---
alıntı ---
sıcak bir yaz günüydü. elimizde flüt, okulun yolunu tutmuştuk. bütün derslerden geçmiş, müzikten ikmale kalmıştık. üç dakika sürdü sınav, resital vermeyecektik. sınıf geçtik. sonra bu dünyadaki her insan gibi taşa takıldık, buzda ayağımız kaydı, top oynarken düştük, dizimiz kanadı. gün gelip bir şeyi başardığımızda da kimse kalkıp bize flüt çalamadığımızın hesabını sormadı. bizim futbolumuzda eleştirinin dili o zaman neden farklı! bu ülkeye gelen yabancılara ayaklarının kaydıkları günleri neden hatırlatıyoruz? alex yıllardır f.bahçe'yi sırtında taşıyor. bir maç kötü oynadığında ne duyuyorsunuz? "parma'da zaten başarısız olmuştu." g.saray, italyan milli takımı'nın ikinci kalecisini alıyor. adam bir gol yiyor: "zaten de sanctis, sevilla'da yedek kaleciydi." rijkaard, barcelona ile her şeyi kazanmış: iki maç kaybedince "bu adam sparta rotterdam'ı küme düşürmüştü." real madrid'i şampiyon yapan schuster, beşiktaş ile ten uyumunu yakalayamıyor: "adam almanlığını unutmuş, zaten bunu shakhtar donetsk'ten kovmuşlardı." simao, atletico madrid kaptanlığını bırakıp geliyor: "barcelona'da başarılı olamamıştı." 19 yaşında barcelona'da başarılı olamayan simao'dan bahsediyorlar, geçen sezon a. madrid ile avrupa ligi'ni kazanan simao başka simao çünkü! hagi büyük futbolcu, başarısız teknik adam... "15 yıl önce barcelona onu göndermişti. meksika'ya gidiyordu," diyorlar. ayıp olmasa "futbolcu değildi," diyecekler. peki tamam, "alex koşmuyor, rijkaard ve schuster futbolu bilmiyor, de sanctis kova kaleci, simao sıradan..." pardon ama siz kimsiniz? sizin ayağınız hiç tökezlemedi mi? siz hiç ikmale kalmadınız mı?
---
alıntı ---
müthiş bir yazı olmuş. eline sağlık bülent abi.