• 13
    senelerden 91, ben ilkokul 1'e gidiyorum. bursa'da ikamet ediyoruz.

    okulun en azılı galatasaray'lılarındanım. suluğum olsun, çantam olsun hep sarı kırmızı. maçları babamla tv karşısında izliyoruz, hop oturup hop kalkıyorum. hayalim hep stada gidip, takımı yerinde izleyebilmek. babamın başının etini yiyiyorum, galatasaray bursa'ya geldiğinde gideceğiz diye. adama illallah geliyor artık, sırf beni susturmak için söz veriyor.

    takımda özel biri var benim için. babamın küçükköyspor'dan öğrencisi hayrettin demirbaş galatasaray kalesinde, bana imzalı fotoğraflar, mektuplar gönderiyor. ilk ve tek görüşmemizde benim tüm 18'i ezbere saymama çok şaşırmıştı, bana forma ve resim gönderme sözü vermişti. o zamanlarda da delikanlıydı, sözünü bir haftada yerine getirdi.

    ilk bursa deplasmanına hayro'nun davetlisi olarak gidiyoruz babamla. bizim ev, stada çok uzaktı. o zamanlarda da taksiler inanılmaz pahalıydı. bıçakçılar caddesini boydan boya yürüyüp, heykelden otobüse binmemiz gerekiyordu. otobüs o kadar doluydu ki, babam benim gibi bir ufaklığı otobüse bindirmek istemedi, oradan da yürüdük. 7 yaşında bir çocuğu 15 km. yürütebilecek tek motivasyon galatasaray aşkı olabilirmiş meğerse.

    maçı 3-0 kazandık, maçın üstüne bir de hayro kontenjanından otelde diğer oyuncularla tanıştım. o gün maç dönüşü takside babama şunu demiştim.

    ... ' - baba, beni iyi ki galatasaray'lı yapmışsın. çok sağol .. '

    işte o baba, benim yoğunluğumda ben ona gidemediğim için bayramda bana, istanbul'a geliyor. ve ben onu, bahsi geçen maça götüreceğim, kendisi ilk kez türk telekom arena'yı görecek ..

    iyi ki varsın, iyi ki galatasaray'lıyız baba, daha nice maçları senle izlemek dileğiyle ..
  • 188
    galatasaray – mersin idman yurdu : 0-0 uğursuz pantolon

    çok sıradan, türkiye standartlarında bir lig maçı oldu, 0-0 bitti. halbuki galatasaray’dan beklediğimiz standartların üstüne çıkması.

    takım uğraşıyor, didiniyor bir türlü olmuyor, olsa da istediğimiz gibi olmuyor. mesela bu maçın ilk devresi ile ikinci devresi arasında fark var. bundan önceki maçların tersine bu defa tek kaleyi ikinci devre yaptık. gerçi bir çoğunda maç boyu tek kale oynuyoruz, özellikle asy arenada.
    gel gör ki, eksiklik var yemeğin tuzunda. henüz yeni bir takım, hala form tutamamış oyuncular, uyum sağlayamamış oyuncular var. bir de bunun üstüne sezona iyi başlayıp düşüşe geçenler de eklenince yemek lezzetini yitiriyor.
    mesela riera formsuz, eboue ve sercan uyum sağlayabilmiş değil. melo ve kazım’da düşüş var. etti mi 5 kişi. böl 11’e, ne kaldı yarısından azıcık az. 40 etmez, o kadar da değil.

    takım bugüne kadar her maç ilerleme gösteriyordu, ille daha önce beceremediği bir şeyi beceriyordu. bugün öyle bir enteresanlık da görmedim.
    ha, takım şikesiyle meşhur bir takım gibi kendi sahasına kapanıp kontradan bir sıkıştırsam mı diye de bakmıyor, zaten öyle yapsak bizi delik deşik ederler. o kadar ballı değiliz nitekim. gerçi dün bir diğer şikeciye yenilmişler diye duydum. neyse seneye bank asya’da dün galip gelen sivas şampiyon olur, yenilen fener play-off oynar. sen stsl’e fener için play-off getir, fener gitsin bank asya’da paly-off oynasın, kısmet. play-off kısmetten çıkınca uçkur kendiliğinden çözülürmüş.
    nereden geldik ki fener’e. he, bizim taraftarı uyandırmaya çalışıyordum, fener üzerinden.

