• 27
    bugünkü köşesinde şike cezasına yapılan indirim üzerine yazmış.

    --- alıntı ---

    neden aklanma değil de indirim peşindesiniz?

    bizim adalet sistemimizin pek çok "adaletsiz" yanı var.
    özellikle suça ceza oranları ve tutukluluk süreleri konusunda sistem dökülüyor!
    fakat kamuoyu hepsini bıraktı, şike suçuna verilen cezayı konuşuyor.
    onu da geçtim...
    hiçbir konuda anlaşamayan dört partinin grupları şikeye cezada çok ciddi indirimler yapan yasa teklifi üzerinde birleştiler. düşünebiliyor musunuz, mhp ve bdp bile bu konuda anlaştı! (son dakikada öğrendim ki bdp imzasını geri çekmiş.)
    dün bu yazıyı yazmaya başladığım sırada yasa teklifi ortak imzayla meclis adalet komisyonu'na verilmek üzereydi! teklif yasalaşırsa, tabii tutukluluk süreleri de düşecek.
    garip bir durum!
    alttan alta bir tür hukuki "kıyakçılık" sanki!
    üstelik yakın zamanda hem başbakan, hem de bakan'ın böyle bir değişikliğe açık biçimde itiraz etmesine rağmen kulüpler yolundan dönmedi. sonunda bu noktaya geldik.
    akıl alır gibi değil!
    daha doğrusu, akıl bu "dolap"ları sindirmek istemiyor!

    ***

    futbolla ilgilenmeyenler olup biten gariplikler karşısında "bana ne!" deyip başlarını çevirmemeliler.
    çünkü sadece futbol meselesi değil bu!
    sormalıyız...
    bu meclis bir hukuk yanlışını çözmek için hızla çalışacaksa ve dört parti bu yolda birleşecekse, öncelik şike ve şikecilerde mi olmalı, diye sormalıyız.
    mesela gelin...
    adalet mağduru öğrenciler konusunu ele alalım.
    birçoğu henüz lise öğrencisi yüzlerce öğrenci. aralarında tutukluluğu iki yıldan fazla sürenler var. daha sonra beraat etseler bile bu süreçte okullarından atılıyor, bir daha dönemiyorlar.
    bir de istenen cezaları düşünün. mesela "parasız eğitim istiyoruz" pankartı açan gençlere, köhne kanunlar yüzünden 15 yıl hapis isteniyor. 12 eylül'ü kınayan basın açıklaması yapanlar 17 yılla yargılanıyor.
    her akşam tv'lere çıkan birtakım insanlar, şike için istenen cezaların insanlıktan uzak olduğunu söylüyor. peki aynı şeyin bu gençler için söylendiğine hiç tanık oldunuz mu?
    hayır!

    ***

    ey milletvekilleri...
    bilin ki...
    şikecilere ceza indirimi konusunda gösterdiğiniz gayretin fanatik takım taraftarlarından alacağı alkış taş çatlasa bir hafta sürer! sonra herkes kendi yoluna gider.
    ama bu teklif yasalaşırsa, milletle aranızdaki bağ incelir; hepinizin üzerinde kalıcı kuşku bulutları oluşur.
    şimdi hem partilere, hem de kulüplere soruyorum. neden aklanma değil de, indirim talep ediyorsunuz? aklanmaya inanmıyorsanız...
    boğazımıza kadar şikeye batmışız demektir!
    ve bu durumda sizler en iyi yolun ceza indirimi yoluyla "birileri"ni kurtarmak ve dosyayı kapatmak olduğunu düşünüyorsunuz!
    yazıklar olsun, böyle futbol ve adalet anlayışına!

    --- alıntı ---
  • 28
    bugün a haber kanalındaki 90'a programında televizyondaki spor programlarında günaşırı savunma avukatlarının çıkıp dava sürecine etki etmeye çalıştıklarını ve medyanın bu tutumunu aynen devam ettirdiği gerçeğini dile getirmiştir.

    evet bu kadar kaypak ve şikeye prim veren bir medya ile dürüst futbol isteyen bizlerin işi cok zor. ülkenin başbakanı ve muhalefet parti liderlerinin bile şike cezalarına indirim konusundaki tavırları insanın aklına gelince lanet olsun liginize de futbolunuza da diyesi geliyor insanın!
  • 29
    sabah gazetesindeki yazısında türkiye'deki yönetici gerçeğini anlatmaya çalışmış. okunması ve okutulması gereken bir yazı.

