her boku bildiğini zannedip kendi yorumunu allah ayeti gibi sunan taraftarlar. örnek twittetdan geliyor;
"tek forvet oynayacaksak o forvet sprinter olmalı!" sebep? sebep yok. çünkü maç berabere bitti ve o, üstün futbol bilgisiyle teşhisi koydu.
114
gönül verdiğiniz klübün çok rahat 3 puan alabileceği bir maç sonrası o 3 puanın gelmemesi sonucu oluşabilecek bir senaryodur. son izlediğimiz kayserispor maçı sonrası sadece futboldan da değil hayattan da soğudum* kendime gelmeyi bekliyorum.
115
açık ve net olarak galatasarayın tatsız tuzsuz futbol oynamasıdır. takımımız iyi oynayınca diğer tüm takımların maçlarını daha bir zevkle izlerken takımımız kısır futbol oynayınca insan futboldan soğuyor.
117
takım farketmeksizin taraftarların fanatiklikleri ve devamlı hakemi suçlamaları, hiçbir hakemi beğenmemeleri.
149
affedersiniz ça*kur ri*espor isimli kulüp. sadece ülkeden umudumu kesmekle bırakmıyor, resmen futbol oyunundan soğutuyorlar.
rizeli arkadaşlardan çok özür diliyorum ancak bu kulübün iğrençliği nezdimde kelimelerle anlatılamaz.
ben de hataylıyım ama hatayspor'dan nefret ediyorum 2020-2021 sezonu yüzünden mesela.
rize, kasımpaşa, başakşehir ve hatta karagümrük. hiçliğe kadar düştüklerini görmemiz dileğimle!
196
bu entryde biraz içimi dökmek istiyorum.
benim futboldan soğuma sebeplerim ülke futbolunun her köşesinde şımarık, akıldan ve mantıktan uzak, tembel, algıcı, ahlak yoksunu insanların olması. ülke futbolu ekonomik açıdan rezalet durumda kulüplerin para harcaması parası olduğu anlamına gelmiyor üstüne bir de katar'dan arabistan'dan önce son durak mentalesi ile transferler yapılmaya devam edince buraya sürekli doymuş, içinde futbol ateşi sönmüş oyuncular geliyor. geldikleri yerde gördüğü şey bırakın 5 büyük lig temposunu balkanlar, iskandinavya veya belçika, hollanda temposunda bile olmayan, yavaş, halı saha maçından hallice bir futbol ortamı. maçlar sahada oynansa da saha dışında bitmek bilmez bir algı var. herhangi bir takımda 3 maça çıkmış futbolcu kendisini yıldız addediyor. zaten düşük şiddette yapılan antrenmanlar sonrası bireysel çalışma yok. helen herkes ilk üç ay fark yarattıktan sonra ortama ayak sağlayıp sporculuktan uzak bir hale geliyor. bu saydığım her şey aslında kendimize ve yaptıklarımıza saygımız olmadığının bir göstergesi. çalışmaya inanmıyoruz bir şeylerin anca çalışma harici durumlarla olacağına inanıyoruz. aslında kendimize inanmamış oluyoruz. başarılı olmak mı gerekir iyi olduğum için değil iyi algı yaparsam bir şeyler elde ederim deyip algı peşinde koşuyoruz, iyi olduğum için değil kazanmak için her yol mübah zihniyeti ile ahlaksızlık yaparsam başarılı olurum diyoruz, bir şeyi beğenmediğimiz zaman örneğin herhangi bir bölgede futbolcu eksiğimiz var hadi yenisini alalım diyoruz hiç çalışıp daha iyi olalım diye bir derdimiz yok böyle dertleri olanları da tercih etmiyoruz. bize sadece algıları doldurabilecek yıldız, tecrübeli, editlere konu olabilecek kişiler lazım. bu sürekli bir şeyleri satın alarak başarıya ulaşma fikri nedeniyle her şeyi satın alabilerek çözmeyi planladığımızdan gerçekleri de göremiyoruz çoğu zaman. örneğin galatasaray'ın sol bek problemi yok galatasaray'ın orta sahada alan kaplayan orta saha ve sol önde orta saha ve defansa yardımcı olabilecek oyuncu problemi var. ama devamlı sol bek üzerine yorumlar yapıyoruz çünkü o aksıyor gözümüzde. bunun bir takım oyunu olduğunu parçaların birbirine etkisi olduğunun farkında değiliz çünkü bu şımarıklık, bu tembellik bizi kolektif düşünmekten uzaklaştırıyor. bahsettiğim şeyler sadece futbolumuzun sorunları değil. bugün baktığımız zaman zaten konuştuğum şeyler futbol içi durumlar değil biz artık hayata böyle bakıyoruz. cumhuriyet ideali çalışmak ve dünya ile boy ölçüşmek üzerine kurulmuşken bugün çalışanın enayi sayıldığı işini bilen kişilerin makbul olduğu bir ülkede yaşıyorsak 3 maç oynayan topçudan trip de yeriz, gazetecilere haber sızdıran başkan da görürüz, göbek yapıp mabadını yerinden hareket ettiremeyen ama milyonları günü gününe cebine indiren sporcularda görürüz, cebinde üç kuruş para yokken beş kuruşluk bilet, forma, kombine üçgeninde harcama yaptırılan adamların sistem tarafından oluşturulan şımarıklığını da çok görürüz.
