18 ekim 2009 tarihli
telegol adlı programda(!)
frank rijkaard'a recep ivedik ağzı ile "bohem" diyebilmiş hakem eskisi.
sevgili hocamızın kelime dağarcığına ya da tez vererek doktora yapmış olmasına elbette halel getirmeyeceğim, hatta daha da ileri gidip optimist bir tavırla "bohem" kelimesini olumlu kullandığını düşünmeye çalışacağım.
bu muhterem avrupa kökenli kelime, birçok bilir bilmez tarafından öyle sakız gibi kullanılmaya başlandı ki, buna da bir açıklama getirelim "bilmeyenler öğrensin" o vakit.
bohem; en basit anlamıyla geçmiş modasını takip etmek zorunda kalan, gariban, çevreye uyum sağlayamayan, tuhaf kılıklı insan ya da benzer tarzda nesnelere olan düşkünlüğü ile tanınmış insan anlamına geliyor. lakin sevgili etimoloji hocamız(!)
ahmet çakar'ın burada kastettiği "bohem tarzı" ise; bilgi teknolojileri ihtisası yapmış ancak deneyimlerini profesyonel olarak 13 senedir konfeksiyon sektöründe kullanan biri olarak rahatlıkla cevaplayabilirim ki; "farklı tarzların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş 'hoş ve rahat bir güncel moda' stilidir".
barcelona'nın başında olduğu günlerden de çok iyi biliriz ki, kendisi esmer ten rengi ile iyi bir "tone-in-tone" yakalamış "eflatun ve türevleri" tarzını benimser. gül kurusu, vişne çürüğü, eflatun, lila, mor gibi renkleri gömlek ve/veya aksesuarlarında kullanmayı çok sever. kaldı ki "mor" renk kullanımını, bu sene
galatasaray'ımız "galat efsanesine" yaptığı gönderme ve "majesty-asalet" kombosuyla sezon başında açıkça belli etmiştir.
rijkaard'ın eflatun süveterinin altında görünen "kıvrık yakalı" gömleğine, 1990 başlarındaki "oduncu-ormancı gömleği" yakıştırması yapmak ise en hafif tabiriyle "algıda seçicilik" ile açıklanabilir, hani "görmek isteyen göz, nasıl isterse öyle görür" hesabı. bir kere surinamlı'nın giydiği gömlek bu senenin modasıdır ve üzerindeki süveter ile layıkıyla da uygun renkler ihtiva etmektedir. hatta benzer bir
kombinezonu aynı akşam
futbolig programında, adını şimdi bilemeyeceğim bir yorumcuda da görmüştük.
sevgili doktor, rijkaard'ın üzerinde bulunan koyu lacivert renkli cekete de "stüdyo ışıklarının parlaması" sonucu ile oluştuğunu tahmin ettiğim rahatsızlıktan ötürü "gri" diyebilmiştir. tüm bu parçaları bir araya getirdiğinde ise kendisine "bohem" yakıştırması yapmış, "galatasaray'ın büyüklüğüne yakışmadığını", "işini gayet large yaptığının göstergesi" olarak yorumlayabilmiştir. biz, sevgili hocam, bu yaptığınıza da güzel türkçe'mizde "zorlama ile bir yere varmak" diyoruz.
frank rijkaard, ülkeme ayak bastığı ilk günden bu yana ezber bozmaya devam ediyor. kenarda eşofmanlı, takım elbiseli ya da "james bond" paltolu mafiozi kılıklı adamlardan hoşlanıyorsanız, bu sizin çerçeveniz, bu sizin "bohemliğinizdir" sevgili hocam. ayrıca rijkaard bu ülkeye geldiğinde, "işte galatasaray vizyonu farkı" diyerek alkışlayan da zat-ı aliniz değil miydiniz? eee, bu ne bohem, bu ne bahama kuşkusu o zaman?
kaldı ki;
frank rijkaard basın toplantılarına, yeteri kadar geç biten karşılaşmaların ardından, medya mensuplarını bekletmemek, insanları daha fazla yormamak adına, bazı "değerlerinden" vazgeçerek kazandığı-kaybettiği maçlarda hep aynı duruşu sergileyerek karşımıza çıkıyor olamaz mı? kıvrık kalan gömlek yakası, sizin gibi saatlerce programdan önce "makyaj", "balyaj" yapan insanlar için göze batabilir ama "algıda seçici" davranınca bunları da görmemek mümkün elbette.
canımız kıvırcığımız 2 maç tökezledi diyerek savaş baltalarını çıkarttınız ama öyle ya da böyle kazanılmış bir derbi maçı sonrası eleştirecek birşey bulamadınız da kıyafetine mi sardınız? öyle olsa bile bakın
oha be prekazi (bkz:
#212711) ile ne güzel söylemiş ve hatta
uadiablo (bkz:
#212526) ile ne de güzel analiz etmiş.
siz elalemi kör, milleti sersem mi sanırsınız sevgili hocam? misal, tek kelime türkçe bilmeyen ama çirkeflik işin içine girince, rakibin defans oyuncusu
tolga seyhan'ın ne dediğini bile anlamadan "hala konuşuyorsun, kapat şu çeneni" anlamında jestler yapan
kazım kazım'a da sarabilseydiniz keşke.