188
yediğimiz golde yükü hakan balta yahut uğur uçar'a yıkmanın çok adaletsiz olacağını düşünüyorum. dikkat ettiyseniz son bir kaç maçta sabri'nin grafiğini sürekli yükseltmesiyle sağ kanattan yediğimiz hücumlar çok azaldı. özellikle sabri, keita'nın arkasında oynadığı zaman buradan çok nadir hücum yiyoruz. bunun tek sebebi sabri ve keita'nın birbirlerinin kademesine girerek oynaması değil aslında. rijkaard'ın defans sisteminde gözlemlediğim başka bir durumdan kaynaklanıyor.
askeri tarih okuyanlar bilirler, yıldırım savaşı aynı zamanda kendi mobil savunma taktiklerini barındıran bir paradigmadır. yani saldırırken mobil olup savunurken çizgiselliğe kaymayı öngörmez. buna göre savunma yapan taraf zırhlı topçu/tanksavar ve zırhlı anti personel üniteleriyle cepheden bir tespit taarruzuyla saldıran tarafı karşılar ama aslında görevi asıl karşı taarruzu yapmak üzere kanatlardan akın eden ve saldırganları merkezde imha eden yahut geriye çekilmeye zorlayarak inisiyatifi geri alacak olan muharip tank ünitelerine zaman kazandırmak ve saldırganın planını bozmaktır. buna örs-çekiç taktiği deniyor.
aslında rijkaard'ın savunma sistemi de bunun üzerine kurulu. yani savunmayı yapması beklenen kişiler aslında bekler ve stoperler değil. onlar saldırıyı tespit etmekle sorumlular. asıl savunmayı yapan ve bundan saldırı üretenler ise hücumcu kanat ve orta saha oyuncuları. zira "en iyi savunma saldırıdır". dünkü maça baktığımızda da sabri'nin, servet'in ve hakan'ın tuttuğu örslere mehmet'in, mustafa'nın ve keita'nın vurduğunu gördük. baskıya uğrayan rakip çoğunlukla ya topu oracıkta kaptırdı ya da panikle hatalı pas yaptı. uğur'un tuttuğu örse ise vurması gereken kewell'dı ve kendisi ileride kaldı. kewell ilerdeki top kayıplarında gerçekten mücadele eden bir oyuncu ama geriye gelmemesi bu açıdan sol bekte tüm savunma yükünün bek oyuncusuna binmesine sebep oluyor. bu durumdan da sol beki sorumlu tutmak adaletsiz olacaktır.
rakibe ilişkin düşüncem ise dün aksam türkiye'de anadolu takımları özelinde gelenekselleşen katliam futbolu oynadıklarıdır. işin vahim yani bu pısırık oyun tarzı bizim bıçkın ve gözü kara anadolu insanının karakterini de yansıtmıyor. yansıttığı şey travmalarla dayatılan küçüklük ve buna mukabil küçük, fırsatçı gündelik zaferlerin esiri olmuş bir toplumun trajedisidir.
yapılan faullere hiç girmiyorum, bir yerden sonra sayamadım artik. umarım bu maç sonucu bir maça bütün olarak değil gol özeti olarak bakan zihniyetin "rijkaard'ın adaleti varsa nonda ilk 11'de başlamalı" ve "baros golcü değil" argümanlarına iyi bir cevap olmuştur ve birileri bazı "şeytanların" gazına gelerek linç ettikleri baros'un neyden ötürü bu kadar değerli bir oyuncu olduğunu idrak edebilmiştir (sanmıyorum gerçi).
düne kadar elano çok etkisiz diyenlerin, "rijkaard niye elano'yu sokmadı anlamıyorum?" retoriğindeki çelişkiden bahsetmeme ne kadar gerek var bilmiyorum. çünkü kendisiyle çelişmekten utanmayan insanlar zaten bu bahis üstüne bile dönüp kendilerine bakmayacaklardır. eğer elano girseydi de kanımca skor değişmeyecekti ve bugün elano'yu oyuna almadığı için suçlayan o bir kaç gün öncesinin "elano çok etkisiz" insancıkları büyük olasılıkla bugün yukarıda örneklediğim tepkiyi vermiş olacaklardı;
elano hayal kırıklığı, gereksiz transfer :/
eleştirisiz bir toplumun kör ve sağır bir toplum olduğunu düşünsem de şu anda basın adı verdiğimiz zümrenin yaptığı eleştiri değil, beş para etmez adamların hayatlarında rijkaard gibi bir adama çamur atabilme lüksünü tepe tepe kullanması durumudur. o yüzden edilen sözlerin asgari saygıyı bile hak etmedikleri kanısındayım. bence yurdumun spor basını ve spor adamları(!) önce rijkaard'a, neeskens'e kaptıkları köşelerden lümpen ağızla yazdıklarıyla bir şeyler öğretmek gibi fantezilerini frenleyip onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışsınlar. ilk dersi tahmin edebiliyorum: insanlığa giriş.