    takımın eksikliğini transferle çözmek gerektiği konuşuluyor. mantıklı. iyi de nasıl bir oyuncu alınacak. gerçi bir tane almak zorunda değilsin, sayıyı istediğin kadar arttırabilirsin.
    üç mevkiye üç kaliteli adam alınsa şahane olur. sanırım hakan balta’nın yerine ille de adam istemiyoruz, balta’ya küfürler azaldı diye tahmin ediyorum. o zaman geriye stoper, santrafor ve 10 numara kalıyor. bazen arkadaşlarla konuşurken santrafor mu, 10 numara mı öncelikli alınması gerek konusunda ayrılıyoruz. bence ikisini de alsınlar konu kapansın.
    ama bence öncelik duvar olabilen, her topa her türlü vurabilen bir santrafor öncelikli olmalı. elimizde savaşçı santrafor zaten var, elmander. dediğim tip bir santrfor alınırsa bu defa inan ve melo’yu da hücumda devreye sokabiliriz. ikisinin de top taşıma konusunda sıkıntıları var elbette ama baytar bu açığı gidermişti, sakatlanmasaydı çok yararlı olacaktı.
    10 numara için baytar sağlıklı olduğu müddetçe ihtiyaç yok. ama kim istemez ki top taşıyan, uzaklardan vurabilen, araya pas yapabilen bir 10 numara. hagi mi? bak sen, hagi’yi tarif etmişim bilmeden. dalga geçmek için söylemiyorum, bu takımın böyle bir oyuncuya ihtiyacı var, mesela diego from atletico.
    ah arda ah, gitmeyecektin, ne 10 numara ne santrfor arama derdine düşmeyecektik. bu arada, 10 numara öncelikle alınmalı diyen arkadaşların fikirlerini de aktarayım, diyorlar ki; top ceza sahasına getirilebilse o topu kaleye sokacak adamlarımız var, elmander, baros, sercan bu işi yapar. haksızlar diyemem.

    semih kaya’ya değinmezsek olmaz. iyi miydi, iyiydi. ama net söylüyorum, bugünkü gibi 3-5 maç daha oynasın zan ile servet’e edilen küfürlere maruz kalacak. bazen önemli hatalar yapıyor, takım gol yemediği için ve de daha çok genç hem de ilk maçlarını oynadığı için ses çıkmıyor. yoksa zan ile servet de maç boyu hata yapmıyorlar, bir hata yapıyorlar işi bitiriyorlar. ben mi? her zaman galatasaray’ın öz evlatlarının oynamasından yanayım, sadece abartmayalım, beklentileri yükseltmeyelim, “ilk başta iyiydi, sonradan bu semih’in de götü kalktı” denmemesi için uyarayım istiyorum. burada dursun diye yazdım.

    şikayetim var arkadaş. maruz kaldığım taraftar kitlesinden şikayetim var. kendi takımının topçusuna küfür eden, penaltıyı kurtardı ama zaten kendi yapmıştı diyen, futbolun f’sinden anlamayıp abuk sabuk sürekli konuşan dallamalardan, galatasaraylılık nedir hiç haberi olmayan adamlardan, ille de ve sürekli galip gelinmesi gerektiğini düşünen, her futbolcunun her hareketi mükemmel yapmasını isteyen, futbolcuların kazandığı parayla kafasını bozmuşlardan, maça gelip küfretmeyi eğlence sanan kazmalardan şikayetçiyim.
    adam kendi topçusuna küfür ediyor. zamanında hakan şükür’e de çok küfür ediyorlardı, onlara kaç kez daldığımı hatırlamıyorum. ama her seferinde bizi ayırdıklarında “ulan sen şimdi hakan’a küfür ediyorsun, birazdan golü yine o atacak amcık, başka kim atacak sanıyorsun” dedim ve hakan şükür her seferinde bunlara kapağı takmaktan kaçınmadı, yıllarca. bunları alıcan okulda hocaların kara tahtaya kafalarını vurdukları gibi, kafalarını kale direğine vurucan. işe yarayacak mı, hiç sanmam, daha da aptal olurlar.
    melo topu çalıyor “helal olsun” diyor, pas yanlış gidiyor “amına koyim” diyor. napıyosun diyince “abi ben de öyle kusura bakma”diyor. zaten sigarayı bırakmışım, uzak durun olum benden. ya da ben gideyim, ya da kafanızı gözünüzü yarayım.

