• 21
    hocaların hocası kalli'dir. ki bu uygunluğu sadece teoride değil pratikte de kanıtlanmıştır. 3 kadıköy deplasmanında 1 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 mağlubiyet...

    amacım açılan başlığa muhalefet etmek değil ama asıl önemlisi "kadıköy deplasmanı için en uygun taraftar formatı"dır.

    zira sorun, her kadıköy öncesi sami yen'de oynanan lig ya da avrupa maçında tribünleri "fener geliyoruzzzzzz" diye inletmek ve oyuncuları sadece ve sadece galibiyete şartlamak, bonus olarak da fenerbahçeliler'in bize bilenmesini sağlamaktır.

    eyvallah biz galatasarayız ve elbette rakip barcelona bile olsa kazanmalıyız. yalnız bu noktada bir fark var.

    türkiye'de derbilerin seyri ve stratejisi 2000'in sonuna doğru değişti. mesela 1997-98 sezonunun ikinci yarısında sami yen'de oynanan galatasaray-fenerbahçe derbisi, bu konuda başlangıç niteliği taşır. bütün fenerbahçeliler 2-2'lik beraberliğe deli gibi sevinmişlerdi. 20:45 esprisi falan yapmışlardı.

    keza 2000-01 sezonunun ilk yarısında yine sami yen'de oynanan galatasaray-fenerbahçe derbisi 0-0 bittiğinde, dönemin fenerbahçe teknik direktörü mustafa denizli, "istanbul içinde bir maça çıkmış olabiliriz ama burası seyirci faktörüne bakıldığında deplasmandı. o yüzden 1 puan alarak amacımıza ulaştık" gibisinden açıklamalar yapmıştır...

    eee senin varmak istediğin sonuç ne diyeceksiniz?

    sorun kadıköy'e mutlak galibiyet için gitmek istememiz.. evet son 10 sezonda o sahaya 12 kere çıktık ve 10 mağlubiyet, 1 beraberlik gördük ve 1 de penaltılarda kaybettiğimiz maç söz konusu. o kalli zamanında (2007-08 sezonu) oynanan kupadaki çeyrek final ilk maçında 0-0'lık sonuçla rövanş öncesi avantaj yakalamamızı sağlayan stratejinin doğruluğunu anlatmaya gerek yok. tarih çok geçmiş olmadığından sanırım herkes hatırlar. 11 türk oyuncu, 11 savaşan oyuncu, alex'e adım attırmama, rakibi savunmaya forvet oyuncularından başlama, orta sahadaki ikili mücadelelerde agresif olma, iki kişilik koşma...

    peki galatasaray kadıköy'deki son 10 yenilgide nasıl bir ruh hali ile sahadaydı.. skibbe ve rijkaard'ın deplasmanda rakibi ısırmayan yumuşak futboluyla 2 fark yememek mucize olurdu, hücum futbolu aşığı gerets ile 4-0 yenildik ama 6-0'ı geçmediğine şükrettik, önce emre okan (jardel'in yedek kalması) sonra ali aydın (4 kırmızı kart) sayesinde lucescu zamanında da yenildik.

    fatih terim zamanı yani 2003-04 sezonunu hatırlarsak lige havlu attığımızdan en iddiasız şekilde fenerbahçe'nin karşısına çıktık ama 5-3-2 taktiğiyle o sahadan yenilmeden ayrılacaktık.. sağolsun bu sefer de cem papila izin vermedi ve prates'e yapılan kartlık faul es geçilerek kaybettik...

    evet varmak istediğim nokta şu.. önce kadıköy'de yenilmemeyi öğrenmeliyiz. bu sezon ya da geçen sezon fenerbahçe allah aşkına ali sami yen'e mutlak üç puan için mi geldi? ya da beşiktaş 6 sezon kadıköy'de yenilmezken olmazsa olmaz koşulu galibiyet miydi?

    o sahadan bir şekilde kaybetmeden çıkmayı başardığında, 4-3'lük pancu-vari galibiyet de görülür, 1-0 selçuk'un uzaktan şutuna benzer golüyle gelen galibiyet de...

    ama herşeyden önemlisi taraftar, kendisini kontrol edecek.. gereksiz gaza geldiğimiz müddetçe kaybeden biz oluyoruz..
App Store'dan indirin Google Play'den alın