bizim çocukluğumuzda ve bizden önceki nesiller döneminde
trahom denilen bir hastalık vardı. (belki hala vardır tam bilemiycem ama o zamanlar çok yaygındı demek istedim) istanbul'da bile özellikle pazarcılık ve taşımacılık için kullanılmak üzere beygir cinsi mebzul miktarda bulunurudu. bu
trahom denilen illet sinekler aracılığı ile insan ve beygir gözlerinde onulmaz yaralara yol açar ve o nedenle taşıma işlerinde kullanılan beygirlerin sahipleri hayvanlarına gerekli özeni göstermedikleri için o hayvancağızlar genellikle kör olarak hayatlarını idame ettirirlerdi.
türkiye cumhuriyeti devletinin genel gidişatının muhalifi olsakta sağlık konusunda bu ülkede yapılanları bire bir görmüş biri olarak minnetimiz bitmez. türkiye cumhuriyeti devleti çocukluğumuzun yaygın bulaşıcı hastalıkları olan verem, tüberküloz (ikisi aynımıydı lan bunların), kabakulak, su çiçeği, o kırmızı kabarcıkların çıktığı hastalık (ismi her neyse) vs'nin yanı sıra inanılmaz bir mücadele vererek bu
trahom denen belanın da kökünü kazıdı (veya kontrol altına aldı).
türk milleti olarak her şeyi mavraya alma alışkanlığımız var ya. işte bu nedenle aslında yaşamın kötü cilvelerinden olan bu illetle karşılaşıp kör olmuş insanların iki gözünü birden kaybetmiş olanlarına hiç dokunulmaz ama tek gözünü kurtarabilmiş insanlara
kör beygir lakabı takılırdı.
dolmabahçe de oynadığımız bir maçta beşiktaşlı bir taraftarın tribünden topa yetişemediğinde;
-koşsana lan ciğerini sktiğimin kör beygiri!
diye bağırıdığını hatırlarım. bu küfrü bir müddet kendi çevremizde gülmek için kullanmıştık. yaş kemale erdikçe peşini bıraktık tabi böyle terbiyesizliklerin. şimdilerde her hatırladığımda içimi acıtır.
edit:
s3th uyardı, evek verem ve tüberküloz aynı hastalıkmış. o kabarcıklı olan da kızamık.
sabahları
3 taze
hanımefendi
öperek uyandırsın.