    --- alıntı ---

    (gbkz: "halkın kulübü" palavrası!)
    artık kesinkes anladım ki, kulüp taraftarlığı denen şeyin acıklı bir yanı var. o aşk, o bağlılık güzel belki! ama kulüplerin yönetici seçkinlerinin kafalarında dolaşan tilkilerle taraftarların kalbindekiler arasında uçurum var, uçurum!

    ***

    hepsini geçtim, şunca yıllık gazeteciyim...
    sıradan taraftarı "insan" yerine koyan çok az kulüp yöneticisi gördüm.
    öyle kulüp başkanları bilirim ki, fanatik taraftarlarla karşılaştıklarında içlerinde kabaran tiksinti duygusunu gizleyemezler.
    taraftar "nankör mahluk"tur onlara göre; en hafifinden "başağrısı"dır!
    müşteri olamayan, yani bilet, dekoder, forma almayan taraftarın bu başkanların gözünde hiçbir değeri yoktur.
    yine de ne yapıp eder, kendilerini kahraman gibi gösterip taraftarı bağlamayı becerirler!

    ***

    futbol dünyasının iki büyük efsanesi vardır. birincisi...
    "biz bir aileyiz" teranesidir.
    taraftarlar pek ciddiye alır bunu ama yönetici seçkinler gülüp geçerler!
    bir de renk aşkını kullanarak taraftarlar arasından kendine "asker" yaratanlar vardır. üç beş taraftarı kullanıp etrafa dayılanmaya bayılırlar.
    düşünün, nasıl bir aileyse bu, baba hep baba kalır ve çocuklar (yani taraftarlar) da hep çocuk!

    ***

    futbol dünyamızın ikinci büyük efsanesine gelince...
    yürek parçalayıcı bir aldanış ve aldatıştır! büyük kulüplerimizin "halkın kulüpleri" olduğu palavrasından söz ediyorum.
    oysa kulüpler, hele özellikle üç büyükler devlet, sermaye ve siyaset seçkinlerinin operasyon aygıtlarıdır.
    şimdi soruyorum...
    futbol denen bu oyunu seviyoruz, tamam da...
    her şeyi kontrol etmek isteyen holding patronlarının, iktidara çengel atmış siyasetçilerin, güç odaklarıyla kalıcı bağlantılar kurmak isteyen yüksek bürokratların kalbimizdeki saf bağlılık duygusuyla kedi fareyle oynar gibi oynamalarına daha ne kadar izin vereceğiz?

    --- alıntı ---

    http://www.sabah.com.tr/...kin-kulubu-palavrasi
  • 32
    --- alıntı ---

    geçen gün eurosport'ta giro italia'yı, yani italya bisiklet turu'nu türkçe anlatımla izleyeyim dedim...
    bisiklet konusundaki bilgilerinin sahiciliğine aşina olduğum eurosport anlatıcıları, sağ olsunlar...
    esas görevlerini bir yana bırakıp ne çok kitap okuduklarını, italyan marksist hareketler tarihini ne kadar iyi bildiklerini, spor makalelerini new yorker gibi dergilerden takip ettiklerini falan gözümüze gözümüze soktular. iyi, güzel.
    derken laf gezi eylemlerine geldi, parktaki "medeniliği" uzun uzun övdüler.
    sonunda lafı gezi parkında gördükleri esprili bir pankartın ne çok şey anlattığına bağladılar.
    pankart diyormuş ki; "böyle medeniyet isviçre'de bile yok!"
    eh, ne denir buna?
    kapkaranlık bankacılık ülkesinin steril ve küçük dünyasına "medeniyet" diyen solculuğu hangi avrupalı ciddiye alır?
    içerde de bizim halk gülüp geçiyor.
    sen o kadar oku, öğren, ezberle! yine de hem içerde, hem dışarda hep ofsaytta kal!
    buna çıldırıyorlar işte!
    artık "acaba neden?" diye düşünmeye başlamanın zamanı gelmedi mi?

    --- alıntı ---
    http://www.sabah.com.tr/...si-olmayan-baticilik

    --- alıntı ---

    haşmet babaoğlu, 1955 yılında, bursa’da dünyaya geldi. çok genç yaşlarda ailesi ile beraber istanbul’a taşınan babaoğlu çocukluğu ve gençliğini bu şehirde geçirdi.
    istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi sosyoloji bölümü’nden mezun olan babaoğlu, yüksek lisansını da aynı bölümde tamamladı. okulu bitirmesinin ardından uzun bir süre boyunca işsiz kalan babaoğlu, bu dönem boyunca ağırlıklı olarak ansiklopediler için yazdığı telifli yazılardan gelen paralarla geçindi.

