aslında bu futbolcular kendilerini geliştirseler çok iyi yerlere gelebilecek düzeydeler. (bkz: aydın yılmaz) gayet iyiye gidiyor. fatih terim'in de gözüne girmek üzere.
2
zaten yüzde 99'u 1,65 boyunda emre çolak, sabri sarıoğlu veya arda turan gibi bücürlerden oluştuğu için bir yere varamıyoruz. aralarından bir messi çıkacak ümidiyle mi bilerek ufak adamlar yetiştiriyorlar anlamıyorum.
fransa ve almanyayı örnek alsınlar, eşek gibi 2 metre boyundaki adamları yetiştirmeye çalışıyorlar.
başarının anahtarı da budur. fizik kuvvetli olmalı.
galatasaray altyapı organizasyonu direkt kendisi hüsran olduğundan, ürünlerinin hüsran olmaması tamamen oyuncunun yeteneğine, bireysel mental gelişimine ve şansına kalıyor.
benim için olmayanlardır. bir tek cem sultan ve cafercan' ı belki hüsran olarak görebilirim. diğerlerinden zaten beklentim yoktu. arda' yı seversin sevmezsin ama arda' nın özel bir oyuncu olduğu zaten daha ilk oynadığı hazırlık maçında belliydi.
sorunun fizik güçle alakalı olduğunu düşünmüyorum. sorun hem yeteri kadar yetenekli adamlar olmaması, olanın da hemen ''forvet arkası serbest adam'' mantığıyla yetiştirilmesi. biz istiyoruz ki altyapı bize messi versin! hayır vermesin. mesela 14 16' nın en teknik adamını alıp sağ beke koysunlar ve 5 sene sonra a takıma çok teknik bir sağ bek versinler, ama yok. yetenekliyse, adam geçiyorsa illa hücum oyuncusu olacak. ondan sonra işte altyapıdan gelen stoper top kontrol etmekten aciz oluyor. e yetenekli denip de hücum oynatılan adam da o kadar yetenekli olmadığından hücumda da verimli olamayıp yok olup giriyor. bunun dışında zaten altyapıda büyüklerin elini öp, büyüklerin önünden geçerken ayağa kalk gibi gereksizliklerin dışında bir halt öğretildiğine inanmıyorum. altyapıdan gelen oyuncular bırakın vizyonlu olmayı, dil bilmeyi falan; daha kendini ifade edebilmekten acizler.
allah allah kimse yazmamış halbuki bir (bkz: emre belözoğlu) gerçeği var. altyapımızda da oynamıştır kendisi. her ne kadar olağanüstü bir futbolcu olduğunu düşünsem de "zeki, çevik, ahlaklı" üçlüsünden en önemlisi olan spor ahlakından oldukça yoksun bir sporcuydu. onu yetiştiren camia için tek kelimeyle: hüsran.
10
mustafa kapı'yı görünce aklıma geldi. geçenlerde bir yazar arkadaş altyapımızdan çıkan oyuncularla ilgili kulübümüzün çok isabetli kararlar aldığını yazmıştı. bir şekilde bunu kulüp olarak kültür haline getirebilmişiz. galatasaray altyapıdan çıkma bir futbolcuyu gönderiyorsa haklıdır.
güzel şeyler yaşatmış olsa da kariyerinin başındaki beklentilerden sonra futbolu tamamladığı nokta benim adıma hüsran oldu. büyük işler yapacağını hayal ettirmişti.
diğer yazılan isimlerin çoğu bende hüsran yaratmadı çünkü altyapı seviyesindeki performansın benim nezdimde pek önemi yok.
bir çoğu umut bağlayıp yok oluşlarına şahit olduğumuz zamanın genç yetenekleridir. yazılmayanlardan ilk aklıma gelenler (bkz: oğuz sabankay) (bkz: anıl karaer) (bkz: zafer şakar)
22
trabzonspor'da oynarken galatasaray hakkinda yaptigi rezil aciklamalarla camiamiza ne kadar buyuk bir nefret besledigini defalarca tekrar eden uğur demirok bu husranlardan biridir. boyle bir karaktere sahip, yedigi kaba pislemeyi marifet bilen bir oyuncunun yolunun kulubumuzle bir sekilde kesismis olmasi cok buyuk talihsizlik.
23
benim için en tepedeki iki isim gökhan çıra ve uğur demirok'tur. insan yeteneksiz olabilir, yeteneği büyük takım seviyesinde olmayabilir ama karakter bambaşka bir konu. diğerlerinin başarısızlıklarını veya yaptıklarını yine bir mantık çerçevesinde kabullenmesem bile anlayabilir, empati vs kurabilirim.
ama bu iki karakter yoksununun yaptığı terbiyesizlikler, hiçbir kaba sığmaz.