• 47
    (bkz: #1556493)

    anlaşmazlığın en büyük sebebini, girisinin başında kendisi de itiraf eden yazar.
    fatih terim'e kızgınlığımın esas sebebi, sözünden dönmesidir en basit ifadesiyle. daha öncesinde fiorentina için bırakıp gittiğinde de kızmıştım ama hadi idare etmiştik.
    esas son dönemde, daha ayrılmadan hatta, "ben size kime tepki göstereceğinizi söyleyeceğim" dediğinde başlamıştı çığ oluşmaya. kim olursa olsun, geçmişi ne olursa olsun, gücü ne olursa olsun, adı ne olursa olsun, kimsenin kimseye, ama özellikle galatasaray taraftarına "kime tepki göstereceğini buyurmak" gibi bir hakkı yoktur, olamaz. hele bunun anlık ruh haliyle falan da açıklanması mümkün değil. burda kopmaya başladı kayış.
    sonrasında, ünal aysal da pür-ü pak değil elbet, defalarca söyledim-söyledik bu süreci idare edemediğini, birçok hatalar yaptığını, ama galatasaray teknik direktörü, ortalıkta konuşmayacak. galatasaray teknik direktörü, bir derdi varsa, ne olursa olsun, ne söylenmişse söylensin, galatasaray başkanı ile arasındaki husumeti televizyonlara taşıyıp sırf kendi haklılığını lanse etmeye çalışamaz. nasıl ki galatasaray kaptanı, formasını çıkarıp galatasaray yardımcı antrenörüne "al bunu ben istemiyorum" tarzıyla veremeyecekse, galatasaray antrenörü de medya önünde galatasaray'ın sorunlarını malzeme etmeyecek. edemez. diyeceksiniz ki ego. doğru. zaten mesele de bu. bakın bir arkadaşımız demiş ki, "iddiada bile galatasaray'ın rakibine oynamıyorum". çok çocukça belki, belki kendisinin de söylediği gibi hiçbir işe yaramayan bir şey ama, orada bile arkadaşımız galatasaray'a zarar vereceğini düşündüğü için kendince iddia bile oynayamıyor rakibe. bunu kendine yakıştıramıyor. peki, kendi haklılığının lansmanı için kameralar karşısında iç meseleleri basına, hem de galatasaray düşmanlığını çok çok iyi bildiğimiz basına lanse eden birisinin galatasaraylılığından bahsedilebilir mi? böyle bir şey olabilir mi? kimseyi kandırmaya gerek yok. düşünelim ki karı-koca tartışmışlar, derdi bu sorunları çözmek olan, oturur edebiyle konuşmaya anlaşmaya çalışır, anlaşamıyorsa edebiyle yollarını ayırır. tutup da mahallede bunu elaleme malzeme etmez. ediyorsa, o ilişkinin devamını istediğini de kimse iddia edemez. ha, ünal aysal fatih terim'i itekledi, fatih terim'i istifaya zorladı, fatih terim'i köşeye sıkıştırdı, gitmeye mecbur bıraktı; bunların hepsi bir görüştür, saygı duyarım, haklı da olabilir, ki ben de kısmen bunların doğru olduğuna inanıyorum ama gerçekler böyle veya değil, fatih terim'in bunları yapmaya hakkı yoktu. edebiyle çıkıp, yönetime gidip, "bakın bunları bunları yaptınız ama bana güvenen insanlar var, ben bu taraftarı yüzüstü bırakmak istemiyorum, aramızdaki bu sorunları da malzeme yapmak istemiyorum o yüzden gelin anlaşalım, benim koşullarım şunlar, sizinkiler nelerdir? benden ne bekliyorsunuz, bana neler verebiliyorsunuz, neler veremiyorsunuz konuşalım, anlaşamıyorsak da güzellikle, galatasaray'ımıza, size ve bana yaraşır şekilde ayrılalım" derdi, sonra da anlaşılamıyorsa da çıkılır, biz koşullarımız üzerinde anlaşamadık, yollarımızı ayırıyoruz ama bir kırgınlığımız yok, her şey galatasaray için denilirdi, olaylar da buralara gelmezdi.
    onun yerine, "kimse mutlu olsun diye imza atmam" dedi fatih terim. imza atsa mutlu olacak olan taraftarlardı. ama onun haklılığı, galatasaray'dan da, taraftardan da, sevgiden de, bağlılıktan da önemliydi.
    hele o sıralar yönetimin federasyondan imzalanan sözleşmeyi talep etmesi ama yönetime sunulmaması meselesi var ki, gerçekten midem bulandı benim. galatasaray'ın hocası, milli takımda görev almak için bir sözleşme imzalıyor, galatasaray kulübü bu sözleşmeyi talep ediyor, federasyon "hocanıza sorun" diyor. var mı böyle bir şey? olabilir mi böyle bir şey? "galatasaraylı" fatih terim'in, galatasaray'ı düşürdüğü durumlara bakın.
    hemen araya, hocayla mesajlaşmalarını sızdıran ünal aysal'a da sövgülerimi bildirdiğimi sıkıştırayım.
    el birliğiyle galatasaray'ı medyaya maymun edip koca bir yılımızı ve muhtemel serilerimizi bok etmeyi başardılar.
    ünal aysal'ın başka hataları da oldu. benim yazdıklarımı kendisinin başlığından bulabilirsiniz. bunlar ayrı konulardır. ama kendince doğru olanı yapmaya çalışıyor hâlâ. doğruluğu tartışılır elbet. ama en azından gidip de galatasaray düşmanlarıyla işbirliği yapmıyor.
    neyse.
    dönelim fatih terim'e.
    çığı büyülten başka bir hamlesi, "sezon sonu konuşacağım", "galatasaray'a oynanan oyunları herkes biliyor", "bunları anlatacağım" diyerek atarlandığı, takımıyla birlikte alınlarının teriyle kazandıkları kupayı alamasınlar diye debelenip, sahibi tayyip erdoğan emredince el-mecbur, o da karanlıkta bir zahmet veren yıldırım demirören'le el-ele kol-kola pozları, sözleşmeyi gösterip galatasaray'a laf çakması, galatasaray'ın yine medyada malzeme edilmesinde başrol oynamasıydı. aklınca ünal aysal'a laf çaktırdı, ünal aysal'ı zor durumda bıraktı, ünal aysal'dan intikam aldı. hani, sözleşme sordu ya ünal aysal. allah aşkına, fatih terim, bu hareketlerinin ünal aysal'a değil de galatasaray'a zarar verdiğini anlayamayacak, bunu kestiremeyecek kadar aptal, düşüncesiz bir adam mı? elbette hayır. son derece ne yaptığını bilen, bilerek ve isteyerek yapan bir adam. demek ki yine sırf kendisini yüceltebilmek adına galatasaray'ın küçük düşürülmesinde bir sakınca görmeyen bir adam fatih terim. ve siz fatih terim'in galatasaraylılığından dem vuruyorsunuz hâlâ. üzgünüm ama hayal görüyorsunuz. üzgünüm ama gerçeklerden tamamen kopuk yorumluyorsunuz olanları.

