20
olaya biraz daha anlayışlı bakılması için ve daha çok bir anadolu şehrinde yaşayan taraftarlar adına yazıyorum..
istanbul'da ya da yakın yerleşim merkezlerinde ikamet etmedikleri için, yılda bir kaç defa stadlarında maç izleme lükslerini derbi maçlarda kullanırlar..
çok da doğaldır, yadırgamak saçmadır.. anadolu'nun herhangi bir şehrinden çıkıp gelmek, bilet bulmak, işten ya da okuldan falan izin almak, o ekonomik yükü sırtlayabilmek çok basit işler değildir.. bu cefayı, kendine göre en büyük maçlarda çekmek istemesi anlayışla karşılanabilir..
istanbul'daki taraftarlardan daha heveslidirler çünkü onlar için alışıldık bir durum değildir.. istanbul'daki taraftar kimbilir kaç yüzüncü maçına gideceği için artık ritüeller sıradanlaşmıştır.. (u: burada iki taraftarı da yerme yok, sadece doğal olarak gerçekleşen durumu anlatıyorum)
maç başlamadan, maç sırasında ve maçtan sonra yüzlerce fotoğraf çeker bu taraftar.. nedeni de çok masumdur, yılda 2-3 kere geldiği mabedinde fotoğraf çekmek ve eşe dosta selam göndermek en doğal ve çocuksu hakkıdır..
istanbul'lu taraftarın alıştığı için artık pek dikkat etmediği bir takım küçük ayrıntıları bu taraftar görür ve dikkat eder.. hatta biz buna fabrikalarda işletme körlüğü deriz.. bir mekana alışıksanız ya da sürekli aynı ortamda iseniz, dışarıdan gelen biri o mekandaki bir çok ufak ayrıntıyı sizden önce farkeder, bilimsel açıdan durum böyledir..
nevizade'de bira içerken, hangi marşın ne zaman söyleneceğini bilmese de her marşa ilk anki heyecan ile katılır, hatta tam bilmediği marşlar da olur, ama aynı saflıkla ayak uydurmaya çalışır.. ve nevizade'de de trilyonlarca fotoğraf ve video çeker, eşe dosta gönderir, nevizade'nin reklamını bütün anadolu'da başarıyla yapar..
metrodaki kalabalık ve marşlarla stada varma olayı onun için başkadır, ezilmek bile zevkli gelir o'na o sırada..
anadolu'nun hangi şehrinden kaç paralık biletlerle gelip gitmişliğini düşünmez, karaborsadan ya da siteden alabildiği bileti kutsal kitap gibi görür, o derece değerlidir gözünde o bilet..
mağlubiyetlerden sonra dönüş yolu o'nun için çekilmezdir.. hele hele bindiği otobüsün muavini yavşak bir fenerli ya da beşiktaşlı ise, otobüste kavga çıkarıp zorla otobüsten indirilmesi an meselesidir; sinirini içine gömer..
memleketine döndüğünde, mağlubiyet sonrası geyiklerine diğerlerinden daha fazla maruz kalır, çünkü taaa ebesinin fizanına mağlubiyet görmeye gitmiştir fenerli ya da beşiktaşlı yavşaklara göre.. içine çeker, vakur duruşunu bozmaz..
galibiyetlerden sonra ise başkadır havası, taksimden çıkmak istemez maç sonunda.. memleketine dönmek istemez, orada kalıp sabaha kadar hiç tanışmadığı galatasaraylılarla kol kola içip rakip takıma sövmek ister..
ve bir sonraki maçta, yine stadta olup şu marşa tekrar tekrar, bağıra çağıra katılmak ister;
fenerbahçe köpeğine, şampiyon cimbom yazdıracağız!
istanbul'da ya da yakın yerleşim merkezlerinde ikamet etmedikleri için, yılda bir kaç defa stadlarında maç izleme lükslerini derbi maçlarda kullanırlar..
çok da doğaldır, yadırgamak saçmadır.. anadolu'nun herhangi bir şehrinden çıkıp gelmek, bilet bulmak, işten ya da okuldan falan izin almak, o ekonomik yükü sırtlayabilmek çok basit işler değildir.. bu cefayı, kendine göre en büyük maçlarda çekmek istemesi anlayışla karşılanabilir..
istanbul'daki taraftarlardan daha heveslidirler çünkü onlar için alışıldık bir durum değildir.. istanbul'daki taraftar kimbilir kaç yüzüncü maçına gideceği için artık ritüeller sıradanlaşmıştır.. (u: burada iki taraftarı da yerme yok, sadece doğal olarak gerçekleşen durumu anlatıyorum)
maç başlamadan, maç sırasında ve maçtan sonra yüzlerce fotoğraf çeker bu taraftar.. nedeni de çok masumdur, yılda 2-3 kere geldiği mabedinde fotoğraf çekmek ve eşe dosta selam göndermek en doğal ve çocuksu hakkıdır..
istanbul'lu taraftarın alıştığı için artık pek dikkat etmediği bir takım küçük ayrıntıları bu taraftar görür ve dikkat eder.. hatta biz buna fabrikalarda işletme körlüğü deriz.. bir mekana alışıksanız ya da sürekli aynı ortamda iseniz, dışarıdan gelen biri o mekandaki bir çok ufak ayrıntıyı sizden önce farkeder, bilimsel açıdan durum böyledir..
nevizade'de bira içerken, hangi marşın ne zaman söyleneceğini bilmese de her marşa ilk anki heyecan ile katılır, hatta tam bilmediği marşlar da olur, ama aynı saflıkla ayak uydurmaya çalışır.. ve nevizade'de de trilyonlarca fotoğraf ve video çeker, eşe dosta gönderir, nevizade'nin reklamını bütün anadolu'da başarıyla yapar..
metrodaki kalabalık ve marşlarla stada varma olayı onun için başkadır, ezilmek bile zevkli gelir o'na o sırada..
anadolu'nun hangi şehrinden kaç paralık biletlerle gelip gitmişliğini düşünmez, karaborsadan ya da siteden alabildiği bileti kutsal kitap gibi görür, o derece değerlidir gözünde o bilet..
mağlubiyetlerden sonra dönüş yolu o'nun için çekilmezdir.. hele hele bindiği otobüsün muavini yavşak bir fenerli ya da beşiktaşlı ise, otobüste kavga çıkarıp zorla otobüsten indirilmesi an meselesidir; sinirini içine gömer..
memleketine döndüğünde, mağlubiyet sonrası geyiklerine diğerlerinden daha fazla maruz kalır, çünkü taaa ebesinin fizanına mağlubiyet görmeye gitmiştir fenerli ya da beşiktaşlı yavşaklara göre.. içine çeker, vakur duruşunu bozmaz..
galibiyetlerden sonra ise başkadır havası, taksimden çıkmak istemez maç sonunda.. memleketine dönmek istemez, orada kalıp sabaha kadar hiç tanışmadığı galatasaraylılarla kol kola içip rakip takıma sövmek ister..
ve bir sonraki maçta, yine stadta olup şu marşa tekrar tekrar, bağıra çağıra katılmak ister;
fenerbahçe köpeğine, şampiyon cimbom yazdıracağız!