• 1
    ülkedeki genel ortamdan bağımsız ele alınabilenecek ve galatasaray'ın en temel sorunu olarak adlandırılabilecek durumdur.

    yalnız ben bu durumu günümüzde gerçekleşen olaylar üzerinden konuşmak yerine 1930'lu yıllara giderek anlatmaya çalışacağım.

    master projem dolayısıyla bu ara politik araştırma yaptığımdan bir kısmınızın bildiğini tahmin ettiğim güneşspor olayıyla başlayacağım. zira bu olay hem galatasaray spor kulübü için, hem de türk futbolu/sporu için bir kırılma noktası/tarihin akışını değiştiren bir olaydır.

    ateş-güneş olayı yönetimle anlaşamayanların galatasaray'a rakip takım kurmak eylemi gibi basite indirgenemez. bu kulüp galatasaray sevgisi bugün şeytan ilan ettiğimiz lise zihniyeti karşısında bizlerin hissettiklerini hisseden insanların türkiye'de ilk profesyonellik adımıdır. hatta olayı "spor" alanı dışına çıkarıp genel hayata yansıttığımızda bunun türkiye sınırları içerisindeki ilk liberal girişime ve celal bayar ile ismet inönü'nün devlet idealleri arasındaki mücadeleye dönüştüğünü göreceğiz.

    ateş-güneşspor * galatasaray'ın vizyonu gereği profesyonel bir şekilde yönetilip mahalli rekabet ile yetinmekten vazgeçmesi ve "türk olmayanları yenmek" misyonuna yakışır bir şekilde yönetilmesini isteyen muhalif grup tarafından kurulmuştur.

    bu muhalif grup, kulüp üyesi eşref şefik atabey'in olimpiyat dergisindeki ağır galatasaray eleştirileri sonucu kulüpten ihraç edilmesine tepki gösteren yusuf ziya öniş ve onun liderliğini üstlendiği ulvi yenal, adil giray, kemal rıfat kalpakçıoğlu ve eşref şefik atabey'in başını çektiği 20-25 kişilik bir gruptan oluşmaktadır. dönemin galatasaray yönetiminin "devletçilik" benzeri bir bakış açısıyla lise ve kulüp arasındaki bağı muhafaza etmek için lise dışından futbolcu alımına karşı oluşu gibi politikaları ile kulübün profesyonelleşmesinin ve dolayısıyla gerçek potansiyelinin önünde bir set ördüğünü iddia eden bu grup 1933 yılında en nihayetinde galatasary bünyesinden ayrılara 1938 yılında kapanacak güneşspor'u kurdu.

    o dönem cumhuriyet elitini bile ikiye bölen bu durum bir çok tartışmaya yol açmış, spor medyasında güneşspor'un profesyonelleşme, yabancı uyruklu futbolcu ve antrenörler getirme, en güçlü ulusal kulüp olma hedefleri fazlasıyla yankı uyandırmıştı. bu projenin yeni bir kulüple değil fenerbahçe çatısı altında hayata geçirilmesini öneren spor yayın organları bile vardı.*) sonuç olarak güneşspor kuruldu ve yönetim kurulunun iş bankası bağlantılarını kullanmak suretiyle futbolculara vaatleri sayesinde ülkede profesyonelliğe ilk adım atılmış ve güneşspor projesi başarıya ulaştırılmış oldu.

    şimdi biraz daha yakın tarihe geleceğim. bu profesyonellik mirasıyla türk futbolunda yeni bir çağın açılmasınsa öncülük eden galatasaray camiası 2000li yılların başında uefa ve süper kupaya uzanan bir dönem yaşadı. kupanın alındığı yıllar bayern münih'in davetlisi olarak hazırlık maçları da oynadı. ama yıllar sonra bile hepimizin aklında tek bir soru "neden ve nasıl bu başarıyı ekonomik olarak pazarlayamadık?" ve bir günah keçisi "faruk süren" vardı.

    bugüne biraz daha yaklaşalım. ünal aysal dönemine gelelim. yaşananlar ve konuşanlar hepimizin hafızasında. kulübün, liderinin arkasında durmaması, kısır tartışmalar, galatasaray bizimdir düsüncesi, sık sık değiştirilen hocalar, sistemler ...

    bugüne geldiğimizde görüyoruz ki hem taraftar hrm kulübü yöneten kesimde hala aynı profesyonellikten uzak günü kurtarmaya odaklı ve "bizim galatasaray" düşüncesiyle yönetilen bir kulüp.

