• 376
    üzerinden neredeyse 20 gün geçmiş olmasına rağmen, an itibariyle henüz herhangi bir istifanın gerçekleşmediği deprem felaketidir.
    anlaşılan yetkili makamlardan kimse kendini istifa edecek kadar sorumlu görmüyor.

    20 gün + 43.000 vefat sonrası edit: hala tek bir (1) istifa yoktur. dünyanın başka hiç bir yerinde görülmemiş ve muhtemelen de görülemeyecek durumdur.
  • 377
    en büyük sorumlusu olarak nam gösteren belediye başkanlarının hala tutuklanmaması ülkede demokrasinin adaletin geldiği aşamayı gösteriyor.

    depremden kurtulmanın tek bir şey yolu vardır. sağlam bina. belediyeler rant uğruna sağlam olmayan binalara da onay veriyorlar. bu sebeple tüm masraflar belediyelerden başlayarak onaylayan tüm çalışanlara kadar yansıtılmalıdır. hatalı projeye neden onay veriyorsun?
  • 383
    11 il dışındaki yerlerde hayat normale döndü gibi duruyor.

    deprem bölgesinde hiçbir şekilde normale dönmediğini belirtmem gerek. barınma problemiyle birlikte insanlarda çok farklı psikolojik sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı. en yaygın olanı sürekli deprem oluyormuş hissiyatı ve durup dururken başın dönmesi.

    kişi, evi için 4 ayrı kurumdan detaylı hasarsız raporu alsa bile korkudan evine giremiyor. her taraf asansörlü nakliyat kamyonları ile dolu. müstakil ev bulmak hem maddi hem fiziki açıdan neredeyse imkansız.

