• 1
    galatasaray'ı sadece başarılı olup kendisine bir sevinç kattığında seven fakat üzdüğü gün itin götüne sokmakta bir beis görmeyen taraftardır kendisi. 'sevinmek için sevmedik' mottosunu savunmuyorum bunu söylerken. ne sevinmek için sevdik, ne sevinmemek için sevdik. nedensiz bir sevgidir sol yanımıza gelip duran. eğer bir sebebe yada şarta bağlı kalsaydı koşullu bir sevgi olurdu bu ve koşullar biraz çatırdığı vakit ibre başka noktalara kayardı.

    bir kızı, canına basarcasına sevmek gibi bu azizim. şehla bakışları, mona lisa gülüşü, nefertiti güzelliği için değil, sevmek gerektiği için sevmek. bir nedene bağlı kalmadan, bir koşul üzerinde zorlanmadan, bir plan yapmadan sevmek. rağmen kelimesinin hiçbir cümlede geçmediği şekilde sevmek. kötü yönlerini iyi görüp tolerans göstererek değil, ondan gelen her şeyi iyi ve güzel bilip hoşgörüyle sevmek. salt mutlu etsin diye değil, salt üzsün diye değil, salt öpsün diye değil, salt sarılsın diye değil. sadece varlığı varlığımızda olsun diye sevmek. yüzümüzü cennet suyuna bandırınca çoğalmayan, ağzımıza sıçtığında azalmayan bir şekilde sevmek. beklenen tek şeyin o olduğu bilincinden hareketle bundan âlâ hiçbir beklentiye gerek kalmadığı inancıyla sevmek.

    işte böyle sevmektir aslolan galatasaray sevgisi. işte böyle güzeldir bizim sevgilimiz. çünkü gerçek güzel azizim, bizim zorlamamızla yada sevgi katsayımızı arttırmakla güzelleşen değildir. bilakis, kendine özgü güzelliğiyle bizi kendisini sevmeye mecbur bırakandır. ben galatasaray'ı sevmek için hiçbir çaba harcamadım. hiçbir analize, hiçbir arayışa ve serüvene yelken açmadım. bir mıknatıs gibi çekti beni kendine. ne rengi beni cezbetti, ne ismi, ne tarihi. rahimden çıktığım gün annemi sever gibi sevdim galatasaray'ı. çünkü galatasaray beni, kendisini sevmeye mecbur bıraktı. hiçbir şarta, koşula, nedene bağlı olmadan, varolan tüm determenistik yapıların köküne kibrit suyu dökerek sevdim galatasaray'ı.

    'kahrın da hoş lütfun da' perspektifinden bakmayan tüm pragmatist galatasaray taraftarlarından nefret ediyorum işte bu yüzden. bana üzüntü vermeyen, bana acı çektirmeyen, hep güldüren, hep sevindiren sevgilinin ağzına sıçayım. ağlatmalı arada bir, forma ıslattırmalı, üzüntüden geceler boyu uyutmamalı. bordeaux maçının son saniyesinde sevindirip hamburg maçı bitiminde geberene kadar üzmeli, geberene kadar ağlatmalı. gerçek sevgi; sevindirdiğinde artan ve üzdüğünde azalan değilse şayet, bu teste beni tâbi tutup kaç paralık adam olduğumu, kaç kuruşluk galatasaraylı olduğumu ortaya çıkarmalıdır.

    sonsuza kadar sevinmek isteyenle sonsuza kadar sevmek isteyeni ayrıştıran tek turnusol budur vesselam.

    (bkz: galatasaray sevgisi sürecek sonsuza dek)
  • 2
    kapitalizmin getirdiği endüstriyel anlayışla birlikte ortaya çıkan talepkâr taraftarlardır aynı zamanda. bir şey almadan vermeme dürtüsüyle hareket eder, olumlu bir netice olmadığı vakit çocuk gibi mızmızlanır, sonuç odaklıdır ve asla sadık değildir. aşağıdaki pasajda çok güzel nitelenmişlerdir.

    --- alıntı ---

    “futbolda yaşanan ticarîleşme kasten yeni tip bir taraftar profilini
    tercih etmektedir; daha zengin ama, daha az ‘sadık” seyirciler.
    maçlarda hazır bulunan bu yeni seyirciler, gittikçe ‘taraftarlar’ yerine
    ‘tüketicileri’, güçlü bireysel kimliği veya bir sadakati ifade etmek
    yerine eğlence arzusunu sürdürmeyi resmediyorlardı."

    --- alıntı ---

    anthony king - sociology of sport
App Store'dan indirin Google Play'den alın