    bir diğer somut konu, çığın artık önüne geçilemez bir felakete dönüşmesine sebep, yabancı sınırı ve fatih terim.
    bakın, daha galatasaray'ımızda görev aldığı dönemde söylediklerine değinmiyorum bile.
    sene 2007.
    fatih terim a mill takımlar teknik direktörü. yine acaip bir ünvan. neyse.
    bakın ne diyor fatih terim yabancı sınırıyla ilgili;

    "ben türkiye futbol federasyonu ile yabancı konusunu görüşmedim, sadece bana sorulan sorulara açık ve samimim bir şekilde cevap verdim. ben yasaktan yana olmadığımı söyledim. bir kriter koyabilirler ama bugün gerek milli takımlar bazında gerek kulüpler bazında rakibimiz olan takımlarda serbest olduğunu görüyoruz. ama mesela ingiltere'de olduğu gibi; kendi milli takımlarında %75 oynama gibi kriterler var. bu tip şeyler yapabiliriz. yarın öbür gün ab'ye girince serbest dolaşım olunca zaten yasak koyamazsınız. 6+2 türü sistemler hukuken doğru bulunmuyor. bunu da yapamazsınız. dolayısıyla tasarruf türkiye futbol federasyonu'nda. ben ve arkadaşlarım 'milli takım bundan zarar görür' diye bir şey söylemedik, söylemeyiz de. bunu dememiz için mantıklı sebepler olması lazım. italya'da serbest, fransa'da serbest, almanya'da serbest.biz ne olursa olsun 22 oyuncu bulur sahaya çıkarız. kimse rekabetten kaçınmamalı. bizim fikrimiz budur. ama federasyon yönetimiyle bu konuyu konuşmadık. ama artık onlar da bu fikrimizi biliyordur."