    gazetecilik mesleği aklında yokken, garip bir tesadüf sonucunda nokta dergisine giren babaoğlu, daha sonraki yıllarda çeşitli dergi ve gazetelerde editörlük ve köşe yazarlığı görevlerinde bulundu. spor yazılarına o yıllarda yeni kurulan yeni yüzyıl gazetesinde başlayan başarılı yazar, gazetenin kapanışına kadar bu yazıları sürdürdü. aldığı olumlu tepkilerin de etkisiyle spor yazılarından bir daha hiç kopmayan babaoğlu, yeni yüzyıl’ın ardından sırasıyla yeni binyıl, sabah ve vatan gazetelerinde yazılarını sürdürdü.

    köşe yazılarının yanı sıra edebiyata da el atan babaoğlu, toplam dört adet kitap piyasaya çıkarttı; herkes birbirine sevgi herkese karşı (1998), bekle beni gelmeyeceğim (2001), rüyalarını ver bana (2003) ve haydi kıralım hayallerimizi (2004)

    babaoğlu halen atv’de yayınlanan yaşamdan dakikalar adlı söyleşi programının sunuculuğunu yapmaktadır ve de 2002 yılından bu yana ntv’de yayınlanmakta olan, ülkemizin en fazla izlenen spor programlarından birisi olan 90 dakika’da fuat akdağ ve hıncal uluç ile beraber, ağırlıklı olarak futbol üzerine olmakla beraber her türlü spor üzerine düşüncelerini paylaşmaktadır

    --- alıntı ---

    birinci alıntı haşmetlerinin caner eler için yazdığı yazı ki isim zikretme gereği bile düşünmemiş. ikinci alıntı ise haşmetlerinin internette bulunan biografisi. paşam tamamen tesadüfler ve hayat şansının yanında olması sebebiyle medyada bir yere gelmiş, bulunduğu ortamlardan veya aile geçmişi sayesinde tipik beyaz türk sıfatına uyan buna uygun bohem bir hayat süren dolayısı ile halk'tan kopan ve kendisini onlardan üstün gören sınıfın silahşörlerinden birisidir. bir nevi hıncal ulaç'un kötü bir replikasıdır. caner'i gizli özne olarak belirttiğ yazıdan da anlaşılacağı üzere kötü olan kalemini patronları için düzen için iyice satmış layığını bulmuştur. ama unutmasın ki herkes ölür ve tarih herkesi bir şekilde yazar!

    bu arada beğenmediği küçümsediği caner eler'in de hayatından küçük bir parça yazacağım haspel kader belki bir yerde bu entryi görür de belki utanır.

    --- alıntı ---

    kimi hayatlar vardır. çoğumuzunki gibi sıradan. ortalama sağlıklı bir hayat, hayatını idame ettirecek ortalama bir maaş, ortalama bir ilişki. bu liste uzatılabilir. ancak bu "ortalama"lar arasında, "ortalama"nın ne kadar önemli olduğunu; bu listeden bir madde eksildiğinde anlayabilir insan. işte o noktada mücadele başlar, azim başlar, sıradışılık başlar. işte böyle bir azmin öyküsü caner eler. 20 yaşında kemik kanseri olduğunu öğrenmiş. hem de itü'de profesyonel olarak basketbol oynadığı sırada. sekiz yıl boyunca bir dizi ameliyat geçirmiş, sayısız kemoterapi seansına girmiş. ancak tüm bunlar olurken o yılmamış, hasta yatağında sayısını hatırlayamadığı spor ansiklopedisi bitirmiş, o da yetmemiş, iki yabancı dili daha ( ispanyolca ve italyanca) simultane çeviri yapacak düzeyde öğrenmiş. tedavinin son zamanlarında eurosport'a başvurmuş, o'nu karşılarında koltuk değnekleriyle gören yetkililer çok şaşırmış, ancak mutlu son, kendisi tam 5 senedir eurosport'ta çalışıyor, aynı zamanda ntv'de euroleague maçları anlatıyor.

    o'nu ekranda, fransa bisiklet turu zamanında champs-élysées'deki bir kitapçının tanıtımını yaparken ya da bir federer maçında, federer'in çocukluğuna dair bilgiler verirken bulabilirsiniz. bisiklet, tenis, atletizm ve basketbol anlatıcılığının bana göre ülkedeki açık ara bir numarası. sıradan bir maçı bile verdiği bilgilerle, anlattığı ilginç hikâyelerle bir şölene çeviriyor, anlatımındaki coşku hiç bir şekilde düşmüyor.

    azim, mücadele, sıradışılık. ortalamaların çok ötesinde.

