1
türkiye'nin ve galatasaray taraftarının en büyük sorunlarından biridir. temelde özgüven sorunlarına sahip bireylerin, kolektif bir nesneyle narsist şekilde özdeşleşerek bu ego sorunlarını yönetmeye çalışma mekanizması olarak anlatabilriiz. bu nesne faşist bir diktatör de olabilir, fanatiği olunan bir futbol takımı da.
son zamanlarda futbolcu ıslıklamaları üstüne bayağı bir kafa yoruyordum. taylan antalyalı'nın ıslıklanması üzerine artık dayanamadım ve bunun teşhisini kolektif narsisizm olarak koyup spor psikolojisi literatürüne bu bağlamda bir hipotez olarak kazandırmak istedim.
ne kast ediyorum? şu:
narsisizm genel olarak kendini dünyanın merkezine ve diğerlerinin yukarısına koyma eğilimlerine işaret eden bir yönelim. altında genelde ciddi özgüven sorunlarına işaret ediyor çünkü kendinizi bu kadar idealize ederseniz, egonuz da aynı şekilde kırılgan oluyor. bazen de zaten önceden kırılmış olan egoyu onarmak için bir savunma mekanizması olarak devreye giriyor.
kolektif narsisizm ne demek?
aynı zayıf egolar, kendilerinde idealize edecek bir yön bulmakta zorlandığında bu nesneyi dışarıda arayabiliyor. hitler, mussolini gibi faşist figürler tam da bu şekilde özgüveni kırılmış kitleleri kendi kişisel mit ve kültleri üstünde birleştirdi. bugünün türkiyesi'nde de malum kitlede oy oranlarının düşmemesinde böyle bir özdeşleştirmenin payı büyük. insanlar bu liderin benliğinde kendi olmak istedikleri güç ve görkem idealini buluyor.
bunun galatasaray'la ilgisi ne?
işte 80'ler sonrası liberalleşme ve bireyselleşmeyle narsisizm türkiye'de de yaygınlaşmaya başladı. özellikle son 20 yıldır toplum olarak özgüvenimiz ekonomisinden milli takımına her anlamda darbe yerken, reklamlar, sosyal medya ve bilinçsiz ebeveynler tarafından şişirilen egolar da sarılacak bir nesne arıyor. fazıl say'da da, rambo okan'da da bu narsisizmin izini sürebilirsiniz. aşırı fanatiklik, sevgiden değil, eksiklikten doğar.
işte bu ıslıklama olaylarında da tam olarak kendiyle ilgili memnuniyetsizlikleri ve özgüvensizliklerini çözümleyememiş bireylerin, kafalarında oluşturdukları avrupa fatihi galatasaray ideasıyla özdeşleşip bir de bu "galatasaray seviyesi"ne kimsecikleri yakıştıramama kibri yatıyor.
berkan kazma. belhanda mal. gomis yaşlı. kerem itici. marcao sorunlu. boey beceriksiz. morutan özgüvensiz. momo disiplinsiz. kılıçdaroğlu'nun liderlik vasfı yok...
işte bu etiketlerin hepsinde, aslında derinine inerseniz insanların kendisiyle ilgili rahatsızlık ve memnuniyetsizliklerini bulabilirsiniz. oyuncuları ıslıklayan herkes, aslında bir anlamda kendi eksikliklerini dışsallaştırarak rahatlamaya çalışıyor. bu kolektif narsisizm insanlara bir uyuşturucu gibi kaçış yolu sunarken toplumun içini iyice boşaltıyor.
taylan olayında bu iş iyice çığrından çıktı. çünkü bazı taraftarlar, kendi beğenmeyip teneke bağlayıp gönderdikleri oyuncunun kendilerine karşı yıldızlaşmasını kendi egolarına yediremedikleri için hissettikleri gerginlik ve çatışmayı çocuğa yansıtmak zorunda kaldı. insanlık için hatalı ve haksız çıkmak kadar acı verici bir şey yok malesef. ve haklı çıkmak için her türlü çirkinliği yapmayı kendilerine yine hak görebiliyorlar. taylan'ınsa iyi oynamaya hakkı yok çünkü o zaman kendileri haksız çıkacak.
