34
kendisine ve dolayısıyla uefa'ya sözlük ahalisinden çok itibar eden, inanan renktaşımız var. inşallah haklı çıkarlar. fakat ben ne uefa'ya ne de infantino'ya güvenmiyorum. hatta infantino'nun dün yaptığı basın toplantısında şike sürecinin başından beri ortaklaşa uygulanan çok alternatifli seneryodan bir kesit sahnelediği kanaatindeyim. infantino sıfır toleranstan bahsederken bizim düşündüğümüz şeyleri kastetmiyor ve yuvarlak şeyler söylüyor. belliki onların da bir hesapları var.
nihayetinde uefa da, fifa da bir takım güçlerin yönetmek için yarıştığı bir organizasyon ve bu güçler bulundukları konumu kaybetmemek ya da korumak için bazı dengeleri gözetmek, bir takım olumsuzlukları görmezden gelmek durumunda olabilirler.
platini'nin uefa seçimlerinde türkiye'nin oylarına muhtaç olduğu söylentisi,
aydınlar'ın uefa ile puan pazarlığı yapması,
demirören ile uefa arasında yapılan görüşmelerin içeriği,
sürecin bu kadar uzamasına ve tff yönetiminin iki kez el değiştirmesine rağmen uefa'nın hiçbir şeye müdahil olmaması,
platini'nin başbakan erdoğan ile görüşmesi;
diğer taraftan 6222 sayılı yasanın aniden değiştirilmesi ve cezalarda indirime gidilmesi,
başbakanın aykut-rıdvan ikilisi ile aydınlar ile ve şimdilerde demirören ile bir araya gelmesi ve spor bakanı vasıtasıyla süreci anbean takip etmesi bu işin rengini, nereye gittiğini yeterince belli ediyor;
3 temmuzdan beri yaşananların bir kurgudan ibaret olduğunu düşünmemiz için yığınla sebep sunuyor.
kaldıki futbol artık bahisle ve kumarla içiçe, kumardan geçinen bir oyun. üzerinde kumar oynanan bir oyun ne kadar temiz kalabilirse, uefa ve fifa ve onlara bağlı kurumlar da ancak o kadar temiz kalabilir.
içerdeki kirlenmişlikten, yöneteninden yayınlayanına, yazanından yorumlayanına kadar futbol ile ilgili zevatın pespayeliğinden söz etmeye zaten gerek yok.
özetle bu işten bi bok çıkmayacağı kesin gibidir. fakat işin acı veren yanı bu hadisenin türkiye'nin nasıl bir ülke olduğunu, nasıl bir türkiye gerçeğinde yaşadığımızı suratımıza bir kez daha tokat gibi yapıştırmış olmasıdır.
nihayetinde uefa da, fifa da bir takım güçlerin yönetmek için yarıştığı bir organizasyon ve bu güçler bulundukları konumu kaybetmemek ya da korumak için bazı dengeleri gözetmek, bir takım olumsuzlukları görmezden gelmek durumunda olabilirler.
platini'nin uefa seçimlerinde türkiye'nin oylarına muhtaç olduğu söylentisi,
aydınlar'ın uefa ile puan pazarlığı yapması,
demirören ile uefa arasında yapılan görüşmelerin içeriği,
sürecin bu kadar uzamasına ve tff yönetiminin iki kez el değiştirmesine rağmen uefa'nın hiçbir şeye müdahil olmaması,
platini'nin başbakan erdoğan ile görüşmesi;
diğer taraftan 6222 sayılı yasanın aniden değiştirilmesi ve cezalarda indirime gidilmesi,
başbakanın aykut-rıdvan ikilisi ile aydınlar ile ve şimdilerde demirören ile bir araya gelmesi ve spor bakanı vasıtasıyla süreci anbean takip etmesi bu işin rengini, nereye gittiğini yeterince belli ediyor;
3 temmuzdan beri yaşananların bir kurgudan ibaret olduğunu düşünmemiz için yığınla sebep sunuyor.
kaldıki futbol artık bahisle ve kumarla içiçe, kumardan geçinen bir oyun. üzerinde kumar oynanan bir oyun ne kadar temiz kalabilirse, uefa ve fifa ve onlara bağlı kurumlar da ancak o kadar temiz kalabilir.
içerdeki kirlenmişlikten, yöneteninden yayınlayanına, yazanından yorumlayanına kadar futbol ile ilgili zevatın pespayeliğinden söz etmeye zaten gerek yok.
özetle bu işten bi bok çıkmayacağı kesin gibidir. fakat işin acı veren yanı bu hadisenin türkiye'nin nasıl bir ülke olduğunu, nasıl bir türkiye gerçeğinde yaşadığımızı suratımıza bir kez daha tokat gibi yapıştırmış olmasıdır.
