resim
Lincoln Cássio de Souza Soares
Takım:Kariyer Sonu
Mevki:On Numara
Yaş:45
Boy:-
Uyruk:Brezilya
  • 2576
    hagi'den sonra kulübümüze gelen en yetenekli futbolcudur gözümde. belki baya tartışmalı ve iddialı bir söylem olacak ama yetenek olarak sneijder'in bile önündeydi bu adam; pas, şut, asist, adam eksiltme, dikine oynama, faul alma vb. hepsi vardı bu adamda. mevkisinde bu kadar komple bir adamın gelip bizde tutunamamasını da sırf tembelliğine ya da disiplinsizliğine de vermiyorum ayrıca. hem teknik ekip hem de yönetim olarak yine zayıf olduğumuz dönemlerdi, kadro yapılanmamız da dengesizdi bazı oyuncularımız kendi çapımıza göre los galacticos ayarındayken bazı oyuncularımız çorluspor oyuncusu tadındaydı. ayrıca yine o dönemler arda turan önderliğindeki 'adam' tayfanın yabancı oyunculara karşı ne tutumda olduğu da sonradan ortaya çıktı (bkz: biz para alamazken yabancılar helikopter bakıyordu) yani kendisine takım arkadaşları tarafından mobbing bile uygulanmış olabilir... kadro dışı kaldığı sene sonrası kulüp frank rijkaard ile anlaşınca geri dönerim umuduyla birkaç kez sinyal de çakmıştı kendi kişisel websitesinden ama anlaşılan yönetim (yine muhtemelen 'adam' tayfanın baskısıyla) çoktan kalemini kırmıştı ki geri dönüşü olmadı.
  • 2581
    yıllar sonra burada yazılanları birisi görüp okusa kendisini galatasaray tarihinde hagi den sonraki en iyi futbolcu sanabilir.kendisi lütfetsinde oynasın diye bir sezon bekler bir maç oynar sonraki deplasmana gitmezdi falan,hergün kendisinin çıkardığı saçma sapan olaylarla ilgili haberleri izlerdik ve oynadığı oyun zerre keyif vermezdi bu haberlerden sonra.galatasarayı babasının çiftliği gibi görüp kendisini kulüpten ve takımdaki herkesten üstün gören birisiydi takımdan gönderilme sebebi ise habersizce sezon başı kampına gelmeyip ortalardan kaybolmasıydı.kendisi galatasaray taraftarının özlemle anabileceği karakterde birisi değildi ve bu takım için karekter çoğu şeyden önce gelir.
  • 2582
    kendisinin fanı olduğum için ülke kalbur üstü sözlüklerden, forum sitelerinden uçurulmuşluğum vardır. bambaşka bir futbolcuydu. deplasmana gitmezdi tayfası haklıdır gitmezdi. lakin sulu derbiden sonra 5 haftalık seyircisiz maçlarda taraftar yokken bu reyiz gol atıyordu gol. işin şakası bir yana, uzun yıllardır bu adam gibi yetenekli bi adam izleyemedik, topa dokunuşu muhteşem olan, bam bam şut atan, canı istediğinde çalım atan, canı istediğinde rakibine kart çıkarttıran bir oyuncuydu.

    karaktersiz olduğunu söylüyordu herkes. hala da söylüyorlar. adamın karakteri bu, eksik değil fazla değil bu. profesyonel hayatta her yerde var böyleleri. bu adam duygusal, şımarık, keyfine düşkün bir adamdı. bu adamı idare etmek o zaman içinde takım içinde yerli çetesi hakimken yapılacak şey değildi. abdurrahim albayrak hamburg maçından sonra kendisini hiç affetmediği söylese de hamburg maçına kadar çok emeği vardır kendisinin o süreçte. belki de 2000 senesinden sonra ilk defa o kadar yakınken uefaya. keşke yönetim abdurrahim albayrak'ı içerde tutsaydı o sezon diyorum. bambaşka bir lincoln izlerdik. içime sinmeyen şu adamla ilgili samiyen'de dayak yerken takım arkadaşları tarafından yalnız bırakılmasıydı.

    2007-2008 ve 2008-2009 sezonlarında takımımızda mücadele etmiş, oynadığı 67 maçta 16 gol 31 asistle katkı sunmuştur.

    kendisi için hala fm 2008 oynarım. bütün özellikleri dondurdum. 44 yaşında emekli emekli ettim. kulübün efsaneleri arasına soktum oyunda. seviyoruz kendisi bu sevda böyle bitmemeliydi dedirtir bana kendisi.

    açıkçası söyle bakmak lazım bu tür oyunculara. deplasmana gitmezdi dedirtiyor arkasından sadece.çok değil 10'dan sonra 10'u sırtına geçirenden nasıl bahsediliyordu o zamanlar.şimdi nasıl. lincoln karakteri kadarını takıma verdi gitti.gidiş o gidiş, ne bir kötü söz, ne taraftara hakaret. hagi'den sonra da gözümüzün pasını sildi o dönemlerde.