    --- alıntı ---
  • 35
    https://mobile.twitter.com/.../1021836652321427458

    --- alıntı ---

    fransa bisiklet turu bugün yerel çiftçilerin protesto gösterisiyle durduruldu. polis göstericileri yüzlerine biber gazı sıkarak dağıttı,bisikletçiler de gazdan etkilendi.. peki bizim pek demokrat solvcu/gezici @eurosport_tr yorumcuları ne yaptı?

    --- alıntı ---

    adam solculuğa takmış.bir üst entry'de de giydirmiş. oha daha üst entrylerde de giydirmiş eurosport'un türk spikerlerine.
    sen a spor izle, trt izle haşmet.

    adamlar 4-5 saat bisiklet yarışı anlatıyorlar. konu bazen ülkemize de geliyor. kusra bakma da gerçekleri korkmadan söyleyebiliyorlar.
    peki sen söyleyebiliyor musun?

    edit: bu da güzel insan caner eler'in cevabı:
    https://twitter.com/.../1022231476690190336

    --- alıntı ---

    eleştiri her zaman olabilir, biz bunu saygıyla karşılarız ekipçe. ancak burada bir iftira ve yalan söz konusu. ilk başta olay tam olarak ekrana yansımadı.kısa bir süre ekrana yola yuvarlanmış saman balyaları yansıdı ve çiftçilerin protestosu ile yarışın durduğu haberi geldi.

    buna da bisiklet sporu terminolojisinde etap nötralize oldu denir. (yani şu anda yarışılmıyor ve imkan olursa devam edecek etap). sonra jandarma tarafından biber gazı kullanıldığı anlaşılınca ve bize haberi ulaşınca yayında fransız kolluk kuvvetlerinin bunu yapmasını eleştirdik.

    olayın gerçeği budur efendim. burada bir yalan söylenmiştir hakkımızda. nedenleri malumdur. bilginize arz ederim. sevgiler, saygılar.

    --- alıntı ---
  • 38
    bu kadar entellektüel bir adam nasıl bu kadar sığ bir adama dönüştü; insan gerçekten hayret ediyor. bağdat caddesinde büyümüş, babası hüsamettin amcanın deyimiyle çocukluğundan beri deli gibi kitap okuyan, aydın, iletici bir insanken son on senede geçirdiği evrim sonradan da cahil olunabildiğinin kanıtı gibi. kendisinin “bekle beni gelmeyeceğim” adlı kitabını okumuştum. aşk insanı biri nasıl bu hale dönüşür, gerçekten hayret birşey...
  • 41
    gezicilerle ve demokratlarla alakalı karın ağrısını geçtim de, eurosport spikerlerinin elin fransız polisine gösterdikleri tepki neden bu kadar zoruna gitmiş anlamadım. polis bizim polis değil, ülke bizim ülke değil, çiftçi bizim çiftçi değil, dert bizim derdimiz değil. masum bir twit olmadığı da burdan belli zaten, adam resmen "alakalı alakasız herhangi bir olay olsa da çaksam şunlara" demiş.

    bir değişik insan.
  • 44
    gidip ılık götlü solculara giydirirsin anlarım da(ben de giydiriyorum haklı olarak), gezici sana ne yaptı lan? biz gezi parkı zamanında üzerimizdeki despot baskı yüzünden sokaklara cıktık. yasam tarzımıza karısılmasın istedik.

    milliyetci, atatürkcü ve laiklerin cıglıgıydı gezi parkı(selahattin gezide darbeyi gördüm demisti düsünün). araya karısan üc bes zibidiyi gösterip de gezicilere bok atmak cok kolay aq.

    sakalından da utanmayan bir adamdır hasmet.
  • 45
    fransa bisiklet turuyla ilgili yazdığı saçma yazıyı eleştiren bir tweet atmıştım. adam iki gün sonra twitter sayfamda dolaşıp "adamlığı senin gibi kripto zibidilerden mi öğreneceğim?" yazdı. sonra da tweet'i silip, engelleyip kaçtı.

    bu arada; yazısına yaptığım eleştiri de "sol ideolojiyi/gezi parkı eylemcilerini eski sevgili gibi kıskanmasıydı". gerçekten de adamı çok güzel tanımlamışım. ben eski sevgilimden bile böyle trip yemedim.
  • 47
    kendisi ile ilgili kişisel fikirlerimi yazsam entry gg olmakla kalmaz beni dava eder öyle karaktere!! sahiptir.

    yıllarca kendini entelektüel diye pazarlayabilme becerisine sahip olmuş bir şahıstır. iktidarın gücünü arkasında aldığı için boş boş ahkam kesmekten başka bir meziyeti olmayan, fransa bisiklet turu ile ilgili caner eler'e ayar vermeye çalışırken ayarın hasını yiyen bir şahıstır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın