3826
daha önce de dediğim gibi sahadaki on kişinin podolski'yi taşıması gerekiyordu ama kimseler taşımadı. hal böyle olunca fiziki zaafiyetleri sahaya yansıdı ve zarar verir konuma düştü. ha aslında bu çok tatlı bir zarar vermekti, bakıyorsun gol atıyor asist yapıyor, senin skor yükünü çekiyor ancak genel toplama vurduğun zaman da verdiğinden fazlasını götürüyor. bu durumda da podolski'nin zerre kadar günahı yok. zaten kariyerinin hiçbir döneminde basan- ısıran- çok koşan- hareketli bir futbolcu olmadı ki otuz yaşını devirdikten sonra fiziki kapasitesi daha da düşmüştü. bizim yöneticilerimiz, teknik heyetlerimiz bu adamı beğenip isteyerek takıma aldılar, aldılar almasına ama ona uygun bir takım profili ise yaratamadılar. daha da vahimi ''podolski'ye uygun takım profili'' gibi bir kavramın farkına dahi varamadılar. poldi'nin oynadığı takıma selçuk inan, sinan gümüş, sneijder, bilal kısa, bruma gibi temposuz oyuncuları doldurdular.
böyle bir tabloda da normal olarak performans veremedi. bilhassa geçen sezon stoperlerin arasında o kadar çok kayboldu ki resmen maçları eksik oynadık. stoperlerle mücadele etmediği için savunmanın dikkatini de dağıtamıyor, pozisyon hatasının önünü açamıyordu. bunun yanında hem koşu mesafesinin düşük olması hem de araya kaçma gibi bir özelliğinin olmayışından dolayı hücumun uç noktasında sürekli tıkanmalar yaşıyorduk. kanatta oynayan sinan ve bruma da ancak santraya kadar koşan tipler olduğundan rakip atağa kalktığında orta sahamızda devasa bir boşluk oluşuyordu.
https://i.hizliresim.com/dGVm04.png
ne yazık ki podolski takıma istemsizce zarar veriyor diyenlere de ağır muhalefet uygulanıyordu. işte bu yüzden romantik taraftar değil de realist taraftar lazım bizlere. bazen bir oyuncuya takılıp kalıyoruz ve gözümüz hiçbir şey görmüyor. bu bir bakıma türk insanının duygusallığından da kaynaklanıyor. futboldaysa duygusallık bir yere kadar, hele hele galatasaray gibi yeniden çıkışa geçme zaruriyeti olan camialarda duygusallığa hiç yer yok. sabri sarıoğlu meselesinde yıllarca taraftarımız duygusallık yaptı, aman göndermeyelim yedekte dursun dendi. olmaz işte böyle. bunlar kar topu gibi katlanarak büyüyor ve önüne geçilmez hal alıyor daha sonra. allah'tan poldi gitmek istedi de yollarımız tatlı bir zamanda tatlı bir şekilde ayrıldı yoksa yönetimin podolski'yi gönderip yerine hareketli ve fizikli oyuncu almayı akıl edeceği yoktu.
poldi oynadığında belki hücumdayken özellikle ortadan gelen akınlarda çok sorun yaşamıyorduk ama gerek kanat akınlarımızda gerek de top kaybedildikten sonra büyük zaafiyet oluşuyordu. tabi bunu sadece poldi özelinde söylemek de analamsız, sneijder, selçuk, sinan, bruma bunların hiçbirisi çok koşan oyuncular değil. rakip kovalayıp alan daraltan oyuncular değil. ve sizin orta sahadan itibaren tüm hücumcularınız bu tipte olunca doğal olarak topu kaybettiğinizde pozisyon yiyorsunuz. galatasaray'ın 2016-2017 sezonunda yediği pozisyonların ve gollerin çoğu topun kaybedilip rakibin hızlıca üzerimize gelmesiyle gerçekleşti. çünkü topu kaybettiğimizde ileride basacak, topu geri kazanacak oyuncularımız yoktu. sneijder'i es geçiyorum bu konuda, 10 numara mevkinde oynayan bir oyuncu bu saydığım şeyleri yapmayabilir ama geri kalanları poldi de dahil bunu yapmak zorundaydı ama yapamadılar.
belki şöyle bir oyun profili geliştirilebilirdi, tıpkı mario gomez dönemi beşiktaş'ı gibi orta sahanız ve hücumcularınız çok koşan- ısıran cinste olursa ileri uçtaki oyuncunuz koşmasa dahi takım bunu kaldırabilir. hatırlarsanız atiba- necip- olcay- oğuzhan- quaresma- sosa gibi oyuncular resmen mario gomez'i taşıyor, gomez de diri kalmasının sayesinde attığı gollerle takımını taşıyordu. işte poldi özelinde yapılması gereken buydu ancak bizde de sneijder gibi büyük bir isim kadroda olduğundan onu gerçekleştiremiyorduk. yedek bırakılacak bir oyuncu değildi, oynattığında çok koşmasını da sağlayamazdın zira fiziği berbat durumdaydı kondisyon olarak. iki ucu boklu değnek misali işte.
kadro kalitesi kötüydü o yüzden katkı veremedi diyenlere katılmıyorum, poldi'nin oyun yapısı galatasaray gibi sürekli hücum etmek isteyen takımlara artık uymuyor. inter'den de bu nedenle gönderilmişti, daha doğrusu tekrar istenmemişti. arsenal'den gönderilme nedeni de hücum dönüşlerinde istenilen performansı verememesiydi. galatasaray da arsenal gibi hücum temelli bir takım olduğundan burada da olmadı. mesela poldi'yi 14 ağustos galatasaray - kayserispor maçına gomis yerine koy, skor kesinlikle 4-1 olmaz daha az bir fark olurdu. yani mesele kadro kalitesi değildi.
