28951
süper lig 2021-2022 sezonu 'nda 12 haftada yalnızca iki kez iki farklı kazanabilmiş, yalnızca üç kez kalesini gole kapatabilmiş, yalnızca bir defa bir maçta üç gol atabilmişiz.
bu gidişat hiç iyiye değil. kadro yeni olabilir. ancak hoca yeni değil. 2010-2011 sezonunda da hocamız olan efsanemiz fatih terim. o sezonda da kadro yeniydi. üstelik o sezon bir önceki sezonun travması takımın üzerinde idi. üstelik 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçı 'na kadar da oyun olarak bazı şeyler oturmamıştı. ancak takım arzulu bir oyun oynuyordu. zaten o maçtan sonra rüzgarı arkamıza alıp ardına bakmadan sezonu lider tamamlamıştık. oyun karakterimiz ikinci bölgede bütün topları kazanarak dikine paslarla pozisyona girmek, topu kaybettiğimiz anlarda rakibi prese boğup üstünlüğü ele almak üzerineydi. eminim ki şimdiki kadar pas yapmıyorduk, ama en az iki misli pozisyon bulabiliyor mutlaka öne geçiyorduk. en önemlisi takım olarak ileride cogalabildiğimiz için pozisyonlar yavan değil bilakis çok tehlikeli pozisyonlar oluyordu. rakip ceza sahasında en azından beş adam ile gol arıyorduk. bugün oynadığımız futbolun o dönemden en önemli eksiği kanımca budur. evet oyuna hakim oluyoruz, evet top genellikle bizde kalıyor, ancak pas temposu o kadar yavaş ki topu rakip ceza sahasına getirene kadar rakip takım on iki kişi oluyor. bir türlü rakibi eksik yakalayamıyoruz. çünkü topla mesafe kat etme anlayışına sahip değiliz. top rakip yarı sahada bulunan tüm oyuncuların ayaklarına değmeden ileri uç oyuncusuna temas etmiyor. sağ çizgiye iniyoruz, tekrar yuvarlağa dönüyoruz, sol çizgiye iniyoruz tekrar yuvarlağa dönüyoruz. ceza yayı çevresine indiriyoruz, tekrar yuvarlağa dönüyoruz. ben yazarken sıkıldım, okurken sıkılanlardan özür dilerim. ama fatih terim hocam kulübede izlerken sıkılmadı. alternatif üretmedi. haliyle kısır futbol altın günlerinde ikram edilen kısır gibi oturdu bağırsağa kabız etti. mücadele anlamında çok mücadele ediyoruz, ancak bir türlü üretemiyoruz. sanki çamura saplanmış bir aracın çamurdan çıkmasını seyrediyoruz her doksan dakikada. öte yandan top rakipteyken rakibe ceza yayı çevresine kadar refakat ediyoruz. amaç kesinlikle rakibi bozup topu kazanmak değil, rakibin açısını daraltmak. rakip de biz onu sıkıştırmadığımız için rahatlıkla oyun kuruyor. dolayısıyla rakibe sürekli müsaade buyuruyor, şans tanıyoruz. eh rakipler de bu şansları en azından bizim kadar değerlendiriyorlar. o nedenle arkamıza bakmadan maçı koparıp alamıyoruz. maç içinde öne geçsek de rakip eşitliği buluyor. çünkü oyun olarak eşit oynuyorlar ve karşılık veriyorlar. maçın sonucundan ve skorundan bağımsız olarak bir tane maç izleyemedik "rakip acaba buradan döner mi" diye düşünmeden.
takımın yolu uzun. genç bir takım ama maalesef heyecanı yok. silkelenmesi gerek.
bu gidişat hiç iyiye değil. kadro yeni olabilir. ancak hoca yeni değil. 2010-2011 sezonunda da hocamız olan efsanemiz fatih terim. o sezonda da kadro yeniydi. üstelik o sezon bir önceki sezonun travması takımın üzerinde idi. üstelik 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçı 'na kadar da oyun olarak bazı şeyler oturmamıştı. ancak takım arzulu bir oyun oynuyordu. zaten o maçtan sonra rüzgarı arkamıza alıp ardına bakmadan sezonu lider tamamlamıştık. oyun karakterimiz ikinci bölgede bütün topları kazanarak dikine paslarla pozisyona girmek, topu kaybettiğimiz anlarda rakibi prese boğup üstünlüğü ele almak üzerineydi. eminim ki şimdiki kadar pas yapmıyorduk, ama en az iki misli pozisyon bulabiliyor mutlaka öne geçiyorduk. en önemlisi takım olarak ileride cogalabildiğimiz için pozisyonlar yavan değil bilakis çok tehlikeli pozisyonlar oluyordu. rakip ceza sahasında en azından beş adam ile gol arıyorduk. bugün oynadığımız futbolun o dönemden en önemli eksiği kanımca budur. evet oyuna hakim oluyoruz, evet top genellikle bizde kalıyor, ancak pas temposu o kadar yavaş ki topu rakip ceza sahasına getirene kadar rakip takım on iki kişi oluyor. bir türlü rakibi eksik yakalayamıyoruz. çünkü topla mesafe kat etme anlayışına sahip değiliz. top rakip yarı sahada bulunan tüm oyuncuların ayaklarına değmeden ileri uç oyuncusuna temas etmiyor. sağ çizgiye iniyoruz, tekrar yuvarlağa dönüyoruz, sol çizgiye iniyoruz tekrar yuvarlağa dönüyoruz. ceza yayı çevresine indiriyoruz, tekrar yuvarlağa dönüyoruz. ben yazarken sıkıldım, okurken sıkılanlardan özür dilerim. ama fatih terim hocam kulübede izlerken sıkılmadı. alternatif üretmedi. haliyle kısır futbol altın günlerinde ikram edilen kısır gibi oturdu bağırsağa kabız etti. mücadele anlamında çok mücadele ediyoruz, ancak bir türlü üretemiyoruz. sanki çamura saplanmış bir aracın çamurdan çıkmasını seyrediyoruz her doksan dakikada. öte yandan top rakipteyken rakibe ceza yayı çevresine kadar refakat ediyoruz. amaç kesinlikle rakibi bozup topu kazanmak değil, rakibin açısını daraltmak. rakip de biz onu sıkıştırmadığımız için rahatlıkla oyun kuruyor. dolayısıyla rakibe sürekli müsaade buyuruyor, şans tanıyoruz. eh rakipler de bu şansları en azından bizim kadar değerlendiriyorlar. o nedenle arkamıza bakmadan maçı koparıp alamıyoruz. maç içinde öne geçsek de rakip eşitliği buluyor. çünkü oyun olarak eşit oynuyorlar ve karşılık veriyorlar. maçın sonucundan ve skorundan bağımsız olarak bir tane maç izleyemedik "rakip acaba buradan döner mi" diye düşünmeden.
takımın yolu uzun. genç bir takım ama maalesef heyecanı yok. silkelenmesi gerek.