- doktor bey, basın sözcüsü olduğumdan beri, sürekli konuşma ihtiyacı hissediyorum, sizce bu normal mi?
- normal levent bey, mesleki deformasyon böyle bir şey.
- ama her yerde konuşuyorum artık ben.
- göreviniz icabı, nerde, kime, hangi içerikte konuştuğunuz çok önemli, buna dikkat etmelisiniz.
- doktor, anlamıyor musunuz? ben duramıyorum. sabah şirkete gelirken, yolda görüntülü konuşma yapan birinin elinden telefonu kapıp
küçük sneijder'i çekiştirdim.
- nasıl
küçük sneijder?
- xess xava'yı işte.
- ha, ben de bir an şey---
- "çok tatlı çocuk, ilerde galatasaray'da görev alacaktır," falan bir anda anlatmaya başladım adamın japonya'daki eşine. duramıyorum.
- hmm. küçük bir test uygulayacağım size şimdi. lütfen aklınıza ilk gelen şeyi düşünmeden söyleyin.
- olur. ben zaten dobrayımdır, ağzıma geleni söylerim, görevi de yarın bırakırım, mis gibi aile yaşamım var, zerre skimd---
- tamam durun lütfen, tamam! başlıyorum... podolski?
- para.
- selçuk?
- tavla.
- tek kelime cevap vermek zorunda değilsiniz bu arada.
- okey.
- riekerink?
- siekerink.
- hmm. şimdi telefonun kamerasını açıyorum...
- gaasaray gelecek ay çok büyük paraya kavuşuyor, elli altı transfer yapacağız ama ah o uefa piçi yok mu, dursun başkan iddaa'yla ilgili yeni bir sistem geliştird---
- levent bey, sizin sağlığınız kötü bozulmuş. tavsiyem: siz bu görevi en kısa zamanda bırakın.
- öyle mi olmuş? medyayı arayıp istifa ediyim ben o zaman.
- bir süre de kameralardan uzak durun.
- güzel telefonmuş seninki, kaç megapiksel?
- on levent bey. görevi hemen bırakın, tamam?
- tamam, cavanda adam değil bu arada.
- off levent bey...