    neyse efendim gelelim maçın sonucunu, aziz yıldırım’ın cimbom koyduktan sonra “statta merdivenler boş değildi” (bana mevdivenlev dedirtemezsiniz) açıklamasına benzer şekilde bağlamaya. evden çıkmadan önce pantolon seçerken, geçen sene her maçta giydiğim pantolonu giymemeye karar vermiştim. hatta bu sene ilk defa g.antep maçında giymiştim. o pantolon galibiyet gördü mü bilmiyorum vallahi. dur ifşa edeyim ismini lewis beşyüzküsur, 30-30 bir pantolon. ulan dedim bu sefer kıracağız bu uğursuzluğu. yok usta, yemedi. ben de artık bu pantolonu tekaüte ayırmaya karar verdim. geçmiş olsun.

    anlaşılan o ki, benim winner bir pantolona ihtiyacım var.

    *
  • 190
    maçı tribünden takip etmeme rağmen bu kadar çok pozisyona girdiğimizi maçın 3 dakikalık özeti izleyince farkettim. oysa çok da kopuk oynadığımız söylenemez. tabi buradan iyi oynadığımız ve istenilen düzeyde pozsiyona girmemize rağmen galip gelemediğimiz anlamı çıkmasın. çoğu kişi kaçan gollere ben ise hala pozisyonsuzluğa yanıyorum.

    sezon öncesi hazırlık maçları zaten göstermişti. hucüm organizasyonumuz yok. zamanla olacaktır, oturacaktır dedik ama 10. haftaya gelmemize rağmen hala hücum bölgesinde sıkıntı yaşıyoruz. pek fazla teknik değerlendirmelere girmek istemesem de, bununla ilgili birkaç kelam etmem gerekiyor. bazı arkadaşlar iyi bir forvetimiz olsa her şey farklı olacak sanıyor ama iş öyle değil. (bu arada iyiden kastım elmander'den iyi. yoksa elmander kötü forvet demiyorum) çok klasik olacak ama, "gol atarsın, kaçırırsın bunlar önemli değil, önemli olan pozisyona girmek". işte galatasaray'ın girdiği pozisyonlar buradaki pozisyonun kastı olan olgun pozsiyonlar değil. bunu ortada oynayan melo ve selçuk'un çok fazla rakip kaleye sırtı dönük -daha doğrusu kendi kalesine dönük- oynamasına bağlıyorum. geride yaptığımız paslar olgun atakları baslatacak paslar değil. sürekli yana doğru oynamak zorunda kalıyoruz. geri dörtlümüzde diklemesine oyun kurabilecek tek oyuncu ujfalusi, o da defansın emniyeti görevini üstlendiği için bu özelliğini ortaya koyamıyor. kanatlar resmen uçurum. iki kanatta da, defansta ve ofansta oynayan oyuncular arasında uyum yok. ikiye bir yok. geriden uzun bir top açılacak kanat oyuncusu da koşacak. oyadığımız oyun bu. bu yüzden riera ve kazım'ın ayağına bakıyoruz sürekli.