    aradan 7 yıl geçti.
    bu süre zarfında fatih terim "a milli takımlar teknik direktörü" pozisyonundan ayrıldı, galatasaray teknik direktörü oldu, oradan da ayrıldı, şimdi de türkiye futbol direktörü -ya da öyle bir şey işte, bakmadan yazamıyorum o müthiş ünvanını-. şu anda fatih terim konuşuyor mu yabancı sınırı ile ilgili? konuşmuyor. konuşamıyor belki.
    bakın kader arkadaşı yıldırım demirören ne diyor bu konuda;

    türkiye’nin avrupa birliği üyesi olmadığı için, ab üyesi oyuncuların yerli statüsünde oynamasının söz konusu olmadığını aktaran demirören, “biz bu yabancı sınırını ilk seneden kulüplerin temsilcilerine söyledik. hepsi de kabul etti” dedi. fatih terim’in yabancı sınırı konusundafederasyona saygılı davrandığı söyleyen tff başkanı,
    belki yine kalkmasını düşünüyordur ama şu an bu durum değişmeyecek. federasyon türkiye’de taraftarı olmayan tek kurum” dedi.

    niye susuyor fatih terim? 2007 yılında, a milli takımlar teknik direktörü iken konuşabiliyordu da şimdi niye susuyor?
    bakın, böyle konularda, böyle kritik konularda, bu kadar donanımlı ve tecrübeli isimlerin belli bir fikirleri olur. bunun uygulamadaki detaylarına yönelik bakış açıları ancak güne göre değişebilir.
    yani, yabancı sınırına fikir olarak karşısındır veya değilsindir. terim, 2007 yılında karşıymış. şimdiye fikri değişmiş midir? değişmemiştir.
    peki niye susuyor fatih terim?
    fatih terim, futbolun en önemli ismi değil mi türkiye'de? ne diyor bakın kader arkadaşı; "belki kalkmasını düşünüyordur ama şu an bu durum değişmeyecek!". e ünal aysal'a yönetim anlayışı yüzünden, çalışma şekli yüzünden, yaklaşımları yüzünden atarlanan fatih terim (ki hadi atarlanmasını mazur görelim ki bunu medya önünde yapması asla affedilebilecek bir davranış değildir ama bir an için hadi mazur görelim) neden susuyor, nasıl katlanabiliyor yıldırım demirören'e ve bu "anlaşmazlıklarına"? neden medyaya malzeme etmiyor bunları?
    işin başka bir boyutunu daha anlatayım.
    renklerimizden bağımsız konuşalım. şu anda bu yabancı sınırı, kimi durdurmak için böyle çılgınca savunuluyor? kim kopup gider yabancı sınır kalksa?
    galatasaray değil mi?
    peki 2007 yılında yabancı sınırının kalkmasını kim istiyordu?
    google abimize "yabancı sınırı 2007" yazın bakalım ne sonuçlar alıyorsunuz.
    ben sizin için yaptım hatta buyrun; http://gss.gs/2Ad
    sene 2007, fatih terim a milli takımlar teknik direktörü, yabancı sınırının kaldırılmasını isteyenlerin başında fenerbahçe var, fatih terim diyor ki "yabancı sınırı kalksın".
    sene 2014, fatih terim türkiye futbol direktörü, yabancı sınırının kaldırılmasını isteyenlerin başında galatasaray var, fatih terim'in sesi çıkamıyor, patronu konuşuyor onun yerine "belki kalkmasını düşünüyordur ama bu değişmeyecek!".
    kağıt üzerinde fatih terim 2007 yılından çok daha yetkili. kağıt üzerinde yabancı sınırının kaldırılmasını zorlayacak gücü var.
    yapmıyor. yapamıyor mu, emir mi aldı, susturdular mı nedir bilemiyorum ama sonuçta yapmıyor.
    ve siz, hâlâ bu adamın galatasaraylılığından dem vuruyorsunuz öyle mi?

    dani alves için muzlu poz verip emre b.'yi hâlâ kaptan yapmasına, volkan babacan'ı milli takıma çağırmasına, volkan demirel'le arasındaki ilişkiye, bir cenazede bile kendisine ayrılan yere değil de kafasına göre başka bir yere geçmesine, şikeyle ilgili tek bir sözcük bile edememesine ama buna rağmen futbola olan ilginin düşmesinden yakınmasına falan değinmeyeceğim.
    yoksa yazı bitmez.
    ben sadece doğrudan, isteyerek ve bilerek galatasaray'a verdiği zararlardan bahsettim.
    bunların hiçbirisi tesadüf değildir.