    ülke şartlarından ve siyasi iklimden bağımsız bir şekilde bu ülke sınırları içerisinde bir gün tamamen profesyonel olunacaksa şayet bunu başarma potansiyeli olan tek kulüp yine galatasaraydır. ilk profesyonellik adımlarının atıldığı yıllarda peyami safa'nın da konu hakkınsa yazdığı gibi "galatasaray'da hakiki cumhuriyet'in ilan edilme vaktidir."

    not: telefonla yazmaya çalıştışım için entry biraz dağınık olmuş olabilir.
  • 2
    mevcut yönetimlerde lise kökenlerinin her zaman var olacağı ve kulüplerin vakıflar kanuna tabi olması nedeniyle ortadan kaldırılması çok güç bir sorundur. günümüz spor dünyasından olması elzem olmasına rağmen hem kulüp içi hem de ülkedeki çarpık yapılar profesyoneller tarafından bir şirket gibi yönetilmemize engel oluyor. buna bağlı olarak zaman zaman hortlayan yabancı sermaye tarafından satın alınma muhabbeti de içi boş. çünkü galatasaray a.ş. halka açık bir şirket olsa da imtiyazlı hakları galatasaray spor kulübüne aittir ve çoğunluk hisse ile yönetilme durumu yoktur. yani gelip zenginin teki bastırıp parayı kulübün yönetimini alamaz. en fazla piyasadaki galatasaray a.ş. hisselerini alır. ancak imtiyazlı hakları satın alamayacağı için en fazla bir yatırım olmuş oluruz zengin kişi için.

    söz konusu profesyonelleşme bir ceo altında şirket yapılanması ile olması gerekir. bunun için de vakıflar kanuna tabi değil şirket kanuna tabi olmamız gerekir. böylelikle ceo, altında gerekli kurullar, onların altında branşlara göre şirketler olur ve kar amacı gütmesi ve yatırımcılarına hesap vermesi gerektiğinden kişiler aldıkları kararlardan, harcadıkları paralardan sorumlu olur. kimse kafasına göre paraları saçmaz kısacası. buna ek olarak da doğru şirket yapılanmasında bence, ne kadar sevmesek de liseden çıkan ve yaşı 25-45 aralığındaki galatasaraylılar önemli roller alabilir. tabi ki lise dışından hatta ve hatta yurt dışından da önemli profesyoneller kazandırılabilir.

    dursun aydın özbek'in arada bir açıklamalarından anladığım, devletin spor kulüpleri ile ilgili bir çalışması var. sanırım 2018 yılında son bulacak bu çalışmalar. benim beklentim tabi olunan kanunların değiştirilerek, spor kulüplerinin birer şirket olmasının önü açılacağı yönünde. sadece vergiler ile ilgili bir sonuç da çıkabilir bu çalışmadan ama dediğim gibi anladığım bu yönde değil. tahminim doğru çıkarsa bizim gibi büyük kulüpler için avantaj olacaktır. ama küçük kulüpler için ne gibi sonuçlar doğurur emin değilim. onlar oldukları yapılarla devam ederse makas çok açılabilir.

    sonuç olarak kaçınılmaz bir gerçektir ve olması gerekendir profesyonelleşme. bunun 2017 yılında hala bir sorun olması ayıptır. yarıştığımız ülkeler bu sorunları seneler önce çözmüşken, biz hala kafasına göre kulüpleri borçlandıran ve tek kelime dahi hesap vermek zorunda kalmaya yönetimlerle boğuşuyoruz.
  • 5
    bir numaralı faktörü galatasaray taraftarı, iki numaralı faktörü galatasaray lisesi olandır.

    bu seviyelerde yıllardır başarıya bir şekilde ulaşmış, ismini dünyanın her yerinde duyurmuş başka bir kulüp yoktur ki lisemiz gibi bir yapılanmaya ve böylesi bir tüzüğe sahip olsun. 25 milyon taraftarı olan kulübü 6-7 bin kişilik bir zümre yıllardır yönetiyor, hem de babalarının çiftliği gibi!

    hadi diyelim tüzük değişti, lise hegamonyası kırıldı ve taraftar dilediği şekilde kulüp yönetiminde etkin olmaya başladı. ne olacak? öyle bir taraftar yapımız var ki 2 mağlubiyete lider takıma sayıp sövüyor, efsanemiz olmuş kaleciyi yerden yere vurup medyaya yem ediyor. bu hep böyle süregeldi ve böyle devam edip gidecek.

    her şeyden önce zihniyet değişmeli.. yöneticisinden tutun da en alakasız taraftarına kadar herkes bazı şeylerin farkına varmalı. 6 ayda bir hoca değiştirmekle, her dönem gelen yeni başkanlarla, sürekli değişen oyuncu ve personel gruplarıyla ve hiç değişmeyen liselilerle olmadı ve olmayacak. bundan ise en başta yazdığım o iki faktör sorumludur.
  • 6
    galatasaray spor kulübünün lise ile olan bağı sembolik düzeye indirilmediği sürece devam edecek sorundur. ayrıca cebini düşünen (otel, enerji, seramik vb. patronların) yöneticiler yerine hakikaten galatasaray için çalışacak, ileriye dönük yatırım yapabilecek yöneticilere ihtiyaç vardır. dolayısıyla yöneticilerin basiretsiz ve vasıfsız olması nedeniyle tam anlamıyla kulübün tüm branşlarında profesyonellik oluşturulmaz, oluşturulsa bile de sürdürülemez.
App Store'dan indirin Google Play'den alın