    yine başa dönersek, geride diklemesine oyun kuramadığımız için geri dörlümüz süreki yanlamasına paslaşıyor. melo ve selçuk da ister istemez topu almak için yüzünü kaleye dönüyor. hadi melo zaten az çok bu oyunu oynamaya alışık ama selçuk için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. bu pozisyonda onun da ister istemez üstlendiği görev melo'ya yardım etmek. hal böyle olunca selçuk'tan bir türlü istenilen verimi alamıyoruz. burada sorun selçuk'un performansı değil, içinde bulunduğu oyun yapısı. ilerde basan ve orta sahayı tamamen galatasaray'ın inisiyatifine bırakmayan takımlar şu pozisyonda her zaman galatasaray'ı bozar. ne zaman melo ve selçuk yüzünü rakip sahaya dönüyor, o aralıkta bir baskı kuruyoruz. ve genelde de göbekten pozisyona giriyoruz. zira melo ve selçuk maçın içinde çok fazla bu oyunu oynayamadıkları için direk sonuca gitmeye yönelik kuruyorlar oyunu. yani bu sefer de oyunu çok fazla kanatlara yayma ve geri kanat oyuncusunu ileriye çıkarma imkanımız olmuyor.

    farkındaysanız engin baytar'a hiç değinmedim zira engin'i bu kadar etkili kılan detay bu oyun bozukluğu. orta sahadaki bu kısırlığın arasında engin hem diklemesine hem de ikiye birlerle çıkarak melo ve selçuk'un yüzlerini rakip yarı sahaya dönmesine yardımcı oluyordu. engin olmayınca da maçın genelinde oyun melo ve selçuk'un üzerine yıkılıyor ve galatasaray etkili gözükse de bu etiki hiçbir zaman gerçek manada kendisini göstermiyor.

    görünen o ki, bu sıkıntıyı bir süre daha yaşayacağız. biraz güçlü orta sahası olan ve ilerde pres yapan takımlara karşı zorlanacağız. ta ki özellikle geride oynayan kanat oyuncularından istediğimiz verimi alana kadar. sürekli melo ve selçuk diyorum ama bu takımın kilit isimleri ikisidir. ikisine oynayacakları oyun alanını açabildiğimiz sürece hücumda dolayısıyla maçın genelinde etkili oluruz. yoksa bahsettiğim gibi, geriden ve kanatlardan alınamayan verim yüzünden bu ikili orta sahada sadece didişirler.

    çok genel bir değerlendirme oldu ama mersin maçında da yine tablo farklı değildi. keza anlattığım şeye 21 ekim 2011 antalyaspor galatasaray maçı da iyi bir örnektir.

    son dört lig maçında alınan sadece bir galibiyet var ama yine de tablo çok fazla karamsar değil. hatta önümüzde inönü deplasmanı olmasa liderle olan puan farkı da önemsenecek bir fark değil. ama şimdi milli maçlar dönüşüde inönü'de yenilmememiz gerekiyor. ayrıca insan puan kayıplarından çok kaçan fırsatlara üzülüyor. zira psikolojimiz için bir şekilde liderliğe ve bunu birkaç hafta iliklerimizde hissetmemize ihtiyacımız var.

    ben sezon başı kendime bir söz vermiştim. ilk altı hafta altı mağlubiyet de alsak yedinci hafta yine takımı destekleyeceğim diye. bu sözümden kesinlikle dönmüş değilim. sadece, puan kaybedilen maç sonrası o stattan eve dönüş çıkış eziyetiyle beraber dayanılmaz bir hal alabiliyor.

    deli üzüntü ve yorgunluğa sığınarak kısa kesiyor ve son olarak ultraslan'la ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. tarzlarını, yapış şekillerini ve buradaki hatalarını bir kenara bırakırsak, son maçlarda harbiden 90 dakika boyunca takımı inanılmaz bir biçimde destekliyorlar. son dakikada bile desteği kesmediler ve tezahüratı sürdürdüler. bizim bulunduğumuz tribün tam olarak buna müsait olmadığı için biz ise şimdilik çoğunlukla izlemekle yetiniyoruz. karşı tribündekiler yabancı değil sonuçta. senelerce aynı tribünde beraber büyüdük, beraber bağırdık. sizden çok fazla bir şey istenmiyor. güney tribün için bir şey yapmanız da istemiyor. sadece güney tribünde bir şeyler yapmak isteyen insanları rahat bırakın. rahat bırakın ki, daha önce bir şeyler yapmak için heveslenen sonradan engel olduğunuz o insanlar yeniden bir şeyler yapabilmek için tekrardan harekete geçsinler. o insanlardan korkmayın, onlar sizin hakimiyet kabiliyetinizi daraltmaz dahası vizyonunuza vizyon katar. ama kime söylüyorum...

