“türkiye’de spor denince akla futbol, futbol denince de akla parmakla sayılabilecek sayıda elit futbolcu gelmektedir. sermayenin uydurduğu bu sahte ortamda sporcuların örgütlenmesi ise gereksiz görülmektedir. oysa trilyonlar kazanan elit futbolcularla, spor emekçilerinin genelini özleştirmek, sermayenin sınıf çıkarları gereği ortaya koyduğu bilinçli bir propagandadır. bu durum spor ve sporcu gerçeğini yansıtmamaktadır.sporcuların gerçek durumundan yola çıkan ve emeğin öncelikli değer anlayışını benimsemiş, şimdilik bir avuç spor emekçisi sistemden kaynaklanan ve yüz binlerce spor emekçisini içine alan spordaki sömürüye son vermek amacıyla türkiye devrimci spor emekçileri sendikası (spor emek-sen)’ni kurmuşlardır. artık hiçbir şut emekçi kalesine girmeyecek, önce sporda ter dökenler kurtulacaktır.”
diye duyuruyordu rahmetli metin kurt spor-emek-sen'in kuruluşunu... "çizgi" metin'den 10 sene sonra da fatih terim şöyle isyan edecekti coronavirüs tehlikesi nedeniyle okulların tatil olduğu, firmaların çalışanlarına evden çalışma izni verdiği günlerde futbolcuların sağlıklarını bir kenara bırakıp, maç yaptıranlara : "bana federasyon soracak. problem burada. ben değil, birkaç tecrübeli arkadaşıma da soracak. kulüpler birliği toplantısında bu gündeme gelecek. futbolcular derneği sizce ne yapmalıydı? şimdiye kadar çoktan toplanıp biz oynamıyoruz demeliydi. antrenörler birliği hiçbir şey diyemez, dememiştir. iki satır kınama, hakemler birliği çıkıp da bir şey diyemez, diyemezler. sendika olmadıkları sürece bu durumda kalacaklar. futbolun ana unsurlarını devreye almazsanız, alacağınız kararlarda net olamazsınız. hiçbir para, tecrübeyi satın almaz, yerine geçmez."
sağlık bilim kurulu'nun "maçlar nisan ayına kadar seyircisiz oynatılsın" tavsiye kararını "emir" tellaki eden "bağımsız" türkiye futbol federasyonu, avrupa'da ve dünyanın bir çok ülkesinde futbol ve basketbol maçları ileri bir tarihe ertelenirken, "oyuncular el sıkışmasın, yedek kulübeleri dezenfekte edilsin, maçtan önce hakem ve futbolculara antiviral jeller sıkılsın, top toplayıcılar eldiven giysin" gibi tedbirlerle liglerin devamına karar kıldı.
futbolcuların ve hakemlerin haklarını savunacak bir sendika olmayınca john obi mikel, falcao, muslera gibi futbolcuların "sağlığımız maçtan daha önemli, oynamak istemiyoruz" mealindeki isyanları sosyal medya sayfalarında kalmaktan öteye gidemedi ve süper ligin 26. haftası oynandı... oynandı oynanmasına da, 1-0, 2-0, 2-1, 0-0 gibi cılız skorlu "bitse de gitsek" havasındaki maçlarda kimse ne bir zevk ne de bir heyecan duyabildi.
galatasaray- beşiktaş derbisi de bu "yavan" maçlardan biriydi. futbolcu vardı, hakem vardı, teknik direktör vardı ama futbolun en önemli unsuru seyirci yoktu. hal böyle olunca da, futbolcuların ve hocaların seslerinin yağan yağmurla birlikte iç içe geçtiği "hazırlık maçı" kıvamında bir derbi yaşandı ali sami yen'de... sistemini oturtmuş, hedefini çizmiş galatasaray'da fatih terim, kadıköy galibiyetindeki oyunundan dolayı olsa gerek yine bir derbi maçında belhanda ile başlamayı tercih etmişti, ömer kulübede dinleniyordu. onun dışında sivas'ta olduğu gibi lemina yine stoperlerin arasına giriyor, oyun kuruyor, seri de onyekuru ve feghouli'yi savunma arkasına kaçırma görevindeydi.
deplasman ekibinde çiçeği burnunda teknik adam sergen yalçın, şampiyonluk yarışına tutunmaları için her ne kadar galibiyete ihtiyaç duysa da, galatasaray'ın gücünün farkında olup, önce rakibi durdurup, sonra da burak'la bir kontra atak yakalayıp, gol atmayı hesaplamıştı. bu maksatla iki stoper ve iki bek adamının yanına sağ ve sol kanattaki boyd ve nkoudou'yu onyekuru ve feghouli'yi kovalamakla görevlendirmişti. bir çok pozisyonda da başarılı oldu sergen'in planı, galatasaray'ın kanat oyuncuları pek de etkili olamadılar özellikle ilk devre, lakin beşiktaş da tek şut atamadan gitmek zorunda kaldı soyunma odasına.
ev sahibi galatasaraylı topçular, taraftarının coşkusundan mahrum oynadıkları karşılaşmada, bir derbide bulabilecekleri rahat pozisyonları da buldular aslında. 6.dakikada donk'un uzun pasıyla onyekuru savunma arkasına kaçtı ve kaleciyle karşıya karşıya şutunda gökhan gönül araya girdi. kullanılan korner atışında karius top yerine donk'un kafasını yumrukladı da var'dan herhangi bir uyarı gelmedi. bilin bakalım var'da kim vardı? ali palabıyık'tan başkası değildi...
gol arayan galatasaray son haftaların "kafacısı" donk ile bir kez daha skorbordu değiştirecekti ama hollandalı savunmacının kafa vuruşu üstten auta gitti. galatasaray gol ararken, deplasman takımı burak'la topu muslera'nın koruduğu kalenin filelerine yolladı ama siyah beyazlı takımın kaptanı sık sık yaptığı gibi "ofsayttan" avantaj sağlamıştı kendisine.
devre biterken, kazanılan serbest vuruşta seri'nin orta plase karışımı vuruşu az kalsın karius'un hatalı yediği bir başka gol olarak arşivlere geçecekti ama top bir karış farkla auta çıktı...
sessiz sedasız maçı kazanarak bitirmek isteyen fatih terim, belhanda'nın yerine ömer'le başladı ikinci devreye ve takımın enerjisi de gözle görülür şekilde artmış oldu böylece. ömer de girer girmez asistlerine +1 ekleyecekti 49. dakikada yaptığı ortada falcao'nun kafa vuruşu kaleyi tutmuş olsaydı. ömer'in oyuna girmesiyle galatasaray ceza sahası önünde hareketliliği de arttırdı ve onyekuru daha çok sahneye çıkmaya başladı. 71. dakikada yaşanılan karambolde nijeryalının şutunu karius çıkarırken, seken topta feghouli arzu ettiği vuruşu yapamadı ama maçın kırılma pozisyonu beş dakika sonra ömer'in ceza sahasına girer girmez sert şutu karius'tan dönüp, feghouli'nin öününde kalınca gerçekleşti. cezayirli oyuncunun boş kaleye yolladığı şut kaleyi tutsa, galatasaray 3 puanı alacaktı.
kalan dakikalarda gol olmadı, maç başladığı gibi sona erdi de, herkesin tek dileği vardı: "umarım bu maçtan sonra kimsede virüs vakasına rastlanmaz"...
kaynak ve maçtan fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...aray0-0besiktas.html