    entryi bitiremiyorum. bir topuk pası atardı sanki musa asasını yere vuruyor da nil ayrılıyor ikiye. bir no look pas atardı, sanki cennet yeşil sahaydı. ey gidi ey güzel adamdı.

    edit: nostalji videosu bırakıyorum. https://www.youtube.com/watch?v=RYwGlV7OSMw
    edit2: samiyendeki maç hala çift vuruş verilen kadıköy maçında kalmış aklım.
  • 2584
    futbolun evriminde doğal seçilim ile elenen futbol mantalitesinin bir üyesidir.

    1990'lar ile birlikte futbol endüstrileşmiş ve artık sadece futbol olmaktan yavaş yavaş uzaklaşmıştır. bunda yayıncılık ve yayın gelirleri, bununla birlikte gelen serbest piyasa ve liberalizmin etkili olması ile futbolun bir temaşa olduğu günler uzakta kalmıştır.

    doğanın bir kanunu olarak, yeni şartlar ile beraber yeni türler meydana gelir. yaşam dinamiktir ve sürekli değişir. çeşitlilik ile oluşmuş türlerin bazıları da yeni şartlarla beraber doğal seçilim ile elenir. yeni şartlara uyum sağlayanlarla yola devam edilir. evrim mekanizması böyle işler.

    futbol da endüstriyel bir güç haline geldikçe futbolu temaşa olarak gören sporcular, taraftarlar, insanlar yerini, daha çok sonuca giden, daha sıkı çalışan, kültürel değerleri yok sayarak güç odağının peşinde hedefler koyan* kitleye bırakmıştır.

    futbol evriminin geldiği son nokta ise messi, ronaldo gibi futbolculardır. sportif direktörler, kurumsal başkanlar, hatta şirketleşme gibi yapılar egemen hale gelmiştir. bununla beraber ronaldinho gibi, daha yakınımızdan keita gibi, lincoln gibi örnekler ise mazide hoş bir sedadır artık.

    lincoln'den bahsederken bugünkü parametreler ile konuşmak anlamsızdır. zira kendi içinde şöyle bir çelişki barındırmaktadır. eğer lincoln gibiler profesyonel bakabilseler hayata maç içerisinde gereksiz no look paslar atmazlar. bir adamı dönüp bir daha çalımlamazlar. yani hedefe ulaşmayacak hareketlerden kaçınırlar. buna en temel örnek ronaldo. man utd günlerinde kıvrak bilekleri ile döner döner tekrar çalım yapardı. şimdilerde gereksiz görülen boşa çok hareketi vardı. bu futbola uyum sağlamak adına dönüştü ve şimdiki makine ronaldo oldu.

    peki lincolnler ne yapar? no look pas atar, rakibe bacak arası çalım dener. futboldan keyif alır, aldırır. göze hitap eder. derdi hedef olmadığı zaman bu mümkündür. derdi hedef olmayan insanın da "profesyonel" olması beklenemez.

    futbolun geldiği noktayı bilip içinde az da olsa eski günleri taşıyan herkesin keyif aldığı futbolculardandır lincoln. ancak geldiğimiz noktada yeri yoktur. hoş bir sedadır. zeki mürendir. müzeyyen senardır. sesi çatallaşsa da yürekten gelir, yerini kupalar dolduramaz...
  • 2586
    tabi o zaman evde ne gezer lig tv, link desen o dönem hayatımızda ki tek link 250 kuruşa satılan plastik kutuda ki link. ama orta okul talebesi olsak da kendisinin o zarif futbolunu izlemek için insanın içi içini yiyor tabi.

    bir şekilde para ayarlayıp kendisini her hafta kahvede ön sıradan dayılarla birlikte izlemek mutluluk vericiydi. cezalı olmamızdan mütevellit olimpiyat stadının boş tribünlerine nazır rizeye karşı attığı muazzam golde kale ağlarından gelen tatminkâr ses hala hatırımdadır.
  • 2587
    kıymetimızı gittikten sonra anlayan bilmem kaçıncı futbolcu.
    https://www.instagram.com/...?igshid=33w5lwmcms7v