    açıkça söyleyeyim pegasusu kıskanıyorum. zira ben yaklaşık 20 senedir tribünde bir dakika bile susmadan maç izleyen bir insandım. şimdi maç zora girince sadece çöküp kalıyorum. zoruma gidiyor. bu geçiş çok sancılı oldu dahası oluyor ve olacak be hacı...
  • 189
    bahseden oldu mu bilmiyorum ama ikinci yarının sonlarına doğru, yerden kalkmayan mersin idman yurdu futbolcuları için ikide bir sahaya davet edilen sağlık ekibi, sebebini anlamadığım bir şekilde - yerde yatan futbolcu olmamasına rağmen - koşarak sahaya daldılar, sonra bir yanlışlık olduğunu anlayıp kalenin yanından yerlerine döndüler. son zamanlarda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.
  • 177
    galatasarayımız yine müthiş bir mücadele gösterdi. ikinci yarıda bölüm bölüm rakip kaleyi abluka altına aldık. ama biraz şanssızlık, biraz beceriksizlikten dolayı golü bir türlü bulamadık.

    rakibin penaltı pozisyonu ve topun direkten döndüğü pozisyon tamamen savunmanın anlık şanssızlığı ve duraklaması nedeniyle oluştu. ilerde olduğu gibi savunmada da etkiliydik.

    semih kaya müthiş bir performans gösterdi, taraftar da kendisine gereken desteği verdi. tomas ujfalusi'yle beraber oynaması hem galatasaray için hem de semih için çok önemli.

    emmanuel eboue "benim mevkim sağ bek. dağılın şimdi hepiniz!" der gibi oynadı. sağ bekte oynamaya devam ettikçe etkili performanslarının devamı gelecektir diye düşünüyorum.

    felipe melo... senden 1 tane daha olsa, biriniz ön libero biriniz forvet arkası oynasanız ne güzel olurdu lan.

    fernando muslera, zaman zaman hata yapsa da, ne kadar önemli bir kaleci olduğunu bir kez daha gösterdi kurtardığı penaltıyla.

    ayhan akman ikinci yarıda oyuna girdi, kariyerindeki 400. lig maçına çıkmış oldu ve kusursuz bir performans gösterdi.

    johan elmander yine çok iyi mücadele etti. birçok pozisyona girdi, ama bir türlü topu filelerle buluşturamadı.

    albert riera --> ...???!!!

    yavaş yavaş fatih terim'in söylediği, hedeflediği kıvama geliyor gibi takım. yenilsek bile ortaya konan mücadeleyi tebrik etmemek elde değil. yaratıcı bir oyuncu ve sol kanat başta olmak üzere 2-3 nokta transferle ligin ikinci yarısında çok daha etkili bir takım olabiliriz.
  • 9
    atletico madrid taraftarı bir ispanyol arkadaşımın da geleceği maçtır. gel gör ki adamın türkiyede tuttuğu takım fenerbahçe... ama inşallah cumartesi günü o da bir galatasaraylı olacak, huzura erecek. galatasaray arda turan'ın eski takımı, ujfalusi'nin yeni takımı. adamın sevdiği riera da burda. galatasaraylı olmaması için bir sebep göremiyorum.

