1
türkiye'nin en başarılı spor kulübünün son noktada ne hale geldiğini görerek başlamak gerekiyor.
- her branşta istikrarsızlık,
- ekonomik sıkıntılar,
- pazarlama eksikleri,
bu üç ana başlığı biraz açalım.
bir camia, vakıf adına ne derseniz deyin; vuku bulduğu yer, icraatlarını görebildiğimiz en somut delil sahadaki başarılardır. aslına bakarsanız, sahada alınan sonuçlar adı üstünde; yapılanların sonucudur. bizim ülkemizde çok temel bir sorun var. neden-sonuç ilişkisini tek taraflı yorumlamak. bir sonucu değiştirmek istiyorsanız, nedeniyle ilgilenirsiniz.
galatasaray son dönemde saha içinde (branş ayırmaksızın) yeterince istikrarsız. bir sezon 3 kupa alıp, diğer sezon 5. olabiliyoruz. ya da bir sezon eurocup'u alıp, diğer sezon euroleague'de sürünebiliyoruz.
ekonomik olarak, kendimi bildim bileli hiç iyi durumda olmadı galatasaray. en rahat nefes aldığımız dönemde bile, cepten yemişiz ki sonrasında yine ekonomik çöküntüye giriyoruz.
son olarak da 25 milyonluk camianın pazarlama stratejileri ne halde ona bakalım. gs store ürünlerini hep beraber görüyoruz. kaliteden uzak, profesyonellikle zerre bağdaşmayan bir mağaza zinciri... türkiye'nin sportif başarısı en yüksek takımının bu pastadan aldığı paya bakınca, sorunun pazarlama stratejilerinde olduğu aşikar.
yapılanma...
yapılanma, hiyerarşik düzende en alttan başlanarak olmaz. futbol takımının yapılanması ile "biz yapılandık" diyemezsiniz. 2011 yılında futbol takımını, basketbol takımını yapılandırdık ne oldu? birkaç yıllık başarı, kişilere bağlı bir sistem; o kişilerin keyfi kaçınca, sporcuların aç halleri bitince halimiz ortada...
1905 yılında kurulan bir vakıf galatasaray. geldiği boyutlar, takipçisi, destekçisi göz önüne alındığında; kurulduğu zamanlardaki gibi küçük hacme sahip değil. bu vakfı yönetmek; amatör ruhla, galatasaraylılıkla filan olacak şeyler de değil. hiçbir şirketin büyük camialar kadar potansiyeli yoktur. hiçbir sermaye de başta futbol olmak üzere spor sermayesi kadar geniş hacimli değildir.
artık çağın yakalanması gerekiyor. galatasaray bir şirket olmalı. bir sahibi olmalı. şirket felsefesine göre her departmanın kendi yönetimleri, müdürleri vardır. galatasaray şirketleştiği zaman da her branşın profesyonelleri olmalı. tek bir profesyonel de değil. her branşın kendine ait bir yönetimi olmalı.
bir ağaç gibi düşünün. fakat kökü tepede. aşağı doğru dallanan.
------------------------------------------------şirket sahibi (başkan)
---------------------------------------------------yönetim kurulu
-------------------------futbol şubesi profesyonelleri---------------basketbol şubesi profesyonelleri ........
---------------------------------sportif direktör----------------------------------sportif direktör
--------------------teknik direktör---------scout ekibi-----------------------------(benzer yapı)
----antrenörler fizyoterapistler vb...
---------------------futbolcular
bir model sadece, daha iyi anlaşılabilmesi adına. böylelikle; ekonomik işlerle, pazarlama işleriyle yönetim kurulu ilgilenebilir. şirket yönetmeyi bilen insanlar yani. iletişimle, marka değeriyle şube profesyonelleri ilgilenir. sonrası zaten malum. herkesin görev tanımlaması yapılabilir. dediğim gibi bu bir model sadece.
hiyerarşik zincirin kırılması durumunda bir üst merciden hesap sorulur, ona göre önlemler alınır. bu neyi önler? mesela fatih terim, galatasaray vakıf başkanı ünal aysal'a koyduğu postayı, galatasaray şirketi sahibi ünal aysal'a koyabilir miydi? kişilerden bağımsız hiyerarşik bir düzende fatih terim kafası daha rahat çalışmaz mıydı veyahut? ya da sürekli her başarısızlıkta birilerinin ismi zikredilir miydi? bu işi profesyonellerin yapacağından kimsenin kuşkusu olur muydu? rant, komisyon gibi kavramlar dillenir miydi? galatasaray'ı şan, şöhret, ün adına kullanabilir miydi kimse?
yapılanma böyle olur. sabri'yi al linnes'i koy demekle olmaz. hepsini yolla aç adam al demekle de günü kurtarabiliriz. bütün geleceği kurtarmak gerekiyor. gsstore'u da kurtarmak gerekiyor, marka değerini de...