    artçıların en az 2 yıl daha süreceğini düşünürsek bu travmayı atlatmak deprem bölgesinde yaşayanlar için hiç kolay olmayacak.
  • 384
    birkaç günden beri buraya yazıp yazmama konusunda tereddütte idim. yazmaya karar verdim ama gönderir miyim bilmiyorum.
    depremin üçüncü günü sabah ankara'dan aracımla antakya'ya yola çıktım. ben antakya'da doğdum, çocukluğum, gençliğim antakya'da geçti ve anne tarafım çoğunlukla antakya'da yaşıyor. amacım hem teyzemleri ankara'ya getirmek, hem kendi yakınlarıma, arkadaşlarıma, komşularıma hem de depremzedelere bir şeyler götürmekti. aracımı kuru gıda, battaniye, kıyafet ve ilaç ile doldurdum. aslında ikinci gün sabah çıkacaktım ama şehire giriş yasağı geldi. iskenderun'a yaklaşık 7 saatte vardım. sadece adana'da ekmek ve benzin almak için durdum. yol açıktı. ama iskenderun'a vardığımda bir sürü yıkılmış bina ve çok az kurtarma ekibi gördüm. asker ve polis benim gittiğim yerlerde yoktu. bir arkadaşımın ailesine uğradım. getirdiklerimden bıraktım. gıda ve suyun yeni geldiğini öğrendim. kendilerine getirdiklerimin bir kısmını antakya'daki depremzedelere götürmem için bana geri verecek kadar yüce gönüllü insanlardı. oradan arsuz beldesine gittim. iskenderun'daki evleri kullanılamaz hale gelen teyzemin oğlu ve eniştem oraya gitmişti. bulundukları yere elektrik yeni gelmiş su ise hala yoktu. battaniye, yorgan biraz kıyafet bıraktım. yarım saat kadar yanlarında kaldım, birlikte büyük sayılabilecek bir deprem de atlattık. depremin birinci gününden beri ulaşmaya çalıştığım antakyada yaşayan diğer teyzem ile telefon görüşmesini de ancak oradayken yapabildim. antakya'ya yaklaşık on km uzaklıkta bir akrabamızın köyüne sığınmışlardı. çok az konuşabildik, onları almaya geldiğimi söyledim ve hat kesildi. teyzemin oğlu belen geçidinin kapalı olduğunu, sabahı beklememi söyledi ancak yola çıktım. en fazla bir saat sürecek yolu üç saatte gidebildim. antakya 5 km levhasını gördüğümde saat 22:00 civarı idi. oradan itibaren trafik iyice tıkandı. bu süreçte belende ve jandarma kavşağından iki km geride iki defa polis kontrolü geçtim, başka bir güvenlik personeli görmedim. iki saat içinde yalnızca üç km gidebildim. 600 konutlara vardığımda neredeyse gece yarısı olmuştu. bir arkadaşım orada babasının enkazdan çıkarılmasını bekliyordu. onun için getirdiğim şeyleri verdim, sarıldım, beş dakika sohbet ettik ve diğer bir arkadaşımın teyzesinin ve çocuklarının çıkarılmasını beklediği enkaza doğru yola devam ettim. bina ekinci yolunda idi. normal şartlarda çevre yolundan yaklaşık on dakika sürmesi gereken yolu, ara sokaklardan, devrilen binalardan, enkaz yığınlarından dolaşa dolaşa bir saat civarında gidebildim. arkadaşıma, kardeşine, annesine sarıldım. burası meşhur rezidansın olduğu cadde idi. arkadaşın kendi imkanları ile getirdiği kepçe dışında enkazda çalışan bir araç görmedim. arkadaşım benden yaklaşık 24 saat önce kardeşiyle birlikte gelmişlerdi ve depremin ikinci gününde enkazda hiçbir profesyonel çalışma yoktu. caddede onlarca yıkık vardı ve benim gördüğüm kadarıyla sadece arkadaşın beklediği enkazda ve rezidans tarafında