not: bu entry sevgili melih sabanoglu agabeyimizin gayin-sin.net adresindeki blogundaki bir yazimdan alintilanmistir
askeri tarih okuyanlar bilirler, yıldırım savaşı aynı zamanda kendi mobil savunma taktiklerini barındıran bir paradigmadır. yani saldırırken mobil olup savunurken çizgiselliğe kaymayı öngörmez. buna göre savunma yapan taraf zırhlı topçu/tanksavar ve zırhlı anti personel üniteleriyle cepheden bir tespit taarruzuyla saldıran tarafı karşılar ama aslında görevi asıl karşı taarruzu yapmak üzere kanatlardan akın eden ve saldırganları merkezde imha eden yahut geriye çekilmeye zorlayarak inisiyatifi geri alacak olan muharip tank ünitelerine zaman kazandırmak ve saldırganın planını bozmaktır. buna örs-çekiç taktiği deniyor.
aslında rijkaard'ın savunma sistemi de bunun üzerine kurulu. yani savunmayı yapması beklenen kişiler aslında bekler ve stoperler değil. onlar saldırıyı tespit etmekle sorumlular. asıl savunmayı yapan ve bundan saldırı üretenler ise hücumcu kanat ve orta saha oyuncuları. zira "en iyi savunma saldırıdır". dünkü maça baktığımızda da sabri'nin, servet'in ve hakan'ın tuttuğu örslere mehmet'in, mustafa'nın ve keita'nın vurduğunu gördük. baskıya uğrayan rakip çoğunlukla ya topu oracıkta kaptırdı ya da panikle hatalı pas yaptı. uğur'un tuttuğu örse ise vurması gereken kewell'dı ve kendisi ileride kaldı. kewell ilerdeki top kayıplarında gerçekten mücadele eden bir oyuncu ama geriye gelmemesi bu açıdan sol bekte tüm savunma yükünün bek oyuncusuna binmesine sebep oluyor. bu durumdan da sol beki sorumlu tutmak adaletsiz olacaktır.
rakibe ilişkin düşüncem ise dün aksam türkiye'de anadolu takımları özelinde gelenekselleşen katliam futbolu oynadıklarıdır. işin vahim yani bu pısırık oyun tarzı bizim bıçkın ve gözü kara anadolu insanının karakterini de yansıtmıyor. yansıttığı şey travmalarla dayatılan küçüklük ve buna mukabil küçük, fırsatçı gündelik zaferlerin esiri olmuş bir toplumun trajedisidir.
yapılan faullere hiç girmiyorum, bir yerden sonra sayamadım artik. umarım bu maç sonucu bir maça bütün olarak değil gol özeti olarak bakan zihniyetin "rijkaard'ın adaleti varsa nonda ilk 11'de başlamalı" ve "baros golcü değil" argümanlarına iyi bir cevap olmuştur ve birileri bazı "şeytanların" gazına gelerek linç ettikleri baros'un neyden ötürü bu kadar değerli bir oyuncu olduğunu idrak edebilmiştir (sanmıyorum gerçi).
düne kadar elano çok etkisiz diyenlerin, "rijkaard niye elano'yu sokmadı anlamıyorum?" retoriğindeki çelişkiden bahsetmeme ne kadar gerek var bilmiyorum. çünkü kendisiyle çelişmekten utanmayan insanlar zaten bu bahis üstüne bile dönüp kendilerine bakmayacaklardır. eğer elano girseydi de kanımca skor değişmeyecekti ve bugün elano'yu oyuna almadığı için suçlayan o bir kaç gün öncesinin "elano çok etkisiz" insancıkları büyük olasılıkla bugün yukarıda örneklediğim tepkiyi vermiş olacaklardı;
elano hayal kırıklığı, gereksiz transfer :/
eleştirisiz bir toplumun kör ve sağır bir toplum olduğunu düşünsem de şu anda basın adı verdiğimiz zümrenin yaptığı eleştiri değil, beş para etmez adamların hayatlarında rijkaard gibi bir adama çamur atabilme lüksünü tepe tepe kullanması durumudur. o yüzden edilen sözlerin asgari saygıyı bile hak etmedikleri kanısındayım. bence yurdumun spor basını ve spor adamları(!) önce rijkaard'a, neeskens'e kaptıkları köşelerden lümpen ağızla yazdıklarıyla bir şeyler öğretmek gibi fantezilerini frenleyip onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışsınlar. ilk dersi tahmin edebiliyorum: insanlığa giriş.
not: bu entry sevgili melih sabanoglu agabeyimizin gayin-sin.net adresindeki blogundaki bir yazimdan alintilanmistir