şehadeti ve sonrasında yaşananlar tam bir türkiye özetidir.
trabzon'un maçka ilçesinde bir köy evinde annesiyle beraber yaşayan eren, evinin arkasındaki bölgede ayak izleri görür ve korkuyla jandarmaya haber verir. jandarma 15 yaşındaki eren'den ayak izlerinin bulunduğu bölgeyi göstermesini ister, henüz reşit olmayan bir çocuğun ailesinden izin almadan çocuğu alıp bölgeye götürürler. ancak teröristler bölgede pusu kurmuştur, saldırı neticesinde eren bir başçavuşla beraber şehit olur. annesinin "oğlumu bana sormadan nasıl oraya götürürsünüz" feryatları hamasi sloganların arasında duyulmaz, önemsenmez.
eren'in ölümünden birkaç gün sonra oynanan trabzonspor-konyaspor maçında son yılların en büyük hakem katliamlarından biri yaşanır ve maç adeta zorla trabzonspor'a kazandırılır. maçtan sonra trabzonspor başkanı gururla çıkıp "bu galibiyeti şehit olan eren'e adıyoruz" der. konyaspor'lu traore'nin ayağı kırılır ve ilk yarıyı kapatır, konyaspor'luların "böyle rezalet olur mu" feryatları da duyulmaz ve önemsenmez. kimse trabzonspor başkanına "şehidin anısına rakibin hakkını çalarak aldığın galibiyeti mi hediye ediyorsun utanmaz adam" diye sorma cesaretini gösteremez. çünkü linç edileceğini bilmektedir.
kısacası türkiye'de ölen öldüğüyle, olan olduğuyla kalır. biraz makam mansıp sahibi olan hiç kimse hesap vermez, çünkü toplum hesap sormaktan çok slogan atmayı ve şakşakçılığı benimsemiştir. kurbanların feryatlarını kimse duymaz, çark dönmeye devam eder ve ertesi gün yeni kurbanlar bulur. birileri ölür, birilerinin hayatı kararır ama hiçbir sorumlu hesap vermez, vatandaş da kafasını kaldırıp "ne oluyor" diye asla bakmaz, at gözlüğüyle slogan atmaya devam eder.
kusura bakmayın ama böyle ülkenin gelmişini geçmişini seveyim. bu kadar aptal olmamız resmen kahredici bir durum. türk insanı bu değil, bu olmamalı.