projektörler aydınlık yapıyordu. yarım saat kadar kaldım, getirdiklerimi teslim ettim ve ters istikamette narlıca yolunda çalışma yapan afad gönüllülerine yiyecek götürmek için ayrıldım. saat 22 civarında bir arkadaşım, oradaki ekipte bulunan akrabasından kendilerine bir gündür yemek ulaşmadığını, o şekilde çalışmaya devam ettiklerini öğrendiğini belirten bir mesaj atmıştı. konuma baktığımda onbeş dakikada ulaşabileceğimi düşünüp ben götürürüm demiştim. saat 1'i geçtiği için tekrar arayıp durumu sordum, hala ulaşmadığını öğrenip o tarafa gitmeye karar verdim. zifiri karanlıkta, yıkık binaların arasından, enkazlar nedeniyle kapanmış labirent gibi sokaklardan geçerek yaklaşık bir saatte ulaştım. yiyecekleri bıraktım, iki üç dakika gönüllüler ile sohbet ettim, enkazdan çıkarılan bir çocuk için pantolon, kazak bıraktım ve teyzemin olduğu köye doğru yola devam ettim. internet yok, zifiri karanlık, navigasyon çalışmıyor, sokaklar artık benim tanıdığım sokaklar değil. doğal olarak kayboldum. suriyeli göçmenlerin yaşadığı mahalleye girmişim. ateş başında beşerli, onarlı oturan insanlar gördüm, gıda poşetlerini dağıtarak yoluma devam ettim. nihayetinde asi nehrine vardım. asi antakyayı kaba taslak kuzey batı güney doğu ekseninde ikiye ayırır. yola devam etmek için asi üzerinde bulunan köprülerden birinden geçmek zorundaydım. birinci köprü valiliğin olduğu meydana çıkar. oraya çıkmaya çalışırken kaybolduğum için ikinci köprüye geldiğimi fark ettim ve oradan atatürk caddesine çıkıp fatih caddesi üzerinden devam ederim diye düşündüm. fakat çıktığım yeri tanıyamadım. üzerinden binlerce kez geçtiğim cadde hemen hemen tamamıyla yıkılmıştı. onlarca enkaz vardı. caddenin neresine çıktığımı, sağa mı sola mı dönmem gerektiğini anlayamadım. cadde oldukça kalabalıktı, hem depremzedeler hem de arama kurtarma ekipleri çok sayıdaki enkazın başında idi. birisine sordum, tarif etti yola devam ettim. atatürk caddesinin arka tarafına geçmem gerekiyordu ama hiçbir yol açık değildi. fatih caddesine, cebrail mahallesine dönmeyi denedim, geçiş yolları kapalı idi. yıllarca oturduğum alan caddesinden gitmeyi, akevler mahallesine dönmeyi denedim, geçiş kapalı idi. osman ötken anadolu lisesinin ara yolundan giderim dedim, karşıya geçemedim. bu şekilde atatürk caddesini boylu boyunca geçtim. çevre yoluna kadar yaklaşık beş km geçecek yer bulamadım. çevre yolu gecenin o saatinde antakya'dan çıkış istikametinde kilitlenmişti. ben ters istikamette olduğum için ilerleyebildim. çekmece tarafında bir tanıdığa uğradım. ondan bir kaç litre mazot alabildim ve yola devam ettim. köye vardığımda saat 03:30 idi, beni beklemişlerdi. teyzemle sarıldık, biraz oturduk ve saat 4 gibi uyumaya geçtik. köydekiler üç tarafı kapalı bir yeri, açık tarafına branda gerip üç aile uyumak için kullanıyordu. ziyadesiyle kalabalık olduğu için biz eve geçtik. elektrik ve su yoktu. yorganların altına girip uykuya dalmaya çalıştım. on beş dakika sonra bir başka büyük deprem oldu. önce uğultu gibi bir ses, ardından yerden sağlam bir vuruş. ardından üç beş defa küçük artçılar. sabah 7 yi zor ettim. dışarı çıkıp köyü