atatürk bu yüzden önemli bir liderdi. bir toplumun kaderini değiştirip kendine inanç ve saygısını çok temel şekilde topladı ve bu özsaygı bizi 80 yıl götürdü zaten.
fatih terim de bu anlamda galatasaray camiasında bir devrim yaparak yine sevecen ve güçlü bir baba figürü olarak bizim psikolojimizi toplamıştı. fakat son 10 yılda kendisi de eski mental gücünde olmadığı için bizim özgüven ayarlarımızla oynamış oldu. hatta dönem dönem kendi eksiklerini futbolculara yansıtarak (özellikle momo bundan çok etkilendi) bilhassa hedef göstermiş oldu. yine de diğer camialara göre temelimizin sağlam olmasında kendisine çok çok şey borçluyuz. fener'in boş cumhuriyet muhabbetleri ve yıldız kovalamacalarına, beşiktaş'ın samimiyetsiz efendilik ve büyüklük muhabbetlerine göre galatasaray gelişim odaklı, kendisine güvenen, özgüven sorunları olmadığı için önce kendisini eleştiren, güçlü bir camia.
fakat toplumdaki yozlaşma ve çürüme, galatasaray'ın da son 10 yılda inişli çıkışlı bir profil çizmesiyle algıları çok bozdu.
bu durumla nasıl baş edebiliriz peki?
empati. empati. empati.
futbolcularımıza ve birbirimize empatiyle yaklaşacağız arkadaşlar. hataları tolere edeceğiz ama iyi niyet ve potansiyel varsa birlikte gelişme iradesini de ortaya koyacağız.
bunun aynısı toplum için de geçerli. kutuplaşmayı azaltıp, kendimize ve başkalarına saygı duyduğumuz bir yerden iletişime ve empatiye başlamamız gerekiyor. yoksa bu dinamikleri anlayan ve manipüle eden diktatörümsü ve popülist figürler tarafından yönetilmeye ve sömürülmeye, bu esnada da kendi değerlerimizi ve potansiyelimizi harcayıp çar çur etmeye mahkumuz.
son zamanlarda futbolcu ıslıklamaları üstüne bayağı bir kafa yoruyordum. taylan antalyalı'nın ıslıklanması üzerine artık dayanamadım ve bunun teşhisini kolektif narsisizm olarak koyup spor psikolojisi literatürüne bu bağlamda bir hipotez olarak kazandırmak istedim.
ne kast ediyorum? şu:
narsisizm genel olarak kendini dünyanın merkezine ve diğerlerinin yukarısına koyma eğilimlerine işaret eden bir yönelim. altında genelde ciddi özgüven sorunlarına işaret ediyor çünkü kendinizi bu kadar idealize ederseniz, egonuz da aynı şekilde kırılgan oluyor. bazen de zaten önceden kırılmış olan egoyu onarmak için bir savunma mekanizması olarak devreye giriyor.
kolektif narsisizm ne demek?
aynı zayıf egolar, kendilerinde idealize edecek bir yön bulmakta zorlandığında bu nesneyi dışarıda arayabiliyor. hitler, mussolini gibi faşist figürler tam da bu şekilde özgüveni kırılmış kitleleri kendi kişisel mit ve kültleri üstünde birleştirdi. bugünün türkiyesi'nde de malum kitlede oy oranlarının düşmemesinde böyle bir özdeşleştirmenin payı büyük. insanlar bu liderin benliğinde kendi olmak istedikleri güç ve görkem idealini buluyor.
bunun galatasaray'la ilgisi ne?
işte 80'ler sonrası liberalleşme ve bireyselleşmeyle narsisizm türkiye'de de yaygınlaşmaya başladı. özellikle son 20 yıldır toplum olarak özgüvenimiz ekonomisinden milli takımına her anlamda darbe yerken, reklamlar, sosyal medya ve bilinçsiz ebeveynler tarafından şişirilen egolar da sarılacak bir nesne arıyor. fazıl say'da da, rambo okan'da da bu narsisizmin izini sürebilirsiniz. aşırı fanatiklik, sevgiden değil, eksiklikten doğar.