118
kişisel reklam peşinde koşan yöneticiler, yaptığı mesleğe saygı duymayan futbolcular, artık metal yorgunluğu taşıyan anadolu takımlarının yerli teknik direktörleri, sürekli borç içinde olmaya bağlı olarak ffp dolayısıyla futbolcu alamamak, seyircisiz maçlar, yayıncı kuruluş, tff, mhk, ırkçılık, şike vs. vs.
119
beni futbola bağlayan şey zaten galatasaray'dı. onun da avrupa'da varlık gösterememesi beni iyice soğutmuştu. kendi ligimizde tff'ye, medyaya, tüm galatasaray ve fatih terim düşmanlarına karşı şampiyon oluyoruz, dünyalar bizim oluyor ama avrupa'ya gelince koskoca türkiye şampiyonu tokatlanıp memleketine yollanıyor, zaten artık türkiye'den şl'ye takım yollayabileceğimiz bile meçhul. ligimizde dünyadan izole kendi kendimize yapınıyoruz. bunun hindistan ligiyle, arap ligiyle ne farkı var? en son rangers'a karşı oyun olarak varlık gösteremememiz ve gerrard'ın fatih terim'e karşı ukalaca yaptığı açıklamalar beni tamamıyla soğuttu. açıkçası lig benim umrumda bile değil. galatasaray'ın avrupa'da fark yaratması lazım, yıllardır bu takımın misyonu bu. bunu yapamayınca tat vermiyor. zaten borç gırtlağa dayanmış, döviz de alabildiğine yükseliyorken geleceğe dair umut da beslenemiyor.
şike yapılınca gerçekleri gördük iğrendik, tiksindik vs. fakat sonrasında hükümetin bunu aklamak için 9 takla atması benim futbola olan tüm inancımı ve heyecanımı bitirdi. ülkede adalete olan inancım kayboldu. hatta o süreçten itibaren siyaseti takip etmeye ve çoğu şeyi eleştirmeye başladım.
türkiye'de futboldan soğumak için sebep çok. tff, pfdk, mhk, siyaset bir çırpıda başlıyorsunuz, say say bitmiyor. ancak türkiye'de bunca olumsuzluğa rağmen futboldandan vazgeçmeme sebebi tek, o da "galatasaray".
100
takımının puan kaybetmesi. bir dahaki kazandığın maça kadar futbol benim için balkanlardan gelen soğuk hava dalgası gibi bir şey oluyor.
zaten pek fazla maç takip eden birisi değildim, bu sene takım da hiç ümit vermiyor, 7-8 haftadır sadece özetlere bakıyorum, üzücü.
112
takımların tekrar eden problemleridir. mesela yaşlı futbolcuya gereksiz fazla para vermek, plansız programsız oynamak, medyayla ağız dalaşına girmek, hakemlere, onların karşılik veremeyecegini bile bile, söz söylemek, mağlubiyetlerden onları suçlamak, kulüplerin denetlenmesi, iyi futbolcu yetiştirememek. bu liste uzar gider, yaklaşık 20 yıldır galatasaray'ı takip ediyorum, 20 yıldır hep aynı sorunlarla boğuşuyoruz, yeter artık arkadaş gerçekten yeter.
neden ısındığımı anlayamadığım futboldan soğuma nedenlerimi de anlayamıyorum. ama bir soğukluk var. duygusal motivasyonumu kaybettim. hayat da fena halde futbola benziyor.
166
geçen sene christoph daum’un bir yerde bir röportajını görmüştüm. futbol makineleşti o yüzden sıkıcılaştı gibi bir şey demişti.