    (bkz: bok var fenerde)
  • 6
    zan iyileşmez umarım ya da oynayacak duruma gelemez en azından, iyi olsun da yani saha da görmeyelim kısaca, umarım semih formayı bir maçlık almamıştır. ayrıca artık takım olgusuna sahip, kazanmak için oynayan, herkesin koştuğu, oyuncuların birbirini motive ettiği takımımız taraftar etkisiyle rahaaat alacaktır bence. bir de ebuoe ne olacak şimdi çözemedim ben. sabri var o da var aman sabrisiz çıkmayalım da joker kenarda dursun derim ben. ayrıca selçuk'u hiç bi zaman ben 30 ekim 2011 kayserispor galatasaray maçında attığı goldeki kadar sevinmiş görmemiştim bence bazı kesimler tarafından eleştirilen selçuk bu maçta çok çok iyi oynayacaktır. **
  • 192
    3 kasım 2011 beşiktaş dinamo kiev maçının bitiş düdüğüyle birlikte dinamo kiev'li x futbolcu tarafından sinirden gelişine vurulan o top'un mesafe katederek ali sami yen türk telekom arena stadına kadar geldiği ve bu maç içinde zaman zaman top toplayıcı çocuklar tarafından futbolculara verilmek suretiyle oyuna sokulduğu ve işte tam o anlarda gerçekleşen pozisyonlarda o top ile oynandığı düşünülmektedir.

    yaktın bizi beşiktaş

    edit: bu kadar fair play ruhlu olma be galatasarayım. fenerbahçe puan kaybedince illa sende mi kaybedeceksin. sen kaybedince onlar kaybediyor mu bir bak.
  • 165
    macin buyuk bolumunu eksik oynadik.kazim'in belki de galatasaray kariyerindeki en kotu maci izledik.sabri'yi orta sahada baslatarak eboue'nin de iyi oldugu macta sabri'yi pasifize ettik.halbuki o sabri hiziyla son dakikalarda cok is yapabilirdi.selcuk inan da kazim'a benzer bir performans cizdi.sadece ben mi boyle dusunuyorum bilmiyorum ama arena'daki son maclarda selcuk'ta ciddi bir form dusuklugu var.riera kelimesi bile sinir hoplatiyor zaten.ujfalusi sari kart gormemesi gerekmesi sebebiyle sonuk oynadi vb.ama sonuc su ki hic yoktan yere 2 puan verdik.en olumlu ozellik muslera ve semih konusunda ciddi kazanclar sagladik.bu arada bir son lafim varki o da mersin'i tebrik etmek lazim.cok guzel 10-17 araligi takimi olurlar.bu kadar 1980lerin defansif futbolunu oynayan bir takimin su ligde olmasi bile kalitesini belli ediyor ligin.degil 28 208 sene sonra ciksan lige su oynadigin topla ne yapacaksin?dustugun sene unutulur gidersin.

