futbolun gölgesinin; parlak ve şaaşalı kapitalizm ışıklarına esir olmadığı zamanlarda oynanırdı, güzel memleketimin stadlarında. her cimbomumun maçı ayrı bir zevk, ayrı bir heyecan olurdu. küçücük avucumun biri babacığımın elinin içinde; "kaybolmasın aman" diye tembihlediği, sıkı sıkı tuttuğum "mabede giriş davetiyem" ise diğerinde olurdu.
ya da ortak oturduğumuz tribünlerdeki dostlukları hatırlatır bana o geçmiş zaman; aynı kıza sevdalandığımız, birlikte misket yuvarladığımız, "mahallenin gol kralı o olsun" diye bomboş kaleye "rambo yusuf" misali çekilerek, o en değerli anı "ona" bıraktığımız eski ama farklı renklere gönül vermiş arkadaşımı.
mabedin şimdi birer "kör kuyuya" döndüğü "tek göz" bilet gişelerinin önünde, ceplerini karıştırarak bilet paralarını denkleştirmeye çalışan delikanlılar, bir zamanların güzel mecidiyeköyümün "sucu" satıcıları, "kör" rolü yapan ama o sucudan su isteyen bedavacıları...
gittiğim her gündüz maçı hafızalarıma kazınmıştır; 70'lerde wien, kayseri, 80'lerde neuchatel, sarıyer....böyle gider bu liste.
herşey gitti; eski sevgililer, misket oynayanlar, delikanlılar! gençlik bile geride kaldı. bir tek sen terketmedin cimbomum beni, bir de anlatılmaz sevgin....şimdi duydum ki, mabet de gidiyormuş buralardan! nereye gidersen git cimbomum, gündüz ya da gece, yakın ya da uzak, kalbimde sevgin oldukça, gündüzün ışıkları gibi aydınlatacaktır yolumu.....
şimdi sormak zamanı babacığım: soğuktan buz kesen avuçlarımı hangisi daha sıcak tutardı? sevgi dolu ellerin mi, icabında bir küçük kağıt parçasını destan kabul ettiğim cimbomumun sevgisi mi?
başka bir renge gönül vermiş "gol kralı" arkadaşım, bizim dostluğumuz aydınlatmaya yeter o karanlık stadları. ne kapitalizm ne de emperyalizm bozamaz dostluğumuzu, kapatamaz "gündüz güneşimizi", eminim yukarılarda biryerlerde sallıyorsun "anne" kokan kaşkolünü bana...
selam olsun....
(bkz:
hayatimin en guzel gunlerini bana galatasaray yasatti)