dolaştım. az sayıda yıkık bina, hafif zarar görmüş bir köprü, minarenin enkazını ve yüzlerce insanın seralarda sabahladığını gördüm. getirdiğim gıda ve kıyafetlerden dağıttım. akrabamıza teşekkür edip, antakya'ya doğru yola çıktık. vardığımızda geçici olarak ayrıldık, eniştem kardeşini görmeye gitti, teyzemler evlerine bakmak istedi, ben de kalan malzemeyi dağıtmak için şehrin içine girdim. yıllarca oturduğum mahallede sağlam kalan beş on bina kalmıştı. komşularımız, çocukluk arkadaşları, esnaflar hemen hemen hepsi göçük altındaydı. gündüzün aydınlığında felaketin boyutunu anlayabildim. cebrail, akevler, 75.yıl, ekinci yolu, armutlu, mezarlık tarafı bütünüyle harap idi. arkadaşımın yanına tekrar uğradım. bir kaç dakika önce teyzesi ve eniştesinin cenazesine ulaştıklarını, çocuklarının ise sağ çıktığını söyledi. sarıldık, birlikte ağladık. bir kaç sigara içtik. ne yapacağını sordum, defin işlemlerinden sonra ailesini alıp gideceğini söyledi. vedalaştık ve teyzemi bulmak üzere yanından ayrıldım. teyzemi ve aile bireylerini toplayıp antakya'dan ayrılış yoluna düştük. dördüncü gün akşam saat 19 gibi şehirden çıkabildik. dördüncü günde etrafta bir çok asker ve kurtarma ekibi vardı artık. hatta bir italyan arama kurtarma ekibi ve ntv canlı yayın arabasını da gördüm. youtube üzerinden gazetecilik yapanlar dışında denk geldiğim tek basın mensubu onlardı. bir arkadaşıma battaniye getirmiştim, beş altı defa aradım ama hat düşmedi. onu teslim edemedim. oysa teyzesini beklediği enkazın önünden geçmişim habersiz. çok sayıda ttk madencisi gördüm. yorgunluk, açlık, susuzluk, uykusuzluk ve korku nedir bilmeksizin, canlarını dişlerine takıp makina gibi çalışıyorlardı. allah ayaklarına taş değirmesin. afad gönüllülerinin "can güvenliği nedeniyle haklı olarak" girmediği enkazlara girdiler. benim akrabalarımın da aralarında olduğu onlarca insanı kurtardılar. itfaiyeciler de canavar gibi çalıştılar. afad gönüllüleri de ellerinden geleni yaptı ancak şunu anladım ki bu iş profesyonel kurtarma elemanlarının ya da toprak altında çalışma tecrübesi olanların işi. biz yola çıktık, otuz dakikalık yolu dört buçuk saatte geçtik. herkes şehri terk etmeye çalışıyordu. geç saatte adanaya vardık. kahvaltı bile yapmamıştık, durup yemek yedik. depremin ilk iki günü sürekli medyada yıkık binaları gösterilen adanada hayatın son derece normal olduğunu gördüm. her yer açıktı, çevre yolundan küçük saate kadar gittim, yıkık ya da hasarlı bina görmedim. sabaha karşı ankara'ya vardık. 600 konutlarda babasının başında bekleyen arkadaşı aradım, haber yoktu. sonraki günlerde bir uzvunu bulsam razıyım sözleri döküldü ağzından. on gün bekledi enkazın başında. onuncu gün cenazesine ulaşıldı, şükretti. babasını köyüne defnedip, evine döndü. diğer arkadaşın enkazdan çıkarılan kuzenlerinden birisinin sağ kolu kesilmek zorunda kaldı. enkazda annesi ile konuştuğundan bahsetmiş ailesine. hala anne ve babasının öldüğünü bilmiyor.
    sonuç olarak biz iyiyiz, ama akrabalarımız öldü, komşularımız öldü, çocukluk arkadaşlarımız öldü, şehrimiz öldü, onlarla birlikte bizim de bir parçamız eksik bundan sonra.

