hücum yönü kuvvetli, savunma yönü görece daha zayıf olan oyuncu.
eğer hücumsal aksiyonlarına bakacaksak özellikleri tatmin edicidir. mesela dün oynanan
18 aralık 2016 osmanlıspor galatasaray maçında sol bekte pozisyonunda topla buluştu, topu taşıdı, sneijder'e verdi, alacaktı top rakibe çarptı yine de önünde kaldı. eren'e eren ofsayta düşmeyecek şekilde ara pasını verdi. durmadı ceza sahası içine ve hatta altı pas içine, pas opsiyonu olabilecek şekilde kat etti. ama eren vurmayı tercih etti. aynı şekilde bir önceki haftada eren'in yüzde yüz kaçırdığı pozisyonda asist olacak pası veren de carole'dü.
orta yapmıyor olabilir. orta bir hücum opsiyon mudur, evet. gol olur mu, olur. (bkz:
18 aralık 2016 osmanlıspor galatasaray maçı) en yakın örnek. bizim gibi her yüksek topun tehlike arz ettiği takımlara karşı, elbette tehlikeli ve başvurulması gereken bir silahtır. gel gör ki, orta öyle çok önemsenecek bir hücumsal aksiyon değil.
sanırım dr. gürkan kubilay bahsetmişti ve sanırım bahsettiği program da şudur :
https://www.youtube.com/watch?v=PDxhqsJ-HKg yapılan 100 ortanın 2'si 3'ü gol oluyor ve bu sadece türkiye ligi için geçerli değil, dünyada da böyle. elinizde didier drogba ya da ibrahimovic olmadıktan sonra bir anlamı da yok orta açmanın. ya da orta açmıyor diye karalar bağlamanın.
yanlış anlaşılmak istemediğimden konuyu açmak gereği duyuyorum. sıfıra inip yapılan paralel ve sert toplar, bilinen ve caner erkin'in bolca kullandığı ortalardan farklıdır. gol olma ihtimali daha yüksektir. ki bunu türkiye liginde en iyi fenerbahçe şener ile yapıyor. keza, bir zamanlar da gökhan gönül bu işin ehliydi. bu işleri pek fazla ve hatta hemen hemen hiç denemiyor. evet. bu konuda hemfikiriz.
ayrıca hiç orta yapmıyor değil. geçen sene adrese teslim ortalarının bir bir nasıl harcandığı izlemek isterseniz, daha önce paylaşılan şu
https://www.youtube.com/watch?v=WoW4vHDh6rY vidyoyu izleyebilirsiniz.
gel gelelim sıfıra inme mevzusuna. inmiyor veya inemiyor, denilebilir. indiğinde topla buluşturulmuyor ya da buluşamıyor. maçları çıplak gözle veya carole'e odaklanarak izlerseniz, bir çok defa dip çizgiye yaptığı topsuz koşuları görürsünüz. ama ne bruma ne de sneijder topu önüne bırakmıyor. daha çok carole'ün bir adamı -genellikle beki- kendisiyle beraber götürmesinden yararlanıp içe kat etmeyi tercih ediyor oyuncularımız. bu oyuncunun o an için yaptığı bir tercih meselesidir. keza sneijder'in oyun aklının önünde tövbe isterim. bakınız, burada bir savunma yapmıyorum. dediklerimden bu doğrudur, bu yanlıştır anlamı çıkmasın. bahsettiklerim sadece gözlem.
işin savunma kısmında, söyleyecek pek bir şeyim yok. kötü yaptığı şeyler var, iyi yaptığı şeyler var. mesela ilginçtir, yüksek top bırakmaz pek. karşısında kanat oyuncularının olmasından kaynaklı olabilir. adamının karşısında kalır. pozisyonunu bolca kaybeder. arkasına adam da kaçırır. bunların örneklerini bolca
18 aralık 2016 osmanlıspor galatasaray maçında gördük. ama savunmanın bir takım işi olduğu unutulmamalı. kendisinin hatasıyla yediğimiz düşünülen ilk gol de kolektif bir çabanın ürünüdür.
çok absürd bir hata olmadıkça, savunma hatalarında tek bir kişiye sövmemeye çalışırım. bakın çalışırım diyorum, çalıştığım ama başaramadığım zamanlar oluyor. ki savunmada her şeyin yanında konsantrasyon çok önemli. kaybettiğiniz zaman kötü şeyler oluyor.
sözün özü lionel carole, '18 aralık 2016 osmanlıspor galatasaray maçı' özelinde kötü oynamıştır. ama üstü çizilecek bir oyuncu değildir. kötü özelliklerinden çok, iyi özellikleri olan, fiyat performans olarak neredeyse maksimum verim aldığımız bir oyuncudur. üstünü çizip, daha iyisini almak için uğraşmak derdine düşülmemelidir. çünkü oraya gelene kadar takımın anasını ağlatan birçok mevkii var. sağ kanadımız, orta sahamız, defansın göbeği, belki santrafor. yani takımda muslera ve sol tarafımız ve belki de sneijder'i de ekleyebiliriz buraya, işleyen ya da işlemeye çalışan bir çarkımız yok. bu bölgelerin aciliyetle kuvvetledirilmesi şart oğlu şartken kendimize iş arıyorsak orası başka.
tüm bunlar göz önüne alındığında oynayadursun.