    edit:
    dipnot:normalde bu tip seylere sevmem ama mersin takimi bildigim kadariyla sike sorusturmasinda dusme ihtimali olan bir takim.olur da uefa iddialari dogru cikar da bunlar dusurulse gelecek 3 puan zerre rahatsiz etmez beni,ustune bir de kahve icerim.bu kadar rezil bir yukari avrupa ekolu futbolu,80lerden esintiler gercekten futbolsever olarak uzuyor insani bu kadar paranin dondugu bir ligde mersin,karabuk* gibi takimlarin olmasi.
  • 205
    *
    amca yeğen gittik maça. yeğenim "yok canım daha neler" dese de, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı sanki; böyle bir iç sıkıntısı, bir 'la bak aman ha' vaziyeti. stadyuma girdiğimizde maç henüz başlamıştı. yerimizi bulduk, oturduk. arena'ya ilk kez gelen yeğenim stadyum için 'mükemmel, harika' mealinde laflar etti; tabi hemen fotoğraf makinasını çıkardı başladı çekmeye... maç sıkıntılı devam ediyordu; galatasaray kötü oynuyordu ve hemen hemen her topu kaybeden sarı kırmızı formalı bir futbolcu feci halde sırıtıyordu. sigara yakmak için elimi cebime attım, sonra öbür cebime baktım, ceplerimin hepsini yokladım ama sigara paketimi bulamadım. yeğenime sordum "paketi sana mı verdim?" diye, "hayır dedi". çakmağım elimde öyle bekledim bir süre; gol falan olmadı. sonra yanımda dikilen renktaşıma "biraderim" dedim "sigaramı unutmuşum, bana bir sigara verir misin?". onun yanındaki genç arkadaş çıkardığı sigara paketini uzatarak "var var abi destekleriz" dedi. "aslansınız" dedim. sigarayı yaktım, bitirdim ama yine gol olmadı. o ara selçuk'un bir şutu vardı sadece ve yan tarafımdaki renktaşım heyecandan olsa gerek bana ikram ettiği sigaraları bile artık kendi yakar olmuştu, sağolsun. sabri dökülüyor, riera aldığı her topun içine etmeye devam ediyordu; ki o aptal toplardan biri bizim kalemizde penaltıya sebebiyet verdi. ha bir de eboue'nin elmander'e verdiği müthiş bir pas vardı ki golle sonuçlanmadı maalesef. sonra devre oldu; yeğenim ve ben yerimizden ayrılmadık. canım kötü oyunun da etkisiyle iyice sıkılmıştı. yeğenime "olum paketi arabada mı bıraktık? nasıl unuttuk la?" diye söylendim tekrar. bu söylediklerimi önümden geçmekte olan başka bir renktaşımız, 45-50 yaşlarında bir abi duydu o esnada ve "sigara mı lazım?" diye sordu. ben "evet abi, ben unuttum galiba" deyince hemen çıkarıp birkaç tane sigara verdi. hiç tanımadığımız insanlar bunlar ama tanışıklığımız sarı ve kırmızıdan... tribünlerde insanlar daha bir yürekten, candan oluyorlar. hani yanımdaki renktaşımdan ben istedim; ama önümden geçen ve durumdan bihaber bir diğerinin bende olmayan bir şeyi ikame etmesi hakkaten güzeldi. sigara bile olsa hakikaten güzeldi. yeğenime "bak olum bizim tribünümüz böyledir, yokluk çektirmez" dedim havalı havalı. sonra ikinci yarı başladı. şans ve şanssızlık kolkolaydı sanki.* elmanderle bir çok pozisyon yakaladık fakat değerlendiremedik. elmander'in yumruklarıyla çimleri dövmesi gözümün önünden hiç gitmiyor. bayrama bir galibiyetle ve hatta lider girmek güzel olacaktı ama bir penaltı atışından ve bir mutlak golden kurtulmamıza şükretmek daha mantıklı geliyor şimdi. inşallah ilerleyen haftalarda daha iyi olur takımımız. renktaşlarıma gelince onlar her şeyin en iyisine layık.
  • 37
    galatasarayımız'ın bizlere en güzel bayram hediyesini vereceği karşılaşma desek güzel bir tanım yapmış olur muyuz, oluruz bence.

    sizleri 11 sene öncesine götürmek istiyorum;

    tarih, 23 nisan 2000, ben henüz 11 yaşındayım. egemenlik ve çocuk bayramı'nı kutladığımız o gün amcam da bayram hediyesi olarak beni 23 nisan 2000 galatasaray denizlispor macina götürmüştü. benim adıma ali sami yen stadı'nda seyredilen ilk maç olan denizlispor karşılaşmasında galibiyete tanıklık edememiş olsam da mabette bulunmaktan gurur ve mutluluk duymuştum. o küçük çocuğun içinde tuhaf heyecanlar yaratan amcama bir kez daha teşekkür edeyim buradan. babasının galatasaraylı olmasına rağmen baba ile maça gitme mutluluğuna nail olamamış bir evlat olarak bunun eksikliğini hissetmişimdir. maç veya takım kritiğini bol bol yapmamıza rağmen maça gitmeye soğuk bakan bir babam var. içsahada oynadığımız maç günlerinde de kendisine maça gitmeyi teklif ediyorum ama henüz olumlu cevap alabilmiş değilim.