    düzenleme: bugünün boktan siyasi gündeminde yaşadığımız felaket de unutuldu. biz çok değil bir ay önce bunları yaşadık. hayat devam etti. ne olursa olsun umudumuz var! inşallah güzel günler göreceğiz.
  • 385
    normalleşme adı altında gayet de güzel unutturulmuş olan bir felakete sebep olan doğa olayı.

    ilk günlerde sosyal medyada gördüklerinin duyduklarının duygusallığıyla sanki aylarca yıllarca bunu unutmayacak gibi "hype" yapan yardım elçileri bile normal hayatlarına dönmüş durumda. ilk dakikalardan beri devam eden organizasyon bozuklukları ve neredeyse art niyetli bazı tavırlar hala devam ediyor. enkazdan kendi kendine çıkan insanlar ya kendi kendine bir yerlere kaçıyor ya da kendi kendine hayatta kalma mücadelesi veriyor.

    ve devlet bu hataların üzerine gitmektense dile getirmeye çalışanların üzerine gitmeye devam ediyor.
    tıpkı ilk andan itibaren yaptığı gibi..
  • 390
    post modern hatta hakikat ötesi (post-truth) olarak tanımlayabileceğimiz, hızla akan zamanın, müthiş bir devinim içinde hareket eden iletişim çağının en büyük kurbanlarından (korkunç siyasal ve toplumsal yozlaşma nedeniyle) olan türkiye cumhuriyeti halkını derinden sarsan, milyonlarca insanın üzerinde uzun yıllar sürecek etkilere ve travmalara haiz korkunç doğa olayı. özellikle materyal zenginliği (ev ve araba sahibi olmak, lüks tüketim araçlarını gösteriş unsuru olarak hayatın merkezine koymak vs.) kişiliği oluşturmanın temeli olarak görmeyi alışkanlık haline getiren, hayatındaki tüm maddi edinimlerini ve sahip olduklarını tamamen başkalarına gösterme ve bunu kudret sanma sanrısıyla hızla modernleşme çemberine dalan türkiye halkına 90 saniyede her şeyi kaybedebileceğini göstermiştir. manevi değerlerimizi yok eden korkunç sosyolojik ve psikolojik dönüşümlerin içerisinde bu tür felaketlerden en az etkilenmenin yolu toplumca ortak bir ahlak ve anlayış geliştirmemizden geçiyor. yiten canlar, sönen ocaklar her birimizin ciğerini yakmıştır. vefat edenlere rahmet, kalanlara sabır diliyorum.
  • 391
    ülkenin kurulu olduğu coğrafyanın geniş bir bölümünde ve kayıtlı nüfusunun hatırı sayılır bir kesiminde çok farklı izler bırakmış olan deprem hatta depremler. insan kayıpları, manevi travmalar, maddi kayıplar ve maddi travmaların kapsamlı bir şekilde ele alınıp rehabilitasyon çalışmalarına başlanması gerekiyorken bunu yapması gerekenlerin hala daha çoğu gerçekle yüzleşmekten kaçması gibi acı bir gerçek var.
  • 392
    7.7 ve ardından 9 saat sonra 7.6 şiddetinde gerçekleşen iki deprem. güzel ülkemin güneyindeki 11 ile sayısız maddi ve manevi hasar vermiş onarılması çok zor acılar bırakmıştır. ihmali sorumluluğu ve hatası bulunan en aşağıdan en tepeye herkesin yargı önüne çıkması ve artık deprem öncesi önlemlerin tam tamına alınması ise bir zorunluluk haline gelmiştir.
  • 393
    çok değil iki üç gün önce "yahu bu kadar bağış toplandı, bu paralar nerde" diyeceğiz demiştik. şimdi bu miktarlar ismen var cismen yok olabilir ama bu ülkenin içişleri bakanı çıkıp da "terlik ihtiyacımız var, terlik bağışlasınlar" derse insanların feleği şaşar. bakın depremden sonra kaç gün geçti, insanlara çadır ulaştırmasını beklediğimiz kişiler daha terlik yetiştiremiyor. kaderine terk edilmiş cennet bir vatan burası.
  • 397
    yarın itibarı ile üzerinden miladi takvime göre 3 ay geçmiş olacak olan çifte deprem. türkiye tarihinin hem etkili olduğu coğrafyanın boyutu, hem etkilediği insan sayısı bakımından en büyük deprem felaketi.

    3 ay önce bu dakikalarda 5 şubat 2023 galatasaray trabzonspor maçı oynanıyordu. tek korkumuz 11 maçlık galibiyet serimizin 12'ye çıkıp çıkmayacağıydı. bu maçtan sonra ise gündem galibiyet goygoyuna ek olarak 6 şubat 2023 fenerbahçe konyaspor maçı için konyaspor kafilesinin istanbul'a gelemeyeceği ve fenerbahçe'nin maç eksiğiyle puan olarak daha da geride kalacak olmasıydı.

    twitter'daki space odalarında konyaspor uçağına dökülecek alkolün siparişi ile ilgili çabaları dinleyerek uyuyakalmıştım o gece. hepimiz de muhtemelen buna benzer bir şekilde huzurlu ve mutlu olarak gözlerimizi yummuştuk.

    birkaç gündür devam eden ve yeni yeni toparlamaya çalışan bağırsak rahatsızlığım vardı o günlerde. geceleri de dahil olmak üzere belli aralıklarla devamlı tuvalete çıkıyordum. o gece de epey geç uyumama rağmen saat 3* gibi uyanıp tuvalete çıkmıştım.

    ilk darbe beni klozetten neredeyse yere düşürdüğünde uyku sersemi daldığımı düşünmüştüm. ağır ağır ama gücünü hissettiren hareket devam ettikçe deprem olduğunu anladım. zaman içinde kapı ileri geri gidip gelmeye başladı, sonra da o hep bahsedilen duvarların içinden muhtemelen esneme ve bükülme sesleri duyuldu.

