da moda oldu. biz galatasaraylılar için hiç de bursa’dan gol haberi var mı şakası yapılacak bir skor değil şu anda.

    galatasaray neredeyse geçen sezon ki kadroyla oynadı. sanırm sadece mehmet badtal yeni transferdi, evet haklıyım.

    savunma ve forvette geçen sezon da sıkıntı yaşamamıştı galatasaray, problem orta sahadaydı ve devam ettiğini gördük.
    ayhan, sarp ve barış. sadece total futbolun değil yalın olarak futbolun en önemli alanıdır orta saha. hele ki, pas yaparak oynamak isteyen, kalecisi degaj yapmayıp topu savunmadan oyuna sokan takımlar için en önemli yer orta sahadır, bunu bir tek ben biliyor olamam.
    rijkaard, neeskens, pujol, nezih ali, servet, neill, arda, arif kocabıyık, adnan polat, adnan sezgin, özcimbomlu sezgin, hollanda’dan sağ salim gelip her defasında ali sami yen’de kaybolmayı başaran soyozan, eski açıkta kapının üstünde bağıran çakma amigolar bile biliyor.
    ama kimse çözüm bulmuyor, saçma değil mi?

    rijkaard’a dikkat ettim, kulübeden bir çok kez çıktı ve yine bir çok kez hassiktir anlamında eliyle, koluyla işaretler yaptı, becerilemeyen paslarda.

    birinci devre tek kale gol atan kaleye oynayan bir galatasaray vardı. bir sürü tehlikeli atak yaptı, bir çok defa son pası geçirememe, yanlış tercih sebebiyle gole ulaşmak da zorlandı. dakika 4’dü ki, tribünlerden ıslıklar yükseldi, gol atılamadığı için. bu ne lan. zaten zor geçecek bir sezonda bir de sabırsızlık bizi kendi sahamızda bile bitirir.
    takımın işi zor.

    takımın en iyilerinden bir ayhan akman’dı, en azından birinci devre. ben daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. ama söylemem de lazım. bir nevi, söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil (fuzuli) durumu.
    eğer, bahsedilen orta sahanın ortası transferi hatta çoğul söylersem, transferleri yapılmazsa orada ayhan oynayacak. doğrusu ben ayhan’a razıyım, barış ile sarp’ı gördükten sonra.

    hiç üstümüze gelemeyen bir takımdan 2 gol yedik. biri frikikten diğeri kornerden. başka türlü yemezdik zaten. ama arkadaş, geçen sezon da biz böyle goller yiyorduk, bu yönden bir adım ilerleme olmamış.
    ve sen büyük takımsan 2-0’dan 2-2’ye gelmeyeceksin. 2005 şampiyonlar ligi finalini hatırlayın, liverpool niye büyük anlarsınız. milan da büyük olduğunu 2007’de kanıtladı, hemen bok atmayın.

    maçla ilgili başka bir şey yazmak istemiyorum. arda turan, mehmet batdal, neill, aykut, hakan balta, sabri, pino, kewell hakkında söylenecek şeyler var ama gerek yok bence. daha sonra belki.

    arkadaş sokağa geldim, her yerde yeni formalar. kremler, pembeler, morlar. olabilir, taraftardır , sevdiği renkte forma çıkınca alır. ben almam, kendime almam yani. hatun ister, kızım ister, kızkardeşim ister istedikleri renk formayı alırım. hatta onlar istesin, yasal çıkmayan renkte formayı bile özel yaptırırım.
    amaaaa…ali sami yen’de sahaya çıkan takım sarı-kırmızı giymeli. dünkü fenerbahçe maçında kafa yapıyordum, istanbulspor-sarıyer maçı diye.
    bu gece sahadaki takımın galatasaray olduğunu anlamak için ufacık armayı görmemiz gerekiyordu.
    deplasmanda ne giyerse giysin galatasaray. ben ali sami yen’de sarı-kırmızı görmek istiyorum.

    unutmadan, yeni formaların en güzel özelliği yazı karakterleri. bu sezon başka bir seçenek çıkana kadar yeni forma almayacağım.
    ve bu benim kabahatim değil. tüketici değil miyim, beğenmediğim ürünü almam.

    edit : serdar özkan'ı unutmuşum. *

    http://captano.blogspot.com/...ofk-belgrad-2-2.html
  • 125
    evet maç 2-2 bitti. ali sami yen de kasımpaşa ya yenildiğimizde ne kadar üzüldüysem bu maçta da o kadar çok üzüldüm. halbuki güzel başlamıştı. kısaca futbolcuları eski açıktan göre bildiğim kadarıyla yazmak istiyorum. ha galip gelsek aynı şeyleri yazar mıydım belki yazmazdım. ama yazdıklarımın geneli bu şekilde olurdu. çünkü takım kazansa da güven vermeyen bir tablo çiziyor.

