kişisel olarak hamza hamzaoğlu ile ilgili hiçbir sorunu olmayan yazar. ben hamza hamzaoğlu'nun galatasaray gibi büyük bir takımı çalıştıracak kariyere, tecrübeye ve vizyona sahip olduğunu düşünmüyorum. hepsi bu.
herkesin dilinde bir "
yabancı hayranlığı" lafı sakız olmuş gidiyor. peki türk futbolundaki asıl mesele yıllardır beyinlerimize yavaş yavaş işlenen "
yabancı düşmanlığı" olabilir mi acaba?
bakın
hamza hamzaoğlu ocak 2015'te ne demiş?
---
alıntı ---
"borçlar yavaş yavaş insanları doğru yola getiriyor. yerli oyuncular ve teknik adamlar daha revaşta o yüzden. 10 tane yabancı teknik adam gelsin kaç kişi başarı için gelir? çok azı.
çoğu para için gelir. ama yarın ekonomimiz yine düzelsin bizde yine uçarız para savururuz. aidiyet duygusu olmadan hiçbir şey olmaz."
---
alıntı ---
bana bu düşünce yapısı çok ters geliyor. yabancılar para için çalışıyor da siz sevabına mı çalışıyorsunuz? bu tam anlamıyla "tekel" olma gayretidir. büyük marketlerin açılmasını istemeyen kurnaz bakkal zihniyetidir. küçük olsun bizim olsun kafasıdır bu.
yerli oyuncular yabancı sınırı nedeniyle revaçta, futbolcu kaliteleri nedeniyle değil. kimse türk futbolcusunu kara kaşına, kara gözüne takımda oynatmıyor. ayrıca türk futbolcusunun vasat top tekniği, zayıf çalışma disiplini, "ben oldum anlayışı" herkesin malumu. bütün bu olguyu "yabancılar para için geliyor, onlar için başarı bir şey ifade etmez" felsefesine bağlamak ya art niyettir ya da kurnazlıktır. hadi diyelim hamza hamzaoğlu %100 maneviyata önem veren, parada gözü olmayan biri olsun. böyle biri şöyle bir açıklama yapar mı?
---
alıntı ---
"ben son gün 5'e 5 kala imza attım. ben imzayı attım parayı bankaya yatırdılar. son güne kadar kulüpten bir adım bekledim. ben imzayı atarken souness hocamızdı. hamza ile anlaşın mutlaka, bu şekilde kalmasın demiş. sezon bitmeden daha üç dört hafta kala bülent, arif ve okan ile anlaştılar. ben de o dönem ikinci kaptan pozisyonundayım ve sürekli oynayan bir oyuncuyum. hiç ses seda yok. bizi çağıran yok. onları adnan polat ofisine çağırdı tek tek konuştu. son maça çıkacağız, son hafta. bizi adnan sezgin odasına çağırdı. 4 kişiyi. onlara verilen rakamın aşağı yukarı yarısı. onlara yarısı peşinat verildi, bize hiç peşinat yok. iki yıllık kontratlar. ekim, nisan halinde 4 taksitte alacağız parayı. daha önceki sözleşmemizde aynı şeyi yaptılar. o dönem galatasaray'da kalma adına her türlü fedakarlığı yaptık. yine de yapmaya hazırdık. bu şekilde gelmeyi kendime yakıştıramadım. ben dedim beni istemiyor musunuz? yok istiyoruz. nasıl olacak bu iş. bu rakamı size verdik. atarsanız atın, atmazsanız gitmememizi mi istiyorsunuz? biz bir şey söylemeyecek miyiz dedim. söyleyebilirdik ama değişen bir şey olmaz dediler. ben o rakamlara kadar da düştüm. yalnız dedim bir kuruş arttırın. sizden bir adım göreyim. ben de son gün baktım hala bana gelen yok. 5'e 5 kala gittim star'da imzayı attım. içim kan ağlaya ağlaya. işin özü bu. bana yapılan böyle bir transfer görüşmesini kendime yakıştıramadım."
---
alıntı ---
yukardaki açıklama bildiğimiz at pazarlığıdır. asla yargılamıyorum. emeğinin karşılığını kuruşuna kadar istemek hakkı. peki bunu yabancı bir meslektaşı yapınca niye suçlu oluyor? niye " sırf para için geliyorlar" oluyor?
ayrıca
aidiyet duygusundan bahsetmiş. evet aidiyet güzel duygudur. şevkle, istekle çalışmayı sağlar. peki bu kavramı niye yerlileştiriyoruz? yabancı bir teknik adam veya futbolcu türkiye'de çalıştığı takıma karşı aidiyet hissedemez mi? ee, siz böyle yerli-yabancı ayrımı yaparsanız hissedemez tabii ki.
ayrıca türk takımlarında aidiyet duygusu "x takımın evladı" diye koz olarak kullanılıyor. bu kavram olmasa yani hamzaoğlu galatasaray'ın eski bir futbolcusu olmasa, taraftarlar böyle zayıf kariyerli bir hocanın galatasaray gibi büyük bir takımı çalıştırmasına sıcak bakarlar mıydı? mesela fatih terim'in "sözde" aidiyet duygusu, galatasaray takımını çalıştırırken başbakanla milli takım pazarlığı yapmasına mani olmadı. mesela h.şükür'ün aidiyet duygusu "
yabancı oyuncuların parasında gözü olmasını" açıklayabilir mi? ne işimize yarıyor bu aidiyet? takım başarız olup dibe battığında "
tazminat parası istemem" demenin bir başka versiyonu mudur? bu yüzden mi türk teknik adamlar veya türk futbolcular tercih edilmeli? sırf imzaladıkları sözleşmeden doğan haklarından feragat ettikleri için mi çok önemli bu aidiyet duygusu? mesela yeşil sahada nasıl bir etkisi var bunun? selçuk'un formasını çıkarıp bırakması veya bir sonraki maç oynanamak için bilerek kart görmesi, biz türklerin aidiyet kavramını menfaatlerimize göre yonttuğun ispatı olabilir mi? sorular... sorular... işte türk futbolun özeti bu: cevapların belli olduğu ama işimize gelmeyen sorular.
sonuç olarak bana göre futbolcunun, teknik adamın yerlisi yabancısı olmaz. işini iyi yapanı vardır, kötü yapanı vardır. tecrübelisi vardır, tecrübesizi vardır. yeteneklisi vardır, yeteneksizi vardır. "yabancılar sırf para için geliyor" şeklinde onları dışlamak çok çağ dışı ve sığ bir anlayış. bu ülkede bu anlayıştaki insanlar
elemancini(!) takımdan ayrılırken tazminat istemeyince toplu halde fena g.t oldular. bir insanın milliyetine göre ayrımcılık yapanlar da her zaman g.t olmaya mahkumlar. allah insana kullansın diye beyin, zeka, akıl vermiş. bir hocayı sadece aldığı sonuçlara, skorlara göre mi değerlendireceğiz? peki oynanan futbol, sistem, takıma hakimiyeti, takıma müdahalesi, kadro planlaması, vizyon ne olacak? mesele sadece şampiyon olmaksa bülent uygunlu sivasspor bile az daha şampiyon oluyordu bu ülkede. hem de mehmet yıldız gibi bir kazmayla. peki o zaman bülent uygun da mı iyi hoca oldu futbol dünyasında?