gücünü çileden ve cefadan alan tribün. ne kadar sikindirik olursa olsun, maçtan eve sesi kısık dönmenin bir önemi ve değeri olan yıllarda kalmıştır artık. stada gelen 10 kişiden en az 9'unun taraftar olduğu yıllar mesela. şimdi 10 kişi geliyorsa 3'ü futbol uleması, 3'ü teknik direktör, 2'si scout, kalan 2'si de influencer... arada tek tük aykırı tipler çıkıp taraftar olarak karışıyor kalabalıklara da günü kurtarıyoruz.
o eski hırçınlık, başıboşluk, dizginlenememe hali ve en çok da coşku; hepsi gerilerde kaldı. "bağıran" taraftarımız bile bağırmış olmak için, ya da başkası çıkıp da bağırmasın diye bağırıyor. cem yılmaz bile taşşak geçtiği "bilmemek erdemdir" muhabbeti doğru aslında. en son hangi maça sahada ne olacağını bilmeden, rakip oyuncularla ilgili bir cümle düşünmeden gittik hangimiz? kağıt üzerinde favori olmadığımız bir maça samimi olarak "alırız yea" goygoyuyla hazırlandık?
bugün en "cefakar"ımız bile, ki buna ben de dahilim, bir hikaye için ya da bir şeyleri ispat için gidiyoruz gittiğimiz yere. bir profil çizmenin derdindeyiz hepimiz.
agresif tribün hep anılıyor, inceden inceye hepimiz özlemini çekiyoruz. ama çok eskilerde kaldı. 10 kişilik bir blokta 1 kişi tezahüratı duyacak da başlayacak. o tezahürata 10 kişinin katılması senede bir defa belki oluyor, güneş tutulması gibi. pandemi öncesi stadda kuzey altta bir tezahürat vardı, doğunun bir tarafında başka, öbür ucunda başka. güya kuzey altın sesini doğuya duyurmak için üst köşeye çıkan tayfa bile kuzey alt tribünü dinlemiyordu doğru dürüst.
bunlar işin teknik tarafları tabi daha çok ama, işin özü o kollektiflik de sağlanamıyor. çünkü herkesin kendi hesabı var, herkes kendi havasında. kimse kimseye uymanın derdinde değil, herkes "herkes bana uysun" derdinde. "şu topçu gelmiş, formayı giymiş, destek olayım" çok demode. gelsin ve coştursun hezeyanı var sadece. arada bariyerler var, duvarlar var... kimse kimseyle o kadar yakın, samimi ya da candan değil...
gibi gibi gibi...
bu liste uzayıp gidiyor. tıpkı agresif tribünün mümkün olduğu zamanlarla aramızda uzayan mesafeler gibi...