    ve bugüne gelelim, benim ilk kez stada gittiğim yaşta olan bir kardeşim var. galatasaraylı bir ailede yetişip de başka renklere sevda beslemesi zaten düşük bir ihtimaldi, bizim için de geçerli olmadı. bayram tatilini de başbaşa geçirme planımız var, cumartesi gününü ise galatasaray'a ayırdık. ali sami yen tribünlerine çıkmayı yaşayamamış olsa da genç nesil için ali sami yen arena var artık. eminim o da, benim 11 sene önce yaşadığım heyecanı yaşıyordur fakat ben ondan daha çok heyecanlıyım ve sabırsız durumdayım. sanki birine okumayı öğretirmiş gibi, birinin hayatına ciddi şekilde yön veren insanın yaşadığı değerli olma hissiyatı gibi bir ruh hali içerisindeyim.

    maçla ilgili yorumlarımıza gelecel olursak; sezonun en iyi oyunu ortaya koymak ve güzel bir galibiyet almak için bundan daha uygun zaman olamazdı. bayram öncesi, bilet fiyatlarından ötürü beklenen dolu tribünler, milli maç arasına galibiyetle girme arzusu ve doğum günüm olması. rakip mersin idman yurdu da kendisinden beklenmeyecek kadar iyi bir başlangıç yaptı, 4 haftalık galibiyet hasretini de geride bıraktığımız hafta oynadıkları gençlerbirliği maçında son verdiler*. mersin ekibi bana sezon başından beri ters gelen bir imaj yaratmış olsa da güzel oyun, güzel sonuçla galibiyet gecesi olması en büyük temennimiz.
  • 171
    ocak ayına kadar dışarıdan çözemeyeceğimiz, temel sorunlarımız baş gösterdi mersin maçında.

    1- yaratıcı oyuncu eksikliği
    2- golcü sorunu

    elmander çok iyi bir oyuncu, ileride rakipler ile iyi boğuşuyor, pozisyona da giriyor ama bazı maçlarda atıyor bazılarında ise kaçırıyor. bunun sebebi de elmander'in golcü olmayışı. her ne kadar baros için güçsüz desek de, bugün elmander'in girdiği pozisyonlara o girse, mutlaka gol bulurdu. ve gol gelseydi, kilit çözülür, galatasaray farka giderdi.

    yaratıcı oyuncu eksikliğinin takımın kanayan yarası olduğunu şu şekilde açıklayacağım, sene sonunda futbolu bırakacak olan ve maç eksiği olan ayhan'ın ikinci yarıda oyuna girmesi, galatasaray'ın hareketlenmesine sebep oldu. ayhan'ın sahada sergilediği emeğe asla haksızlık yapma gibi bir amacım yok, fakat yapılması gerekeni yaptı ayhan. fanteziye kaçan hareketleri yoktu ama bu bile takımın canlanması için yetti ve arttı. bir de oraya daha specific bir ismin geldiğini varsayın ve galatasaray'ı öyle düşünün.

    semih kaya maç boyunca nobre ile adeta boğuştu ve bir pozisyon hariç bütün hava toplarını aldı. o pozisyonda da nobre sol ayağıyla topu yandan auta attı. ufak tefek hataları olmuştur illaki ama servet ve gökhan oynasa çok daha fazlasını görürdük o hataların. bu da bir gerçek.

    hocanın çıkardığı 11 bence yanlıştı. sabri-eboue-kazım üçlüsünden, yalnızca ikisi sahada olmalıydı. sağ bekte eboue'nin oynadığını düşünürsek, geriye sabri ile kazım kalıyordu. bence, formda olan sabri'yi oynatmak daha akıllıca olurdu. bu açıdan baktığımızda, ikinci yarıdaki sabri - ayhan değişikliğinin de yanlış olduğunu söyleyebiliriz. kazım'ın çıkması daha mantıklı olurdu

    futbolun basit bir kuralı, gol atamazsan kazanamazsın. bu lafı söylemek içni cruyff olmaya gerek yok. galatasaray bugün golcü eksikliğini hissetti ve ikinci yarısında gayet iyi oynadığı bir maçı kazanamadı. ocak ayındaki ara transfer dönemine kadar, bu tarz sıkıntılı maçları yaşayacakmışız gibi bir his var içimde. umarım engin ve baros bizi ocak ayına kadar idare eder.
App Store'dan indirin Google Play'den alın