artık herkesin malumatı; futbolda profesyonel seviyeye gelmiş takımlar için iyi defans yapabilmelerinin önünde büyük engeller yoktur. sezgisi iyi, mücadele gücü yüksek, pozisyon almasını bilen -ki bu kişiye öğretilebilir- 11 kişiyle çok çalışarak kapı gibi defanslara sahip olabilirsin. ancak iş 'golü yapmaya' geldiğinde ortaya bir akıl koymak, futbolun estetiğini yakalamak için uğraşmak gerekir. başarılı bir sonuca ulaşmak, sahadaki defansif mantaliteyi oturtmuş, üstüne yaratılışından beri sahip olduğu ' beklenmeyeni yapabilme becerisi'ne sahip olan oyuncu sayısıyla da doğru orantılıdır. artık sayısı pek de az olmayan kapı gibi defansları açabilmek için oyunu enlemesine oynayabilmek, uzaktan tehdit sahibi oyunculara sahip olmak ya da üst düzey yetenekleri olan oyunculara bel bağlamak gibi yöntemler var.
bir de carrick var. artık vardı da diyebiliriz gerçi. hani resim sergileri olur ya? gidip boş boş bakar ve bu insanlar bunda ne görüyor acaba dersin. ben derim yalan yok. o yönde özel bir algım yok çünkü. carrick bu oyunda o tablo. ya da şu da olabilir; seyirciye arkası dönük olan orkestra şefi. bizler o enstrümanların sesine, icra edenlerin yeteneklerine onları net olarak görüp duyabildiğimiz için hayran kalıyoruz. ama şef konser bitimi seyirciye yüzünü gösterene kadar, ya da o bizim gözümüze sokulana kadar onun bizim için o süre içerisinde bir değeri olmuyor. carrick'in de manu'da 2013 yılın oyuncusu seçilene kadar, yani gözümüze sokulana kadar birçoğumuz için pek de bir değeri yoktu hani. birçoğumuz kendisini ' uzaktan şutları olan oyuncu' diye tanımlarız hatta. ama bu oyundan en büyük zevki alanlarımız da o orkestra şefinin katkısını görüp anlayabilenlerimiz hiç kuşku yok ki..
http://www.youtube.com/watch?v=G1WxIDmv-Ak