işte bu ıslıklama olaylarında da tam olarak kendiyle ilgili memnuniyetsizlikleri ve özgüvensizliklerini çözümleyememiş bireylerin, kafalarında oluşturdukları avrupa fatihi galatasaray ideasıyla özdeşleşip bir de bu "galatasaray seviyesi"ne kimsecikleri yakıştıramama kibri yatıyor.
berkan kazma. belhanda mal. gomis yaşlı. kerem itici. marcao sorunlu. boey beceriksiz. morutan özgüvensiz. momo disiplinsiz. kılıçdaroğlu'nun liderlik vasfı yok...
işte bu etiketlerin hepsinde, aslında derinine inerseniz insanların kendisiyle ilgili rahatsızlık ve memnuniyetsizliklerini bulabilirsiniz. oyuncuları ıslıklayan herkes, aslında bir anlamda kendi eksikliklerini dışsallaştırarak rahatlamaya çalışıyor. bu kolektif narsisizm insanlara bir uyuşturucu gibi kaçış yolu sunarken toplumun içini iyice boşaltıyor.
taylan olayında bu iş iyice çığrından çıktı. çünkü bazı taraftarlar, kendi beğenmeyip teneke bağlayıp gönderdikleri oyuncunun kendilerine karşı yıldızlaşmasını kendi egolarına yediremedikleri için hissettikleri gerginlik ve çatışmayı çocuğa yansıtmak zorunda kaldı. insanlık için hatalı ve haksız çıkmak kadar acı verici bir şey yok malesef. ve haklı çıkmak için her türlü çirkinliği yapmayı kendilerine yine hak görebiliyorlar. taylan'ınsa iyi oynamaya hakkı yok çünkü o zaman kendileri haksız çıkacak.
atatürk bu yüzden önemli bir liderdi. bir toplumun kaderini değiştirip kendine inanç ve saygısını çok temel şekilde topladı ve bu özsaygı bizi 80 yıl götürdü zaten.
fatih terim de bu anlamda galatasaray camiasında bir devrim yaparak yine sevecen ve güçlü bir baba figürü olarak bizim psikolojimizi toplamıştı. fakat son 10 yılda kendisi de eski mental gücünde olmadığı için bizim özgüven ayarlarımızla oynamış oldu. hatta dönem dönem kendi eksiklerini futbolculara yansıtarak (özellikle momo bundan çok etkilendi) bilhassa hedef göstermiş oldu. yine de diğer camialara göre temelimizin sağlam olmasında kendisine çok çok şey borçluyuz. fener'in boş cumhuriyet muhabbetleri ve yıldız kovalamacalarına, beşiktaş'ın samimiyetsiz efendilik ve büyüklük muhabbetlerine göre galatasaray gelişim odaklı, kendisine güvenen, özgüven sorunları olmadığı için önce kendisini eleştiren, güçlü bir camia.
fakat toplumdaki yozlaşma ve çürüme, galatasaray'ın da son 10 yılda inişli çıkışlı bir profil çizmesiyle algıları çok bozdu.
bu durumla nasıl baş edebiliriz peki?
empati. empati. empati.
futbolcularımıza ve birbirimize empatiyle yaklaşacağız arkadaşlar. hataları tolere edeceğiz ama iyi niyet ve potansiyel varsa birlikte gelişme iradesini de ortaya koyacağız.
bunun aynısı toplum için de geçerli. kutuplaşmayı azaltıp, kendimize ve başkalarına saygı duyduğumuz bir yerden iletişime ve empatiye başlamamız gerekiyor. yoksa bu dinamikleri anlayan ve manipüle eden diktatörümsü ve popülist figürler tarafından yönetilmeye ve sömürülmeye, bu esnada da kendi değerlerimizi ve potansiyelimizi harcayıp çar çur etmeye mahkumuz.