    geldiğinde deli gibi sevinmistim çünkü 1 yıl önce schalke maçlarını izlerken bize lincoln gibi adam lazım derken ta kendisi gelmişti. ama o napti yok götüm ağrıyor yok saçım kırıldı yok sakalım kasindidiyor birçok deplasmana gitmedi.
    1-0 kazandığımız herta berlin maçını da tamamen kişisel şovu için oynadığını dusunyorum. çünkü diğer hamburgr maclarinda hiçbir şey yapmadı. iş ahlaki 0 oyuncu. belhanda'yi sorumsuz diye devamli elestiren ben, belhanda'yı kendisine 1000 kere tercih ederim.
  • 2589
    kendisi benim çocukluk idolümdür. geldiğinde karşılamaya bile gitmiştim.
    o zamanlar ilkokuldaydım ve beyoğlu yeni çarşıspor'da futbol oynuyordum. siyah nike kramponlarım vardı. sırf lincoln yapıyor diye ben de siyaha boyuyordum ayakkabı boyasıyla. millet, olum manyak mısın, falan diyordu bana. onun taktığı bilekliğe benzer bir bileklik bulup onu takmıştım falan. o gol atınca herkesten çok seviniyordum eski açıkta. orta sahada top sektire sektire gittiği bir maç vardı, yok böyle bir göz zevki. istediği zaman inanılmaz oynayan bir oyuncuydu. olmasaydı keşke sonumuz böyle...
  • 2590
    schalke'den gelirken o dönem başkanımız özhan canaydın ''avrupa'nın en iyi on numarasını transfer ettik.'' demişti. o dönem için de ciddi sayılabilecek bir bonservisle gelip, müthiş tekniğiyle ön plana çıkan oyuncu. ilk lisanslı formamın da sahibidir kendisi. bizde oynadığı süre boyunca kamplara geç gelme huyları, disiplinsiz tavırları olsa da kötü izlenim bırakmamıştır benim nazarımda.
    ligde 42 maçta 3249 dakika süre almış ve 13 gol-20 asist yapmış. neredeyse her 90 dakikada skor katkısı. istediğinde çıktığı seviye bambaşkaydı tabi ama içte kalan uktelerdendir kendisi.
  • 2591
    geldiği gün transferine inanamamıştım haldun üstünel gözümde sihirbaz statüsüne yükselmişti. bundesliga'nın yıldızı galatasarayımın 10 numarası olmuştu. bizdeki performansı beni hiç uzmemisti o kadar kaosa rağmen istatistikleri çok iyidir. lincoln'lü galatasarayı izlemek paha biçilemez bir keyifti rüya gibi topçuydu lan. uzun süreli formsuzluğunu hatırlamıyorum sakatlık maaş ve yönetim sorunu vardı fakat sahaya çıktığında hep ben burdayım diyen bir futbolcuydu silik değildi kesinlikle, rakipler için büyük bir tehlikeydi. takımın geri kalanı ona ayak uyduramadı hatta ayak uyduramamayı bırak kuyusunu kazdılar bunu saha içi kavgalarda bir kişinin bile kendisini savunmamasından anlayabiliyoruz. alemdar mustafa paşa'ydı lincoln şaşalı bir şekilde başladı kariyeri yeniçerilerin ihaneti ve sultan'ın yüz çevirmesi ile sona erdi kendisini hep iyi hatırlayacağım. tanım, hagi sonrası en komple 10 numaramız.
  • 2592
    kanaatimce, oynarken takımımızda iki dönemi vardı lincoln'ün. birincisi, kısa saçlı olduğu ve almanya'dan henüz geldiği, mermi gibi şutlar çektiği, leblebi gibi adam eksilttiği, oyuna adeta bir virtüöz gibi hükmettiği dönemdi. ikincisi ise saçını uzattığı, eski baskın halinden pek eser kalmadığı ama buna rağmen sahada varlığını hissettirdiği, koşmaya mecalinin olmadığı düşerken bile gol atabildiği, uzaktan, ceza sahası dışındaki şutların artık pek olmadığı, gol attığında da topun tıngır mıngır kaleye doğru usulca gittiği dönemdir. ilk dönemi, kalli tarafından cezalandırılınca sona ermiş, ardından başlayan ikinci dönemi de brezilya'ya dönene kadar sürmüştür.
  • 2594
    ilk 2-3 maçına bakacak olursak türkiye ligine kendisi gibi fizik-yetenek-kondisyon üçlüsünü bir arada görebildiğimiz
    10 numara bir daha gelmemiştir.

    hem fiziği çok iyi, hem kusursuz bir yetenek hem de topsuz oyunda da eli belinde dolaşmayan bir 10 numara.