    hagi'yle karşılaştırılması mevzusu var.
    şimdi kendi içinizde çelişkili ifadeleriniz. hem amatör ruhlu diyorsunuz, hem de profesyonel sebeplerle görev almadı diyorsunuz polat döneminde. "başarısız olacağını bile bile görev almadı" diyorsunuz. başarısız olacağını bile bile görev almadı demek, kariyerini düşünerek, kendi konumunu düşünerek görev almaktan çekindi demektir. bu da profesyonel çekincelerle görev almadı demektir. amatör ruhlu adam hagi'dir. galatasaray ne zaman çağırdıysa, kendi kariyerinin bitmesi pahasına gelmiştir. kariyeri bitmiştir de. bugün o şartlarda şampiyon olamadığı için kendisini yerin dibine sokanları bile görüyoruz. bu da ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, hagi kaçmamıştır. seven adam kaçmaz. gerçekten yüreği olan,yüreğinde sevgisi olan adam, iki eli kanda da olsa gelir çağrıldığında. ve bunun aksi gerçekleştiğinde, amatör ruhtan falan bahsedemezsiniz. bahsederseniz çelişki olur, bahsederseniz güvenilirliğinizi yitirirsiniz.

    son söz olarak, "saygı bekliyoruz" demişsin. düşüncelerin yüzünden saygısızlık etmiyor kimse. fatih terim'in galatasaraylılığı dayatılmaya çalışıldığı için, verdiği bunca zarara, bunca yalanına, bunca ikiyüzlülüğüne rağmen bunlar dayatılmaya çalışıldığı için ve bunca argümana rağmen karşılığında "kupalar kazandı", "bir yıldız onun" denildiği için geriliyor ortalık. sanki bunlar inkâr ediliyormuş gibi. sanki bunlar, bunca hadsizliği, bunca saygısızlığı, bunca ikiyüzlülük ve zararı aklıyormuş gibi.
    burda da sıkıntı var. sanki bu başarıları tek başına elde etmiş gibi dillendiriliyor ki bu da ayrı bir konu.

    galatasaray'a verilen bunca zararın görmezden gelinmesi beklenemez.
    bunlara susulması beklenemez.

    tavır meselesine gelince...
    bak daha bugün aldığın ilk övgü dolu giriyi incele sevgili kardeşim.
    yok goduklarım, yok güruh, yok bilmem ne...
    başka biri içine sürekli birilerini almış olacak ki, iki lafından birisi "içimizdeki irlandalılar", "içimizdeki fenerliler"; sürekli içindekilerden bahsediyor...
    şimdi bunlara nasıl yanıt verebilirsin?
    çiçek mi verirsin yüzüne mi tükürürsün.
    internet böyle bir yer işte. yüz yüze söylese ağzını burnunu dağıttıracak lafları boy boy yazar bunlar.
    öbür tarafta yok mu? var. onların da allah belasını versin.
    dün veya önceki gün, kendisi de söyler mutlaka, cesc41 kardeşimiz küfürden şikayet etti.
    mesaj attım, dedim ki güzel kardeşim kim küfür ettiyse, kim hakaret ettiyse söyle gidelim moderasyona beraber şikayet edelim.
    bana yanıt vermedi henüz. bu söylediğimde samimi olduğuma inanmadı belki, belki beni sevmiyordur, belki de benimle paylaşmak gereği duymamıştır, bilemiyorum.
    ama mevzular böyle kardeşim.

    kendi adıma söyleyeyim, sevgini kime yönelteceğin konusunda ne bir sözüm olabilir ne bir müdahalem; ancak tavsiyem olabilir ki o da ancak talep edilirse olur. onun dışında, buna laf söyleyecek, bunu engellemeye kalkacak adamın karşısına da söyle ilk ben dikileyim.
    ama beni affet, galatasaray'a zarar veren bir adama da, geçmişi ne olursa olsun saygı gösteremem, geçmişte yaptıklarıyla bugün yaptıklarının aklanmasına müsade edemem, susamam, bugün söyledikleri ve yaptıklarıyla oluşan zararın küçük gösterilmesine, göz ardı edilmesine yönelik en ufak bir tümceye, en ufak bir çabaya, en ufak bir hataya sessiz kalamam kusuruma bakma.
    çünkü önemli olan, her zaman sadece galatasaray'dır.
    hiç kimsenin sevdası daha küçük değildir, hiç kimsenin kariyeri daha büyük değildir, hiçbir kariyer, hiçbir kupa, hiçbir zafer, hiçbir hata, hiçbir konum, kimseye galatasaray'a zarar verme, verdiği zararları haklı gösterme hakkı vermez çünkü.
    umarım bir gün anlayabilirsiniz bunları...

    düzenleme: ufak-tefek değişiklikler...
App Store'dan indirin Google Play'den alın