iki şeyi tekrardan söylemeliyim, bir: yukarıda anlattığım olumsuzluklar poldi'nin suçu değildir. onu alıp ona uygun oyun yapısını üretemeyen yönetim- teknik heyetlerdedir.
iki: podolski son yıllarda galatasaray'a gelmiş en kaliteli iki üç isimden biri olup drogba ayrıldıktan sonra en çok sevdiğim oyuncudur.
hoşçakal poldi...
https://www.youtube.com/watch?v=vvDU5vrn3M8
https://www.youtube.com/watch?v=aU1JB3KmM6Y
böyle bir tabloda da normal olarak performans veremedi. bilhassa geçen sezon stoperlerin arasında o kadar çok kayboldu ki resmen maçları eksik oynadık. stoperlerle mücadele etmediği için savunmanın dikkatini de dağıtamıyor, pozisyon hatasının önünü açamıyordu. bunun yanında hem koşu mesafesinin düşük olması hem de araya kaçma gibi bir özelliğinin olmayışından dolayı hücumun uç noktasında sürekli tıkanmalar yaşıyorduk. kanatta oynayan sinan ve bruma da ancak santraya kadar koşan tipler olduğundan rakip atağa kalktığında orta sahamızda devasa bir boşluk oluşuyordu.
https://i.hizliresim.com/dGVm04.png
ne yazık ki podolski takıma istemsizce zarar veriyor diyenlere de ağır muhalefet uygulanıyordu. işte bu yüzden romantik taraftar değil de realist taraftar lazım bizlere. bazen bir oyuncuya takılıp kalıyoruz ve gözümüz hiçbir şey görmüyor. bu bir bakıma türk insanının duygusallığından da kaynaklanıyor. futboldaysa duygusallık bir yere kadar, hele hele galatasaray gibi yeniden çıkışa geçme zaruriyeti olan camialarda duygusallığa hiç yer yok. sabri sarıoğlu meselesinde yıllarca taraftarımız duygusallık yaptı, aman göndermeyelim yedekte dursun dendi. olmaz işte böyle. bunlar kar topu gibi katlanarak büyüyor ve önüne geçilmez hal alıyor daha sonra. allah'tan poldi gitmek istedi de yollarımız tatlı bir zamanda tatlı bir şekilde ayrıldı yoksa yönetimin podolski'yi gönderip yerine hareketli ve fizikli oyuncu almayı akıl edeceği yoktu.
poldi oynadığında belki hücumdayken özellikle ortadan gelen akınlarda çok sorun yaşamıyorduk ama gerek kanat akınlarımızda gerek de top kaybedildikten sonra büyük zaafiyet oluşuyordu. tabi bunu sadece poldi özelinde söylemek de analamsız, sneijder, selçuk, sinan, bruma bunların hiçbirisi çok koşan oyuncular değil. rakip kovalayıp alan daraltan oyuncular değil. ve sizin orta sahadan itibaren tüm hücumcularınız bu tipte olunca doğal olarak topu kaybettiğinizde pozisyon yiyorsunuz. galatasaray'ın 2016-2017 sezonunda yediği pozisyonların ve gollerin çoğu topun kaybedilip rakibin hızlıca üzerimize gelmesiyle gerçekleşti. çünkü topu kaybettiğimizde ileride basacak, topu geri kazanacak oyuncularımız yoktu. sneijder'i es geçiyorum bu konuda, 10 numara mevkinde oynayan bir oyuncu bu saydığım şeyleri yapmayabilir ama geri kalanları poldi de dahil bunu yapmak zorundaydı ama yapamadılar.
belki şöyle bir oyun profili geliştirilebilirdi, tıpkı mario gomez dönemi beşiktaş'ı gibi orta sahanız ve hücumcularınız çok koşan- ısıran cinste olursa ileri uçtaki oyuncunuz koşmasa dahi takım bunu kaldırabilir. hatırlarsanız atiba- necip- olcay- oğuzhan- quaresma- sosa gibi oyuncular resmen mario gomez'i taşıyor, gomez de diri kalmasının sayesinde attığı gollerle takımını taşıyordu. işte poldi özelinde yapılması gereken buydu ancak bizde de sneijder gibi büyük bir isim kadroda olduğundan onu gerçekleştiremiyorduk. yedek bırakılacak bir oyuncu değildi, oynattığında çok koşmasını da sağlayamazdın zira fiziği berbat durumdaydı kondisyon olarak. iki ucu boklu değnek misali işte.
kadro kalitesi kötüydü o yüzden katkı veremedi diyenlere katılmıyorum, poldi'nin oyun yapısı galatasaray gibi sürekli hücum etmek isteyen takımlara artık uymuyor. inter'den de bu nedenle gönderilmişti, daha doğrusu tekrar istenmemişti. arsenal'den gönderilme nedeni de hücum dönüşlerinde istenilen performansı verememesiydi. galatasaray da arsenal gibi hücum temelli bir takım olduğundan burada da olmadı. mesela poldi'yi 14 ağustos galatasaray - kayserispor maçına gomis yerine koy, skor kesinlikle 4-1 olmaz daha az bir fark olurdu. yani mesele kadro kalitesi değildi.
iki şeyi tekrardan söylemeliyim, bir: yukarıda anlattığım olumsuzluklar poldi'nin suçu değildir. onu alıp ona uygun oyun yapısını üretemeyen yönetim- teknik heyetlerdedir.
iki: podolski son yıllarda galatasaray'a gelmiş en kaliteli iki üç isimden biri olup drogba ayrıldıktan sonra en çok sevdiğim oyuncudur.
hoşçakal poldi...
https://www.youtube.com/watch?v=vvDU5vrn3M8
https://www.youtube.com/watch?v=aU1JB3KmM6Y