    başlarda şiddet yavaş olduğu için beklemeyi seçsem de o gıcırtıları duyunca çığlık atıp bizimkileri uyandırdım. bir yandan da apar topar kalktım, ilk aklıma gelen bahçeye açılan en yakın kapıyı açmak oldu. hani dışarı çıkmamız gerekir ama sıkışırsa diye. bizimkiler yattığı yerde uyanıp kendine gelip de kapıya gelene kadar geçen aşağı yukarı 1 dakikada sarsıntı bitmişti.

    oysa bütün bunlar merkez üssüne kuş uçuşu 400 km ötede ve arada deniz olan bir coğrafyada yaşananlardı.

    sonrası deprem bölgesinde olmayan herkes için sanırım üç aşağı beş yukarı benzer hikayelerdi. tekrar tekrar yazmaya gerek yok...

    günlerce ruhumuz enkazlarda, çadırlarda dolaştı durdu. bir yandan üzüldük, bir yandan yardım etmeye çalıştık, bir süre sonra aklımıza mukayet olmaya çalıştık. yavaş yavaş hayatlarımıza geri döndük ve unuttuk. belki şampiyonluk gidiyor mu diye kıvranırken, belki bir futbol trollünün lafıyla çıldırırken, belki iş yerinde osuruktan bir konu yüzünden birileriyle birbirine girerken, belki terk edildik diye üzülürken, belki aşk acısıyla kendine ve herkese hayatı zindan ederken...

    ama bir yandan da unutamadık işte. adalet arayan bir anne babanın yazdığı satırlarla, yıllardır tanıdığın ama yılların sebep olabileceği yaşlanmayı haftalara sığdırdığı için garipsediğin acılı insanlarda, belki ortaya çıkan bir detayda, belki sadece popülizm olsun diye yapılan bir paylaşımda, belki sadece kendi kendine kalıp da düşünürken...

    3. göbekten bir akrabamız, arada kan bağı olan tek kaybımız oldu bu depremde. başta childofbodom kardeşimiz olmak üzere gıyaben tanıdığım bir sürü insanı kaybettim. bir sürü tanıdığım çok sayıda kayıplar yaşadı. sözlükten bölgede yaşayan pek çok arkadaşımız da kayıplar yaşadı. işin daha kötüsü belki de bir zamanlar tanıdığım, beraber zaman geçirdiğim, mesai verdiğim ya da derse girdiğim ve hayatta olup olmadığını bildiğimiz pek çok kaybımız oldu...

    bir yanımız çoktan unuttu ama işte bir yanımız da aslında hep hatırlıyor. yaşananlar ağır, kayıplar çok. çeşitli sebeplerle deprem bölgesi dışındaki bizler belki de hala tam olarak ne idrak edebiliyoruz, ne de yaşayabiliyoruz bu depremlerin sebep olduğu durumu. milyonlarca insanın ne halde olabildiğini düşünebildiğimiz anlarda ürperebiliyoruz sadece...

    umarım belki bundan sonrası için doğru adımlar atılır. acılar hafifletilir. insanlar temel ihtiyaç ve haklarına kavuşturulur...
  • 398
    akşamdan beri kendime gelememe ve gözlerimin dolmasına neden olan bu tweetin atılmasının sebebi felakettir. sağ alt köşede childofbodom'u görünce kalbim çok buruldu özellikle.

    https://twitter.com/...6no-hQVUtqA&s=19

    taraftarı oldukları kulüp farketmeksizin bu felakette hayatını kaybeden bütün insanlara ve canlılara tekrardan rahmet, yakınları ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
  • 399
    onbinlerce hayatın bitmesine, yüzbinlerce hayatın yarım kalmasına vesile olan afet.

    birinci hatta ikinci dereceden dahi etkilenmemiş olan bizlerin bile hala bir tarafında bir eksiklik vuruyor en mutlu anımızda bile.

    fay hatlarının üzerinde imar affı yapanlar, depremin büyüklüğünü kabul edip gerekli organizasyonu yapmak için günlerce bekleyenler, yurdum klasiği çalıp çırpıp bina yerine karton inşa edenler...

    umarım bir gün hesaplaşırız...
App Store'dan indirin Google Play'den alın