- her branşta istikrarsızlık,
- ekonomik sıkıntılar,
- pazarlama eksikleri,
bu üç ana başlığı biraz açalım.
bir camia, vakıf adına ne derseniz deyin; vuku bulduğu yer, icraatlarını görebildiğimiz en somut delil sahadaki başarılardır. aslına bakarsanız, sahada alınan sonuçlar adı üstünde; yapılanların sonucudur. bizim ülkemizde çok temel bir sorun var. neden-sonuç ilişkisini tek taraflı yorumlamak. bir sonucu değiştirmek istiyorsanız, nedeniyle ilgilenirsiniz.
galatasaray son dönemde saha içinde (branş ayırmaksızın) yeterince istikrarsız. bir sezon 3 kupa alıp, diğer sezon 5. olabiliyoruz. ya da bir sezon eurocup'u alıp, diğer sezon euroleague'de sürünebiliyoruz.
ekonomik olarak, kendimi bildim bileli hiç iyi durumda olmadı galatasaray. en rahat nefes aldığımız dönemde bile, cepten yemişiz ki sonrasında yine ekonomik çöküntüye giriyoruz.
son olarak da 25 milyonluk camianın pazarlama stratejileri ne halde ona bakalım. gs store ürünlerini hep beraber görüyoruz. kaliteden uzak, profesyonellikle zerre bağdaşmayan bir mağaza zinciri... türkiye'nin sportif başarısı en yüksek takımının bu pastadan aldığı paya bakınca, sorunun pazarlama stratejilerinde olduğu aşikar.
yapılanma...
yapılanma, hiyerarşik düzende en alttan başlanarak olmaz. futbol takımının yapılanması ile "biz yapılandık" diyemezsiniz. 2011 yılında futbol takımını, basketbol takımını yapılandırdık ne oldu? birkaç yıllık başarı, kişilere bağlı bir sistem; o kişilerin keyfi kaçınca, sporcuların aç halleri bitince halimiz ortada...
1905 yılında kurulan bir vakıf galatasaray. geldiği boyutlar, takipçisi, destekçisi göz önüne alındığında; kurulduğu zamanlardaki gibi küçük hacme sahip değil. bu vakfı yönetmek; amatör ruhla, galatasaraylılıkla filan olacak şeyler de değil. hiçbir şirketin büyük camialar kadar potansiyeli yoktur. hiçbir sermaye de başta futbol olmak üzere spor sermayesi kadar geniş hacimli değildir.
artık çağın yakalanması gerekiyor. galatasaray bir şirket olmalı. bir sahibi olmalı. şirket felsefesine göre her departmanın kendi yönetimleri, müdürleri vardır. galatasaray şirketleştiği zaman da her branşın profesyonelleri olmalı. tek bir profesyonel de değil. her branşın kendine ait bir yönetimi olmalı.
bir ağaç gibi düşünün. fakat kökü tepede. aşağı doğru dallanan.
------------------------------------------------şirket sahibi (başkan)
---------------------------------------------------yönetim kurulu
-------------------------futbol şubesi profesyonelleri---------------basketbol şubesi profesyonelleri ........
---------------------------------sportif direktör----------------------------------sportif direktör
--------------------teknik direktör---------scout ekibi-----------------------------(benzer yapı)
----antrenörler fizyoterapistler vb...
---------------------futbolcular
bir model sadece, daha iyi anlaşılabilmesi adına. böylelikle; ekonomik işlerle, pazarlama işleriyle yönetim kurulu ilgilenebilir. şirket yönetmeyi bilen insanlar yani. iletişimle, marka değeriyle şube profesyonelleri ilgilenir. sonrası zaten malum. herkesin görev tanımlaması yapılabilir. dediğim gibi bu bir model sadece.
hiyerarşik zincirin kırılması durumunda bir üst merciden hesap sorulur, ona göre önlemler alınır. bu neyi önler? mesela fatih terim, galatasaray vakıf başkanı ünal aysal'a koyduğu postayı, galatasaray şirketi sahibi ünal aysal'a koyabilir miydi? kişilerden bağımsız hiyerarşik bir düzende fatih terim kafası daha rahat çalışmaz mıydı veyahut? ya da sürekli her başarısızlıkta birilerinin ismi zikredilir miydi? bu işi profesyonellerin yapacağından kimsenin kuşkusu olur muydu? rant, komisyon gibi kavramlar dillenir miydi? galatasaray'ı şan, şöhret, ün adına kullanabilir miydi kimse?
yapılanma böyle olur. sabri'yi al linnes'i koy demekle olmaz. hepsini yolla aç adam al demekle de günü kurtarabiliriz. bütün geleceği kurtarmak gerekiyor. gsstore'u da kurtarmak gerekiyor, marka değerini de...