    asıp kesmeden, istifa diyerek bir taraflarımı yırtmadan;

    aykut erçetin: her ne kadar yenen gollerde bariz hatası yok gibi ama yinede güven vermiyor. senelerdir bu takımda yedek! kaleci ve bu gidişle de emekliliğini yedek kulübesinde hak kazanacak.

    servet çetin: fizik desen var, ama sürekli bir şeyler eksik. fazla iş düşmemesine rağmen * hazır değil gibi. daha doğrusu bir sezon boyu servetle yola devam etmek ?

    sabri sarıoğlu: zannedersem keita nın yokluğunu en çok çeken futbolcumuz. zira önünde oynayan serdar a çok fazla güvenemiyor. yine de bindirmeler felan yaptı. bence bu maç için sahada oynayanlara göre iyiydi.

    hakan balta: varlığı ile yokluğunun toplamının karesi ilk okulda öğrendiğimiz boş kümedir. biz bile halı saha maçında her ne kadar yapamazsakta daha fazlasını yapmaya çalışıyoruz. ama bu arkadaş form grafiğini sürekli aşağılara çekiyor. ne bir atağa kalkıyor ne de tam bir defans yapıyor. üstüne birde topuk pası, çalım gibi şeylere giriyor ki sormayın.

    ayhan akman: 2 sene önce emekli olmasına rağmen hala futbol oynamayı bırakamayan bir adam. onu en iyi “o eski halinden eser yok şimdi” tanımlıyor. belki sahada iyi gibi gözükse de okeye döner gibi bir hali vardı. hani vardır ya bazı futbolcular için eskimiş şarap gibi diye ben bu ayhan da 2 senedir bu tadı arayıp duruyorum ama bulamıyorum.

    barış özbek: köpek gibi koşmak diyince aklıma gelen ilk isimdir. evet güçlü ve nefesi kuvvetli bir kardeşimiz ama biraz da bunu top kullanma kabiliyeti ile birleştirse daha iyi olacak. o da alışmış sarp, ayhan gibi topları yengeç gibi yan yan oynamaya. arkadaş ne var bu yan top oynamada. biz bile halı saha açında yapmıyoruz. kuvvetlisin ileriye doğru yardır gitsin.

    mustafa sarp: ilk geldiği zaman iyi bir yedek olur demiştim. ama beni geçen sezonun ilk yarısında utandırdı. ama ne zaman ki o formayı cart diye yırttı o zaman bitti. kontrolsüz güç, güç değil derler ya mustafa da öyle hırs var ama gerisi yok. ve maç boyunca sürekli yan toplar yaptı. ileriye dönük tek hareketi serdara top şişirmesiydi. bir ileri yardırayım bir topla atağa kalkayım yok. sürekli yan toplarla hazırık pasları yapmaya devam etti. işin ilginci maç 2-2 oldu o hala sabri, hakan balta ile oynamaya devam etti.

    serdar özkan: 15 maçlık bir periyot hayal edersem belki 3-4 maç iyi işler yapabilir ama gerisinde bildiğiniz 11 i tamamlamak için sahaya sürülebilecek birisi. hele koşuşuna hastayım. ayhan da da aynı koşuş stili var. göğüsler kabarık, kalça dışa doğru kollarda hafif geri.

    harry kewell, pino, lorik cana: gazetelerde yıldız tablosu oluşturulur ya işte o tabloda oyuna sonradan girenlere “?” konurdu. bu maç için onlara da "?".

    mehmet batdal: fizik var, ama güç yok. sanki ikili mücadelelerde o fiziğini kullanamıyor. bir hakan şükür olur mu bence olmaz. biraz daha fiziğini kullanarak oynarsa daha verimli olur gibi geliyor.

    arda turan: yapabileceği her şeyi yaptı iki de gol attı. oynadığı oyun ve aldığı sorumluluk itibariyle bence kaldıramayacağı yüklerin altına giriyor. top sürekli onda toplanıyor bu da onun daha fazla koşmasına ve tabi ki daha fazla sakatlanma riskine yöneltiyor. umarım bu sezon her hangi bir sakatlık durumu ile karşılaşmaz. zira o olmayınca eminim takımın %70 i yok olacaktır.

    bu yazdıklarım sadece bu maç içindir.
  • 32
    askere gitmeden önceki son 10 gününü yaşayan bünyeye hayvanlar gibi iyi gelecek olan maçtır. ali sami yen sınırları içinde gidebileceğim son maçtır ayrıca. bu faktörler birleşince garip bir şekilde 16 mayıs istanbul-kophenag uçağındaki gibi bir heyecan kaplamıştır içimi. işi gücü de bırakmış bu kişi saat 12'de çıkar evinden önce bir bağdat caddesi turu yapar daha sonra da 4 itibariyle yoğun alkol alımına başlar.

    orjin civarlarında kafasından aşağıya viski döken ya da kapalı üst tribünden aşağıya sallanan avustralya milli takımı formalı bir manyak görürseniz o kişi such a privilege kardeşinizdir. *
App Store'dan indirin Google Play'den alın