    en yakın örneği bana göre talisca'dır ki o bile topsuz oyunda yoktu. alex ise saf yetenek, fizik-kondisyon olarak çok bir şey beklenmiyordu.
  • 2595
    ligde galatasaray formasıyla çıktı ilk birkaç maçın ardından yeni hagi'mizi bulduk demiştim. hagi misali attığı ceza sahası gollerinde top ayağına öyle güzel oturuyordu ki. o sezon kalli yönetiminde takım oldukça ofansif ve yetenekli bir takım görüntüsüyle başlamıştı lige.
    ne olduysa içerde oynayacağımız seyircisiz beşiktaş derbisi öncesinde oldu. kalli feldkamp kamp kurallarına uymadıkları gerekçesiyle hakan şükür ve lincoln'ü kadro dışı bıraktı. o günden sonra sezon boyunca lincoln sakatlık 'bahanesiyle' maçların çoğuna çıkmamaya başladı. sahada olduğu maçlarda da ilk günlerinden eser kalmamıştı. nonda'nın golüyle kazandığımız fener derbisinde dahi maça dakikalar kala kadrodan çıkarılmıştı.
  • 2598
    sıra dışı yetenekleri olan insanlar zaman zaman sıra dışı uyumsuzluklara da sahip olabiliyor. kaprisli pop yıldızı, anti-sosyal ve münzevi sanatçı, aksi ve huysuz bilim adamı gibi...

    futbol dünyasında da böyle yetenekler bir hayli fazla. galatasaray taraftarı olarak bizim için yakın tarihteki en büyük örnek herhalde felipe melodur. sahadaki melo'ya, onun mücadele ruhuna, dominant futboluna, taraftarla bütünleşmesine kimse laf edemez. ama diğer taraftan takım arkadaşını dövecek kadar da kafası kırık bir adamdı. (bkz: felipe melo ve albert riera'nın kavga etmesi) sorunu iyi yönetildi ve bence takımın bu olaydan kaynaklı sıkıntı yaşaması önlendi o dönem.

    işte, melo örneğinde olduğu gibi, üstün yetenekli ama sorunlu futbolcudan verim almak gerek yönetim gerekse teknik adam için gerçek bir sınav. lincoln konusunda o dönem ki teknik kadroların ve yönetimlerin, bu futbolcunun mental adaptasyonu için ne kadar çaba sarf ettiğini bilmiyorum. o yüzden kimseyi suçlayamam. ama elimizden kaçan futbolcu gerçek anlamda tam bir futbol sanatçısıydı. bir başka gerçek almanya gibi disipliniyle ön plana çıkmış bir ülkede lincoln yıllarca kalmayı başarabilmişti.

    mental adaptasyon deyince, cassio lincoln'un yolu, yetenek açısından lincoln'la aynı cümlede ismini anmanın bile günah olacağı younes belhandaiçin bile çokça çaba sarf eden fatih hocayla kesişseydi, o zaman acaba nasıl bir hikaye ortaya çıkardı? hagi'den sonra -tabii hagi kadar olamazdı- yeni bir on numara efsanesi mi, yoksa bir jorge loureiro felipe hayal kırıklığı mı ortaya çıkardı merak ediyorum.
  • 2599
    geliş süreci hemen hemen radamel falcao ile aynıydı, herkes imkansız demişti önce sonra acaba diye bir düşünmüştü daha sonra geldi geliyor derken insanı nefret ettirme aşamasına getirmişti ve sonunda gelmişti. hatta hatırlıyorum eğer o sene gelemeseydi yönetimden çoğu kişinin kellesi giderdi. özetlemek gerekirse galatasaray tarihindeki en yetenekli 10 futbolcu içine rahatça girecek mental olarak sorunlu futbolcu.
  • 2600
    arkasında linderoth, ayhan, mehmet topal, mehmet güven, barış, kısmen okan gibi arkasını toplayacak adamlar da varken, fatih terim gibi bu tarz oyunculardan maksimum verim alabilecek bir teknik direktör ile unutulmaz bir futbolcu olabilirdi.

    anlatmak istediğim şudur. sahada 9 oyuncunun da topsuz oyunda görevlerinin rakibe alan daraltmaktan bir an bile vazgeçmemesini savunan bir anlayışa sahip bir teknik direktör, o istisna bir oyuncuya karşı, top ayağında iken yaratıcılığını kullanmak suretiyle serbestlik verir. serbest olan oyuncu da kapalı savunmayı açacak bir kilit pas, bir kilit şut ya da beklenmeyen bir çalım ile rakibin dengesini bozacaktır. işte bu tarz senaryoda kendisinden verim alabilirdik, netice olarak alamadık.

    fakat arkasından asla ağlanılmaması gereken bir isim olduğunu düşünüyorum. bu kadar nazı niyazı çekilecek, etliye sütlüye karışmayacak, top ayağına geldiğinde oynayacak ve saha dışında da sürekli göz önünde olacak bir oyuncu olmaya değer birisi değildi. evet özel bir yetenekti, ancak bulunmaz hint kumaşı da değildi. şimdiki dönemde zaten kaynıyor da, daha o zamanlarda bile avrupada onun kadar yetenekli olanlar disiplin nedir biliyordu.

    keşke o dönemde kendisine verdiğimiz parayı basında ismi geçen ve bir türlü transferini tamamlayamadığımız arouna kone ya da julio baptista'ya gömseydik. daha hayırlı bir iş yapmış olurduk.
App Store'dan indirin Google Play'den alın